Denizde bir vegan

Baran Eşkili, denizcilik işiyle uğraşan bir kaptan adayı. Kanun da çalan Eşkili, aynı zamanda bir vegan. Denizde vegan olmanın zorluğundan bahseden Eşkili, yaşamına ve özellikle müziğe dair paylaşımlarda bulundu


  • Oluşturulma Tarihi : 07.10.2017 07:35
  • Güncelleme Tarihi : 07.10.2017 07:35
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Denizde bir vegan

SULTAN GÜMÜŞ / ÖZEL HABER

Baran Eşkili 24 yaşında ve 9 Eylül Üniversitesi Deniz Ulaştırma ve İşletme Mühendisliği Bölümü mezunu. Genç denizci, kaptan olmaya hazırlandığı bu süreçte bir vegan olarak denizde yaşadığı zorlukları, gemide çalışmanın nasıl bir duygu olduğunu ve müziğe olan ilgisini anlattı.

Gazetemize konuşan Eşkili, yaşamına dair şu kesitleri sundu: “Üniversite eğitimi süresince iş bulacağımıza dair hep bir görüş vardı. Birçoğumuz iş bulacak, şirketler gelip kendilerini tanıtacak ve biz onları seçeceğiz şeklinde bir durum söz konusuydu. Şu an tabi o kadar önü açık bir meslek değil. Ama önceden bu şekildeydi, güvencesi vardı. Bir liyakat sistemi olurdu. Okuldaki hiyerarşik başarıya göre sıralama yapılırdı. Hocalarla olan irtibata göre bir puan verilirdi. Puana uygun şirketleri seçerdik ve onlarla çalışmaya başlardık. 5 yıllık üniversite eğitimi sonucunda da denizcilik yolculuğum başladı. Babam da denizcilikle uğraşıyor. Alsancak Limanı’nda çalışıyor, tarama bölümünde. Baba mesleğini sürdürmek gibi bir şey oldu. Ben üniversite sınavına yeniden hazırlanmayı düşünüyordum. Belki tıp okurum diye. Daha fazla para kazanıp, hemen planlarımı gerçekleştirmek adına herkes gibi doktorluğu düşündüm bende. İlgim olmamasına rağmen. Ama babam aracılığıyla bir adamla tanıştım. O denizciliğe dair paylaşımlarda bulundu. Eğitimimi yarıda kesmememin sebeplerinden biri de onun paylaşımlarıydı.” 

“ŞU AN KURTULMAK İSTİYORUM”

“Denizi seviyorum” deyip ‘ama’ cümlelerini beraberinde getiren Eşkili, “Zaten denizin olduğu yerde büyüdüm. Hatay İskenderun. Ama ne kadar seversem seveyim şimdiki kafam olsa bu mesleği seçmezdim. Şu an kurtulmak istiyorum. Çünkü hayat burada. Hayat denizde değil aslında. Gidiyorum mesela 6 ay yokum. Geldikten sonra insanların hepsini değişmiş olarak görüyorum. Değiştiklerinin dahi farkında olmuyorlar. Ama ben bunu fark edebiliyorum. Çünkü birbirlerini sürekli gördükleri için bu değişimi fark edemiyorlar. İnsanların tutum ve davranışlarında olsun, fiziksel yapılarından dolayı olsun bunu hissedebiliyorum. Ve bu acı bir hissiyat veriyor. Denizde belli insanlarla beraberim. İyi ya da kötü insanlar olsun sürekli onlarla irtibat kurmak zorundayım. Orada herhangi bir sıkıntı yaşadığımda, kendi kafa dengim yoksa anlatabileceğim kimseyi göremiyorum. Kafamı dağıtabileceğim bir yer yok, limanda değilsem hele huzuru bulabileceğim hiçbir yer yok. Sürekli yoğun bir çalışma ortamı var. Bu yoğunluk birinci kaptan olana dek böyle sürecek” dedi.

TÜM YOLLAR GEMİYE ÇIKIYOR

Denizde yaşamayı hayattan kopma olarak algılamadığını belirten Eşkili, “Öncelikli sorunum şu ki hizmet ettiğim sektör hoşuma gitmiyor. Hizmet ettiğim insanların sayısız gemileri var. Bu kadar zengin olmalarına rağmen işçilerinden yiyecek ve içeceklerini kısıyorlar. Zaten dünyanın bu sistemde olmasına sebep kişiler zenginler değil mi? Ve ben zengin insanlara hizmet ediyorum. Felsefik ve psikolojik durumuma ters bir işte çalışıyorum diyebilirim. Ama ne yaparsam yapayım bütün yollar gemiye çıkıyor. Çünkü istediğim ‘özgürlüğü’ sağlayabilmek için oradan bir miktar para kazanıp kendi yolumu çizebilmem gerekiyor. Çocuklara yönelik, topluma dair projeler tasarladım. Onları gerçekleştirmek için gemide çalışmaya mecburum. Çizmek istediğim yol, buradan yeterince para kazanıp özgürlüğümü kazanmak. İnsan istediklerini mümkün kılarsa bu özgürlük tanımı gerçekleşebilir. Çin’de ve Hindistan’da bir süre yaşamak istiyorum. Çince ve İspanyolca öğrenmek istiyorum. İstediğim seviyeye ulaşmak bana bu özgürlüğü kazandırabilir. Hatta ilerleyebilirsem daha fazlasını mümkün hale getireceğim. Yapabileceğime inanıyorum. İnanmazsam olmaz zaten” diye konuştu.

“EMPATİ ÜZERİNDEN İLERLEDİM”

Veganlığın tanımını yapan ve neden vegan olduğunu söyleyen Eşkili, “Veganlık, hissedebilen hiçbir canlıyı mal, yiyecek, sömürge, ticaret unsuru olarak kullanmamak. Ben daha çok empati üzerinden giderek ulaştım buna. Bir arkadaşımın söylediği cümlelerde bazı şeyleri sorgulamama neden olmuştu. Birlikte bulunduğumuz bir dernekte şiddet konusu üzerinde duruluyordu. Arkadaşım da ‘şiddeti eleştiren birinin tabağında cinayet olması ne kadar ironik bir durum. Tıpkı hayvanları sevip, et yemesi gibi’ demişti. Ardından bir cümle daha geldi. ‘Yaşamak için hayvanları öldürmek zorunda ya da sömürmek zorunda değiliz’ diye. Bu ikisi benim için belirleyici sözler oldu. Zaten basit ve kısa cümleler öğrenmeye açık bir insan için yeterli. Sonra iki gün boyunca veganlık nedir, nasıl yaşamımı devam ettirebilirim, vücudumda ne gibi eksiklikler ya da fazlalıklar olabilir. Bana yarar kazandırabilir mi tarzında uzun bir araştırma yaptım. 1 aya yakın bir süre vejeteryan olarak devam ettim” dedi.

“KODLAMALAR YAPILIYOR”

Eşkili, veganlığın üst seviyelerinin de olduğunu belirterek, kodlama yöntemlerinden bahsetti: “Veganlık en üst seviye olarak biliniyor ancak öyle değil. Sadece meyve ile beslenenler de var. Hatta hiçbir şey yemeyenler var. Sadece güneşe bakıyorlar. Bu üst duruma geleceğimi sanmıyorum. Çünkü hazır değilim. ‘Canın çekiyor da yemiyor musun’ diyorlar. Şöyle anlatayım. NLP yöntemleri var. Beynine bir maddeyi kodluyorsun. Biz bir dili de bu şekilde öğreniyoruz zaten. Örneğin İngilizcede bir cümleyi tam olarak söyleyemiyorsak onu yeterince anlayamamışız, beyinde bir kodunu oluşturmamışız demektir. Türkçe’de de çocukluktan itibaren bizlere bu öğretildi. Kodlama ile öğreniyoruz birçok şeyi. Toprak denildiği an kahverengi, hafif pürüzlü bir zemin belirir zihinde. Et dediğimiz zaman da benim kafamda canlanan şey boğazı kesilmiş, kanı akan, yaşam hakları elinden alınmış bir hayvan. Hepimizin kafasına kodlanan ve aslında olan şeyler. Bu kodlamaları ve yöntemleri uygulayarak ilerliyorsun. Canın çekebilir elbet. Çünkü uzun süre bu ‘et’ kültürünün etkisi altında yaşadık. Ondan vazgeçmeniz doğal olarak hemen sağlanamıyor” ifadelerine yer verdi.

“DENİZ BENİ YIPRATTI”

“Denizci şirketleri ve gemilerinde vegan olmak gerçekten kolay değil” diyen Eşkili, “Özellikle Türkiye’de. Türk armatörler genellikle Türk personeller çalıştırıyor ve Türk personellerin çoğu günümüz standartlarında beslendikleri için sebze ve meyve içeriklerine dikkat edilmiyor. Sıklıkla da et ürünleri oluyor. Aşçılarda bu standardın içinde oldukları için yapılan yemekler bana uygun olmuyor çoğu zaman. Bende öğlen çıkan sebze yemeklerini ayırıp akşam hatta gerekirse sonraki gün yemeye devam ediyorum. Bu şekilde bir düzen kurmuştum gemideyken. Ama son bir ay benim sürekli hasta olmama sebep oldu. Yeşillik alamıyordum çünkü. Yeşillik benim için çok önemli. Gemiye yeşillik geliyor ama ya başka yemeklerde kullanılıyor ya da kaliteli olmuyor. Singapur’dan geliyor mesela. Singapur tropik bir bölge. Maydanoz ya da nane için o kadar uygun bir bölge değil. Ya da Çin gibi başka limanlardan geliyordu ürünler. Kendi götürdüğüm erzaklar oluyordu. Badem, kaju gibi. Fakat aylarca kaldığımız için yetmiyordu. Kuru bakliyat değil, bana gereken çiğ enzimler. En son gidişimde gemideyken çok rahatsızlanmıştım.  Fakat karaya ayak bastığım üçüncü gün iyileştim. İyi bir beslenmeden dolayı da olabilir, psikolojik etmenlerin iyileşmesinden dolayı da olabilir. Deniz epey yıpratmıştı beni. Yakın bir zamanda gitmem gerekiyordu. Ama gitmek istemedim. Denizi düşündüm, gemiyi aklıma getirdim boğazlarım ağrıdı” dedi.

“MUTLU OLAMIYORUM”

Sözlerine devam eden Eşkili, “Denizdeki fırtınalar, geminin sallanması gibi unsurlar beni yıldırmıyor. Beni yıldıran şeyler, neredeyse 16 saat çalışıp, gün bittikten sonra uyuyup, üzerimdeki yorgunluğun ‘kim için, ne için’ olduğunu anlamaya çalışmak. ‘Ben neye hizmet ettim, neden çalıştım’ düşüncelerinden sonra pek mutlu olamıyorum. Bu enerjimi daha farklı şeylere yöneltebileceğimi düşünüyorum. Ama ne kadar bırakmak istesem de hayat beni hep denize itiyor. Demek ki öğrenmem gereken tecrübeler var. Tıpkı üstlerim tarafından, insanlara nasıl davranılmaması gerektiğini öğrendiğim gibi” cümlelerine yer verdi.

“UMUT GİBİ BİR ŞEYDİ”

Birçok ülkeyi gezdiğinden bahseden Eşkili, gemideki anılarından da bahsetti: “Mesleğim gereği birçok ülkeyi gezdim diyebilirim. Çin Hindistan gibi yerlerin yaşayış tarzını, kültürünü az çok görüp tanıdım. İçimi gülümseten, burkan anılarım da oldu. Mesela Hindistan’dayken gemide çalışan işçilerle tanışma fırsatı bulmuştum. Ben o zamanlar çok mutlu değildim. Sonra orada çalışan işçilere baktım. Kolları neredeyse iki parmağımın kalınlığında, karın tokluğuna çalışıyorlar, çoğu şeyleri yok ama yüzleri gülüyor ve mutlulardı. Bu benim için hem üzücü hem de umut gibi bir şey olmuştu.”

DENİZDE BİR MÜZİSYEN

6 yaşında kanun çalmaya başlayan Eşkili, müzikle hayatın güzelleşebildiğini anlattı: “Babam vesile oldu. Gençliğinde müzikle uğraşmayı çok fazla istemiş. Ancak babası izin vermemiş. Bu içinde bir acı olarak kalmış. Kendi çocuklarımı buna yönelteceğim deyip bana yol göstermiş. O yaşlarda TRT’ de çıkan bir orkestraya denk gelmiştim. Sonra babam bana dedi ki ‘Bu orkestradan hangisini istersen seç, seni onun eğitimine göndereceğim.’ Bende en devasa olan kanunu gösterdim. ‘Bunu istiyorum’ diye. Şimdi de temelden tekrar kendimi geliştirmeye çalışıyorum, korolara katılarak, kurslara giderek. Amacım kanun çalarak kendimi göstermek değil, hayatı müzikle güzelleştirmek. Müzikle hiçbir ayrım yapmadan, dil, din, ırk ayrımı gözetmeden, sadece insan olarak tek bir gaye olduğunu anlatmaya çalışıyoruz, ‘oda birleşme, dayanışma.’ Bunun da savaşla, bağrışmayla değil müzikle olacağını düşünüyoruz. Müzikle ortak bir dil, herkesin dinlediği zaman aynı noktaya parmak bastığı ortak bir ruh oluşturuyoruz. Gemiye gittiğim zaman bazen kanunu da yanımda götürüyorum. Ona anlatıyorum derdimi, onu çalarak onunla konuşuyorum, onu konuşturuyorum.”

“BEN KİMİM”

Gemiden döndüğü zaman belli bir süre kimseyle konuşamadığını, konuşma isteği olmadığını anlatan Eşkili, kendisine dernekle beraber yeni bir kapı açıldığını söyledi: “İzmir Müzisyenler Derneği bu anlamda çok iyi bir kapı oldu. Yeni insanlarla, hikayelerle tanıştım. Evim oldu resmen. Yeniden dönüşümümü sağladı. Mülteci çalışmaları yapıyoruz mesela. Dışlanan, nefret söylemleriyle suçlanan mültecileri tekrardan yaşama kazandırmaya çalışıyoruz. Farklı şehirlerde yaşayan çocuklara oyuncaklar yapıp gönderiyoruz. Arkadaşlarımız hazırladığımız oyuncakları Batmanın bir köyüne götürdü. Ekim ayında Cizre için de aynı oyuncak çalışmasını yapacağız.”

“Kendi yolculuğumu tamamlamam lazım” diyen Eşkili, eksikliklerinden de söz açtı: “Kendimin farkında değilim. Kim olduğumu bilmiyorum mesela. ‘Ben kimim’ sorusunu sorarım kendime. Kendimi tanımam lazım. Bunun içinde birçok yargıdan ve ‘insanlar ne der’ düşüncesinden kurtulmam gerekiyor. Enstrümanlar bir insan gibidir. Onu anlamadan kendimi anlayacağımı sanmıyorum. Bu yüzden müziğin üzerine gidiyorum.”

Haber Merkezi