Sayfa Yükleniyor...
Yazar ve düşünce adamı Metin Acıpayam, genç yaşına rağmen edebiyat dünyasına adını altın harflerle kazımaya aday bir isim. Geçtiğimiz günlerde 10uncu kitabı yayımlanan yazar, ilerleyen günlerin yeni kitaplara gebe olduğunu söyledi
ONURHAN ALPAGUT / ÖZEL RÖPORTAJ
Bu haftaki söyleşimizi Metin Acıpayam ile gerçekleştirdik. Genç bir düşünce adamı olarak günün 16 saatini okumaya ve yazmaya ayırdığını belirten Acıpayam, Hakiki bir aydın aydınlanan ve aydınlatan insan demektir, günümüzde yaptığım en mühim şey ise; aydınlanıp yapabildiğim kadarıyla aydınlatma eylemidir dedi.
Bize biraz kendinizden söz eder misiniz? Metin Acıpayam kimdir?
Metin Acıpayam, 1992 Kahramanmaraş doğumluyum. Bir düşünen insan olarak kuru biyografi tarzında kendimden bahsetmem zor olsa gerek diye düşünüyorum. Zira kuru biyografi hayatını cephede yaşıyor şuuruyla hareket ve aksiyona açık insanlar için bir daralma / körelme / yahut kendini kendi zindanına hapsetme halinden ibarettir. Kendim için en uygun tarif: Genç ve obur tecessüs terkibidir. Doymayan, doymak nedir bilmeyen tecessüs sahibi genç adam Yılları çeşitli daireler içerisinde geçen bir münzevi insan tipi düşünelim: hakikat için kafasını oradan oraya vuran, gerçeği keşfetmek için hakiki bir kaşif rolü üstlenen, cemiyetin mesuliyetleri için kendi beninden geçen insan İşte beni tarif eden üç beş kelam-ı kibar. Cemil Meriç Her büyük adam kucağında yaşadığı cemiyetin üvey evladıdır der. Büyük adamların kaderidir; yaşadığı cemiyet tarafından üvey evlat muamelesi hali
Yazıya ve edebiyata olan merakınız nereden gelmekte?
Sait Faike aynı soruyu sorduklarında O; yazmasam ölecektim demiştir. Yazma hali bazı insanlarda varoluş hayata tutunma için en muhkem liman, vasıta ve ben diyebilme halidir. Buradaki merak kelimesini tecessüs kelimesiyle değiştirelim, yoğun düşünen ya da fazla yazanlar için merak kelimesi gayet basit kaçmaktadır. Onların zırhına bürüneceği hal; tecessüs halidir. İnsan tenin açlığı ruhun açlığı ve aklın açlığını hissettiği andan itibaren duramayan dinamik varlığın adıdır. Açlık yeter ki kendini hissettirsin, o an da yüce insana düşen biricik vazife; okuma-düşünme ve düşündüğünü yazmaktır. Edebiyat bütün bu anlattıklarımı ilmî olarak disipline eden kurallar bütünüdür. Yazan, düşünen her bir insan için edebiyat hanedir, saraydır, has odadır.
Günümüzde neler yapmaktasınız?
Yoğun okuma ve yazmalar Günü içine alan zaman dilimi; 24 saat 3 safhadan ibaret ben için 8 saat çalışmak, 8 saat okumak ve geri kalan zaman diliminde uyku-yemek ve başka şeyler Günde 16 saatini kitaba ve okumaya ayıran bir genç adam olarak; düşünceden kaçmak imkansız bir şey Günümün büyük çoğunluğu tefekkür tezekkür halinde geçmekte Hakiki bir aydın aydınlanan ve aydınlatan insan demektir, günümüzde yaptığım en mühim şey ise; aydınlanıp yapabildiğim kadarıyla aydınlatma eylemidir. Aydınlanmanın tek ve biricik mekanı; kütüphanelerdir. Türk aydını Tanzimattan bu yana hep bir yerlere kaçmıştır, lakin kütüphaneye kaçan çok az aydınımız vardır ne yazık ki. İşte günümün büyük çoğunluğu kütüphaneye kaçış ve kitapların güvenilir ve muhkem limanına sığınmaktan geçmektedir.
BİR RÜYA VESİLESİ İLE
Yazmaya nasıl başladınız? İlk eseriniz nerede yayımlandı?
Bir rüya vesilesiyle 15 yaşlarındayım. Okumaktan ve düşünmekten kanter içinde kaldığım bir zaman dilimi; bir gece vakti Ansızın yatağa giriyor ve uykunun meçhul iklimine sığınıyorum Büyük bir meydanda kalabalığa seslenen bir adam Bu seslenişten sonra Metin Acıpayam Onun yanına gidiyor ve elini öpmek istiyor, lakin o adam izin vermiyor. O ve Ben kalıyoruz sükût halinde. İşte bu adam; Necip Fazıl Kısakürektir, kısa bir sukut halinden sonra kulağıma gençler el öpmez diyor. Uyanış ve derin bir ürperiş hali bende sonra hemen kalkıyor ve kendi kendime diyorum ki; eğer bir gün eline kalem alma cüreti içinde olursan ilk eserim Necip Fazıl Kısakürek olsun, ve oldu İlk kitabım Sertan Yayınlarından Medeniyetimizin Büyük Dehası-Necip Fazıl Kısakürek ismiyle yayımlandı, o gün bugündür yazıyor, düşünmeyi düşünüyor ve kimi zamanda düşünüyorum Düşünemeyen insanlara diyorum ki; hiç yoktan düşünmeyi düşünün. Türkiyenin- Rönesansı düşünen insan istihdamından geçmektedir.
Yazar olma sürecinde kimler yanınızda oldu? Destek gördünüz mü? Ne düzeyde?
Kendimi yazar olarak değil düşünce adamı olarak tanımlamak isterim bu arada. Herkesin bir şekilde kitap çıkardığı/çıkartıldığı/ bir zaman diliminde yazar kelimesinin içi boşaltıldı ne yazık ki Yazdığını düşünen, sanatı üzerine tefekkür eden yazar ve sanatkar tipine ihtiyaç vardır böylesi zamanlarda Bir düşünen adamın ıstırabını bu memlekette görmek adına Cemil Meriçin Koca Şehirde Yapayalnız başlıklı denemesine bakalım isterseniz. Şöyle diyor Meriç; 13 ikinci kânun 1942. Genç bir adam bir kapıyı çalıyor, şefkate susuz, hayata susuz, Hapishane, dostların ihaneti, kopuşlar, yuvarlanışlar. Tenin açlığı, ruhun açlığı ve anlaşılmayan bir kalp ve anlaşılmayan bir kafa ve anlaşılmayan bir vücut. Bir pansiyon odasındadır, koca şehirde yapayalnız. Dehâsıyla yalnız, kültürüyle yalnız, ıstıraplarıyla yalnız. 13 ikinci kânun 1942 ve tahta kapıyı yumruklayan eller, soğuk bir kış günü. Sırtında paltosu var mıydı hatırlamıyor. Belki bir dosta bir kadeh rakı ısmarlamak için satmıştı. Bütün hayatı vermekle geçti; bilgisini, zamanını, kalbini. Başkalarıyla yaşadı, başkaları için yaşadı. Kendisinin olmayan bir dâvâ yüzünden damgalandı ve uğrunda çarmıha gerildikleri için onu taşladılar. Hayatı bir delinin yazdığı hikâye. O çakalların bile içmediği bir kaynak. 1942den bu yana ne değişti? Hiçbir şey! Düşünen her bir adam koca bir şehirde yapayalnız hala Desteği bırakınız, köstek olanlarla uğraşmıyorsa ne ala!.. Bu sebeptendir ki, ne zaman; ülke olarak düşünen insanımızı istihdam etmeye başlarız, o zaman diriliş ve toparlanış safhası başlayacaktır. Demem o ki; Doğunun özelde Türkiyenin- Rönesansı düşünen insan istihdamından geçmektedir.
Hedef ve projeleriniz nedir? Ulaşmak istediğiniz belli bir nokta var mı?
İlk safhada yayımlanmayan bütün kitaplarımı yayınlamak Sonra bu fikirlerimi müessese boyutuna taşımak, teoriyi pratik fikir ile birleştirici hamleler yapmak, ulaşmak istediğim en nihai nokta özelde kendi benimi aşmak genelde ise insanlığı aydınlatmak
10UNCU KİTABI YAYIMLANDI
Bugüne kaç kitaba imza attınız. Kitapların genel içerikleri hakkında bizi bilgilendirir misiniz? Ufukta yeni bir kitap var mı?
10. kitabım yayımlandı Haziran 2017de. Görünmez Zamanın Oğlu ismiyle Yayıncım Hiç Yayınları. Kitaplarımın genel içerikleri; İlim-Fikir-Sanat mülâhazaları etrafında dönmektedir. Son kitabım Çocuk Edebiyatı sahasında belki de sahasında ilk ve tek olan Psikianalitik Bir Çocuk Romanı Bu romanda Serdar başkarakterimiz ve Serdar; dâhi bir çocuk tiplemesi. Serdar üzerinden deha çocuklarımızın yaşayışları ve kavrayışları var bu kitapta İlk kitabım; Medeniyetimizin Büyük Dehası-Necip Fazıl Kısakürek ismiyle yayımlandı, daha sonra Dil çalışmalarımı ihtiva eden iki kitap; 150 Yıllık Türkçe Kavgası ve Kurşunlanan Türkçe isimli kitaplar Bu eserlerden sonra Fikirteknesi yayınları tarafından yayımlanan 3 cilt mülakat serilerim, Eski Said Nerede? ismiyle yayımlanan Said Nursi söyleşim. Bu söyleşiyi Servet Turgut ile yapmış olup daha sonra Seriyye Yayınları kitaplaştırıldı. Gaziantepte ilmi çalışmalarına devam eden Mustafa Yıldız hocamla da Zamanın Sırrına Ermek isimli söyleşimizi Çıra yayınları yayımladı, böylece eser üstüne eserler kuşattı hayatımı. Kitap tarafından kuşatılmak; ne ulvi kuşatılma Kitap konularımla alakalı belki de üzerinde en fazla durduğum/duracağım saha; Çocuk Edebiyatı sahasıdır. Çocuğu İnşâ etmeyen İstikbali inşâ edemez sloganından hareketle çocuğa yönelmenin zaruretini 5 yıl kadar önce keşfetmiş idim, bundan sonra yayımlanacak eserlerin genel muhtevası Çocuk üzerine olacaktır. Ufukta onlarca kitap var doğmayı bekleyen Onurhan bey. İnşallah hepsini hayatla buluştururum, mesela; Cemil Meriçle alakalı bir eserim an itibari ile bitmiş vaziyette. Medeniyetimizin âmâ üstadı Cemil Meriç ismiyle bu eser doğum zamanını beklemekte. Çocuk Edebiyatı çalışmalarım da ise yukarıda belirttiğim Serdar serisi 5 cilt olacak, bu serinin 2. ve 3. Cildi de an itibari ile hazır vaziyette. Yeni dönemde Mühür Yayınları bu çalışmalarımızı kitaplaştıracak.
KÜLTÜR VE SANATA GEREKEN ÖNEM VERİLMİYOR
Ülkemizde edebiyata yeteri kadar önem verildiğini düşünüyor musunuz? Konu hakkındaki görüşleriniz nedir?
Beşeriyet tarihine baktığınız zaman göreceğiniz gerçek şudur ki; sanatı ve sanatı faaliyetleri olmayan milletler madden zamanın dışında kalmıştır. Sanatı ilmi disiplin halinde inceleyen Edebiyat bilimini ihmal etmek hayatı donuklaştırıp anı dogmalaştırmak gibi bir bela açar başınıza. Her edebiyatçı belagat, fesahat silahını kuşanan insan demektir. Güzel konuşma, edepli hareket etme, ve her şeyden öte gerekeni gerektiği yerde yapabilme şuurunu besleyen Edebiyat ilmidir. O halde Edebiyatın ihmali; İnsanın-Hayatın-Varlığın ihmal edilmesi demektir. İnsan-Hayat-Varlık bu üç temel sütunu ihmal etmenin neticesini söylemeye ihtiyaç yoktur sanırım! Ülkemize gelecek olursak; yeni yeni bir toparlanma ve ayağa kalkış hamleleri hissediyorum. Lakin birçok sahada yapılan yenilikler, hamleler her ne hikmetse, kültür ve sanat sahasında yapılmamaktadır. Bu gerçeği zaman zaman Sayın Cumhurbaşkanıda dile getirmektedir. Kültür ve Sanat adamının yeteri kadar alaka görmemesi beyin göçünü her geçen gün daha da hızlandıracaktır.
Türkiye sizce edebiyat konusunda nereye gidiyor?
Henüz mecralarımız bile belli değil iken nereye gidiyor demek yanlış bir yola götürür bizi. Henüz yola çıkmadık ki gidişin yönünü tespit edelim. Evvela İlim-Fikir-Sanat-Kültür-Siyaset mecraları tespit edilmeli, daha sonra bu işlerle alakalı çalışma yapan insanları belli mecralarda yerleri gösterilmeli Politikacıya kuyruk olmuş bir profesörün, milletvekili olmak için her şeyini tepeleyen Üniversite hocasının Bu manzara karşısında edebiyatın bir yerlere gittiğini söylemek mümkün değildir, geriye gidiş söz konusudur sadece. Lakin, ne zaman ki; asker kışlaya siyasetçi meclise üniversite hocası sınıfa ve kütüphaneye girer o zaman edebiyat hakiki istikametine döner
Haber Merkezi