Sayfa Yükleniyor...
KAMDER Başkanı Niyazi Gültekin, inşaat sektörünün geleceği, sektörün beklentilerini ve sorunlarını gazetemize değerlendirdi. Kentsel dönüşümden, 1+0 dairelerden, sektörün işçi krizine kadar birçok konuya açıklık getirdi
ÖZKAN PEKÇALIŞKAN (ÖZEL)
Karşıyaka Yapı Müteahhitleri Derneği (KAMDER) Başkanı Niyazi Gültekin, İzmir ve Türkiyedeki inşaat sektörünün son durumunu gazetemize yaptığı açıklamalar ile değerlendirdi. Sektörün sorunlarından, gelecekte neler beklediğine, istihdamdan, eğitim sorununa, kentsel dönüşümden İzmirin geleceğine kadar birçok konuya değinen KAMDER Başkanı Gültekin, sorunlara yönelik çözüm önerilerini de samimiyetle açıkladı.
Öncelikle bu aralargündemde olan kentsel dönüşüm konusu ile ilgili görüşlerini paylaşan Gültekin, kentsel dönüşüm ile ilgili şu ifadeleri kullandı: Kentsel dönüşümde yapılan yürütme sistemi şu anda bina yenilemedir. Bizim kentsel dönüşümden beklentimiz gerçekten parsel bazlı değil, ada bazlı da değil bölge bazlıdır. Kentsel dönüşüm ile yenilenecek bölgelerde her şey yeniden revize edilmelidir. Yeni yollar ile birlikte park, otopark, bahçe ve sosyal alanların da oluşturulduğu bir imar revizyonu bekliyordum. Ama şu anda yapılan sadece bina yenilemesidir. Bu da tıpkı 70-80 yaşında bir neneye implant takılması gibidir. Kentsel dönüşüm başladığından bu yana bir sürü değişiklik göstermesine rağmen benim gözümde başarısızdır. Bölge ve şehir bazında yapılmayan kentsel dönüşüm başarılı değildir. Bölge bazında kentsel dönüşüm dikkate alınarak projeler revize edilmeli, böylece kentsel dönüşüm başarıya ulaşabilir.
İZMİR EŞİT ŞEKİLDE GENİŞLİYOR
Şehrin merkezinde çok fazla yer kalmadığının altın çizen Gültekin, Daha önce de birçok kez bu konuyu dile getirdik. Ulaşım ve diğer imkanlar iyi olursa insanlar merkezin dışına da gidebilir. Şu anda İzmirin her tarafı eşit gelişiyor. Sadece kuzeyi değil, Güneyi de Doğusu da çok hızlı gelişiyor. Şu anda bir kabuğun büyüdüğünü kabul ederseniz İzmir eşit şekilde genişliyor. Eğermerkezden uzak yerlerde belediyenin hizmeti arttıkça merkeze de talep azalır ve fiyatlar da normale döner. Çünkü merkez çevresinde çok fazla arsa var. Merkezden uzak yerlerde bir tek eksik yeterince hizmetin olmamasıdır. Herkes merkez merkez diye diretiyor. Merkeze talep de bu kadar artınca fiyatlar da çok artıyor diye konuştu.
İZMİRDE TALEP AZALMASI OLMAZ
Son 10 yıldır İzmirin düzenli bir şekilde göç aldığını belirten Gültekin, Bu durumdan ötürü İzmirde konut ihtiyacının geri gideceğini ya da ihtiyaçtan fazla konut üretildiğini düşünmüyorum. İzmirde sürekli konut ihtiyacı var. Talep de var. İlerleyen zamanlarda talep hızı bu kadar olmasa da yine talep olacaktır. 2018de de konut ihtiyacına olan talep aynı şekilde devam edecektir. İzmirin hava şartları, yaşamı, koşulları, sosyo-ekonomik düzeyi daha iyi olduğu için İzmir sürekli dışarıdan göç alıyor. Büyükşehirlerde yaşayanların ve emeklilerin hayali hep İzmirde yaşamaktır. Herkesin beklentisi İzmirde bir sahil kasabasına yerleşip emekliliğin tadını çıkarmaktır. Bu nedenlerden dolayı İzmirde bir talep azalması olmayacaktır. İzmirin sahife bölgeleri merkeze çok yakın. İzmirin merkezinden pergelle 90 kmlik bir daire çizdiğinizde her yere rahatlıkla gidebiliyorsunuz dedi.
İNSANLAR TOPRAĞA YAKIN OLMAK İSTİYOR
Yüksek kulelerde ve çok katlı binalarda aile yaşantısının olamayacağına ve o tip binaların sadece işyeri olarak düzenlenmesi gerektiğini ifade eden Gültekin, gökdelenler ile ilgili görüşlerini şöyle açıkladı: Benim şahsi fikrimin çok önemi yoktur ama gerçek bir şey vardır. Bugün yüksek kulelerde ailelerin yaşayacağına inanmıyorum ya da kulelerde sağlıklı ailelerin yaşayacağına inanmıyorum. 30uncu 40ıncı katta hangi çocuğu eğitebilir, hangi çocuğu geliştirebilirsiniz. İnsanlar yapısal olarak ta toprağa yakın olmak istiyor. Bu işin en doğrusu bir kat ya da iki kattır. Gelişmiş ülkelere baktığınızda bunu görürsünüz. Bizde de tarım arazilerinin bertaraf edilmemesi için 5 ya da 10 kata çıkılıp evler yapılmaktadır. Ama gökdelenler konut için benim gözümdedoğru tercih değildir. Bir tek işyeri olabilir. Konutlar, 5 ya da 10 katlı olmalıdır. Daha yukarısı konut için doğru değil. Gerek müteahhit arkadaşlar gerekse tüketiciler buna teşebbüs etmemelidir. Gelirse de ona uygun imar planı geliştirmelidir. Bayraklıda ki Gökdelenler Bölgesi iş merkezi olmalıdır. Konut bölgesi alçak katlı olmalıdır. Cumhurbaşkanımız da İstanbulun durumunu anlayınca bu gerçek daha çok ortaya çıktı. Tabi ki biz bazı şeyleri yaşayarak öğreniyoruz ancak gönül ister ki bunu yaşamadan öğrenmekti. Her şeyi deneyerek yapsak ömrümüz yetmeyecektir. Nihayetinde bu işleri denemeden öngörmemiz gerekir. İzmir ise İstanbula göre daha şanslı. İzmirin çok fazla gökdelen bölgesi yok. Çok fazla gökdelen üzerine konut yapan da yok. Dolayısıyla İzmir bu konuda iyi. Yeni imar revizyonlarından ve master planlarda da bu konular dikkate alınmalıdır.
EVİMİZDE EŞE DOSTA YER BIRAKMADIK
1+0 ve 1+1 dairelere de itirazı olduğunu belirten Gültekin, Anadolu toplumu olarak, Anadolu insanı olarak tarihten bu yana hep misafirperver bir kavimdik (millettik.)Eski Anadolu mimarisine baktığımızda hemen her evde misafir odalarına ve misafirlerin ağırlandığı divan tarzında geniş salonlarla karşılaşırız. Şimdi elimizde salonsuz 1 oda daireler kaldı. Kültürel değerlerimizden uzaklaştık ve bunu mimarimize de yansıttık. 1 oda daireleri hatta 1+1 daireler inşa ederken misafirlerimizi unuttuk. Daireler küçülüyor, sosyal yapı bozuluyor! Ne yazık ki evimizde eşe, dosta, akrabaya yer bırakmadık. 1 Eylülde yürürlüğe giren yeni tip imar yönetmeliğinde 1+0 dairelerin yapılması yasaklandı. Bu kararı sonuna kadar destekliyorumdedi.
İZMİRİ İLK ÖNCE İZMİRLİYE ANLATMALI
İzmirin marka olmamasında İzmirde yaşayan her bireyin sorumlu olduğuna değinen Gültekin, Yine İzmirin marka olması için İzmirde yaşayan her bireyin sorumluluk alması gerekir. Ne merkezi hükümetin, ne yerel yönetimlerin, ne Ticaret Odasının, ne özel sektörün tek başına İzmiri marka şehir yapmaya gücü yetmez. Ancak herkes el ele verirse, sorumluluk alırsa İzmir marka şehir olma yolunda başarılı bir adım atmış olur. Herkes görevini eksiksiz yaptığında birilerinin ekstra çaba harcamasına ihtiyaç duyulmaz. Herkes kendi kapısınınönünü süpürdüğünde çöpçüye ihtiyaç olmaz. Burada en büyük görev İzmirli vatandaşlara düşüyor. İzmirliler; İzmire, İzmirin değerlerine sahip çıkmalı. Bugün kaç İzmirli Efesi, Bergamayı, Homerosu Kuş Cennetini görmeye gitti? İzmiri İzmirliye sevdirmeden yabancıya sevdiremezsiniz. Önce İzmirliler İzmiri gezecek, görecek, beğenecek. Gelenekleri, kültürü, yöresel lezzetleri, endemik özellikleri hakkında bilgi sahibi olacak, ondan sonra diğer kentlilere, son olarak yabancı ülkelere anlatılmalı. İzmirlinin sahip çıkmadığı bir İzmire yabancı neden sahip çıksın ki? İzmiri marka kent yapmak için önce İzmirin tarihi, kültürel, coğrafi güzelliklerini gün yüzüne çıkarmalıyız. Daha sonra bu güzellikleri kendi yakın coğrafyamızdan başlayarak tüm dünyaya anlatmalı, başarılı bir tanıtım kampanyası yürütmeliyiz. Aksi takdirde isterseniz 100 dilde tanıtım filmi hazırlayın, dünyanın tüm fuarlarında İzmir stanttı kurun gelen turist Alsancakın bozuk sokaklarından geçtiğinde, havaalanından İZBANa binip Menemene kadarki güzergahta çarpık kentleşmeyi gördüğünde İzmir hanesine eksi puan yazar ifadelerini kullandı.
TÜKETİCİLER BİLİNÇLİ OLMALI
Halk olarak reklama çok duyarlı olduğumuzu belirten Gültekin, Bazen reklamlar projenin detayını veremeyebilir. Bu yüzden tüketiciler bilinçlendikçe müteahhitler de bilinçlenecektir. Müteahhitler bilinçlendikçe de sektörde kalite artacaktır. Biz de rekabetin kaliteye yansımasını istiyoruz. Halkımız da burada sadece reklama duyarlı değil hakikaten projenin detayına girmelidir. Projenin detayına girmeli ve müteahhitin geçmiş yatkınlığına bakmalıdır. Tüketici ne kadar gelişirse müteahhitler ve inşaat sektörü de o kadar gelişir. Biz yanlış malzeme ürettikçe onlar piyasaya hep satılacaktır. Tüketicinin bu konuda bilinçli olması lazım. Reklam verenler daha pahalı ev satıyor demiyorum, ya da reklam vermeyenler reklam ücretlerini kaliteye yansıtıp daha kaliteli imalatlar sunuyor şeklinde bir mesaj da vermiyorum. Kalite tamamen inşaat firmasının insiyatifinde. En çok reklamı veren firma en kaliteli imalatı yapabiliyor veya hiç reklam vermeyen bir firma da en kaliteli imalatı üretebiliyor. Ancak kaliteli imalat üreten firma veya kalitesiz imalat ortaya koyan firma reklam bütçesini çok yüksek tutuyorsa ister istemez bu reklam bütçesini satış fiyatlarına yansıtır. İnşaat firmaları reklam değil kalite yarışına girmelidir. Reklam rekabeti sadece fiyatları yükseltir. Kalite rekabeti ise sektörü ilerletir. Bilinçli tüketici müteahhitin de ufkunu açar. Müteahhiti daha kaliteli, daha konforlu konutlar inşa etmeye teşvik eder. Eğer tüketici sorgulamazsa, daha iyisini talep etmezse müteahhit yerinde sayıklar. Tüketiciler konut satın alırken reklama çok fazla güveniyor. Reklamlarda görmüşse araştırma gereği duymuyor şeklinde konuştu.
EVİ ARAŞTIRMAK TÜKETİCİYE ZOR GELMEMELİ
İnsanların ev satın alırken şehrin dinamiklerini de göz önünde tutmak zorunda olduğuna vurgu yapan Gültekin, Büyükşehirde sadece iyi bir binada iyi bir daire satın almak yeterli değil. İyi bir lokasyon, ulaşım kolaylığı, altyapı hizmetleri, sosyal imkanlar gibi dış etmenlerde konut satışlarında önemli bir faktör olmuştur. Talepler arttıkça buna paralel olarak fiyatlar artmış ve ev almak zorlaşmıştır. Estetik mimari, lüks, dekorasyon gibi kavramlar yavaş yavaş yapı kültürümüze yerleşmesi fiyat artışlarını daha da hızlandırmıştır. Vatandaş ev alırken önceki yıllara oranlara baya bilinçlendi. Ancak hala yeteri kadar bilinçli değil. Tüketici ya eşinin, dostunun önerisiyle bulduğu bir projeden ev satın alıyor ya da reklamlardan gördüğüyle yetiniyor. Halbuki tüketici araştırmalı, sorgulayıcı olmalıdır. Halbuki yüksek paralar vererek satın aldığı evin depreme dayanıklılığından enerji tasarrufuna, kullanılan malzemenin kalitesinden kullanışlı bir imalat olup olmadığına kadar her konuda en ince noktasına kadar araştırmalıdır. Bir ömür kullanacağı bir evi 1 gün, 1 hafta veya 1 ay araştırmak tüketiciye zor gelmemeli dedi.
İNŞAATLARDA SADECE EMEKLİLER KALACAK!
Gültekin, sektörün sorunlarına da değinerek inşaat sektörünün işçi krizi ile karşı karşıya olduğunu belirterek işçi krizi hakkında şunları söyledi: Bu kriz patronların işçileri toplu olarak işten çıkarma krizi falan değil, patronların işçi bulamama krizi olacak. İnşaat sektörünün teknik eleman ihtiyacını karşılayan üniversitelerin mühendislik-mimarlık fakültelerinin hali içler acısı. Öğrenciler üniversiteyi bitirdikten sonra iş öğrenip inşaat firmasına çalışmaya gelmiyorlar, inşaat firmasında iş öğrenmeye geliyorlar. 16 yıl eğitim gördükten sonra yeni işe başlayan gençlerimiz sudan çıkmış balık misali oluyorlar. Bugün inşaat firmalarının büyük bir kısmı mühendis/mimar alımlarında yeni mezunları tercih etmiyor. Tercih edenler ise en az 2 yılı bu taze mezunların işi öğrenme ve adaptasyon süreci olarak hesaplayarak alıyor. 1 milyon 730 bin kişiyi istihdam eden inşaat sektörünün tek sorunu teknik kadrolar da değil. Sektörde çok ciddi bir kalifiye eleman (usta) sorunu da gözükmeye başladı. İnşaatta en az mühendis-mimar kadar ehemmiyet taşıyan demir, kalıp, sıva, tesisat ustaları artık yetişmiyor. Şu anda inşaatlarda usta olarak çalışanların büyük bölümü emekli. Vasıfsız olarak çalışanların arasında bile emekli oranı oldukça arttı ve artmaya da devam ediyor. Beklentimizi karşılayamasa da mimar-mühendis yetiştiren, her yıl binlerce kişiyi mezun eden fakülteler var. Ancak bir demir ustası, kalıp ustası, sıvacı, tesisatçı yetiştiren bir meslek eğitim okulu yok. Sadece inşaat sektörüne kalifiye eleman yetiştirecek bir okul, hatta birkaç okul yapılması farz. Bu konuda bir an önce sektörün harekete geçmesi gerekiyor. Hükümetin daha somut ve sürdürülebilir bir destek sunması gerekiyor. Mesleki Yeterlilik Belgesi şartı getirerek çalışanları sınava tabi tutmak yeterli değil. Profesyonel eğitim kurumları açılarak kalifiye eleman ihtiyacının karşılanması gerekiyor. Kalifiye eleman ihtiyacını karşılamaya yönelik herhangi bir adım atılmazsa inşaatlarda sadece emekliler kalacak ve emekliler de çalışamaz duruma geldiğinde Türkiyenin lokomotifi olan inşaat sektörü ciddi bir krizle karşı karşıya kalacak. Kriz gelmeden krize önlem almak şart!
NEDENLERİ İNANDIRICI GELMİYOR
İnşaat sektörünün uzun süredir gündeminde yer alan artan demir fiyatları ile ilgili de konuşan Gültekin, konuşmasını şöyle sonlandırdı: Kaç kere söyledik ama maalesef tüccarlarımız yıllardır çok rahat satılan bir malın fiyatını nedense 2-2,5 katına çıkardılar. Demir fiyatları her ay zam görüyor. Demirciler eften püften bahaneler ileri sürüyorlar. Hurdaya zam geldi deyip demire zam yapıyorlar. Döviz arttı deyip demire zam yapıyorlar. Halbuki ne hurda ne de döviz 1 yıl içerisinde yüzde 150 artmadı. Bunlar tamamen keyfi zamlardır. Daha çok para kazanma hırsından kaynaklıdır. Çok fazla inşaat olduğundan dolayı nasıl olsa bunlar alacaklar mantığı ile demir fiyatlarına zam geliyor. Hurda artışı ya da maliyet artışı nedenlerinden dolayı demir fiyatlarına zam yapıldığına ben inanmıyorum. Yüzde 50 yüzde 60 ne hurda arttı ne de maliyet arttı. Bu yüzden dayandırdıkları neden bana inandırıcı gelmiyor.
Haber Merkezi