İyi ya da kötü hissetmek insanın kendi seçimidir

Auranın insan vücudunu tamamen çevreleyen elektromanyetik bir alan olduğunu ve yedi adet enerjiden oluştuğunu söyleyen Avukat Dinçer Layık, bu enerjileri en iyi şekilde kullanmanın insanın kendi elinde olduğunu belirtti


  • Oluşturulma Tarihi : 01.03.2016 09:18
  • Güncelleme Tarihi : 01.03.2016 09:18
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
İyi ya da kötü hissetmek insanın kendi seçimidir

NİLGÜN TAZE

Auranın hissedilebildiği anda çakralardan yayılan çok güçlü enerji akımını hissedilebileceğini ve her çakranın vücudun değişik bölgesine enerji taşıdığını söyleyenAvukat Dinçer Layık, tüm vücudun birbirine bağlı çalışmasından dolayı bu enerji kapılarından birinde problem olduğunda bloke olarak enerji akışının kesildiğini söyledi.

Çakraların insanları besleyen, derinlerde kökleri olduğu bilgisini veren Layık, “Onlar olmadığı zaman yaşam olmaz. Kökler ne kadar sağlıklı ve iyi durumda ise insanın fiziksel ve ruhsal bedeni de o kadar sağlıklı ve iyi durumdadır” dedi.

KENDİ SEÇİMİ

Avukat Dinçer Layık, insanı sağlıklı kılan enerji akışını vermekte kendisinin sadece yol gösterici olduğunu ve sadece enerjiyi almaya hazır olanların aktarımı kabul edebileceğini söyleyerek, şu şekilde konuştu: “İnsanların iyileşmeyi istemesi kendi seçimleridir, bizler sadece sunulan bilgiyi almaya hazır olanlara sunarız. Dünya bir seçim yeridir ve seçtiğimiz enerjiler hayat bulur. Bir bedende çakra adı verilen yedi adet enerji merkezi bulunur. İnsanın aurası, insanın içinde bulunduğu ruhsal duruma, duygu ve düşüncelerinin kalitesine göre değişik renkler alır. Çakraların görevi vücudu canlı kılmak olduğu için vücuttaki bir rahatsızlık ile de doğrudan ilişkilidir. Her çakra vücutta bir hormona denk gelir. Deneyimlenen şey durdurulduğunda çakra da engellenmiş olur. Durgun enerji akmaz, tıkanır, tersi yönde akmaya başlar. Blokaj yani bizleri durduran aşağı çeken depresif hissettiren duygu durumu ortaya çıkar.”

AYNI KALIPLARI TEKRARLAMAK

Her çakranın bir psikolojik işlevle de alakalı çalıştığını ve çakranın durumunun belirli tekniklerle ölçüldüğünü belirten Layık, hastaların psikolojik ihtiyaçlarını teşhis edebildiklerini ifade etti. Layık, psikolojik akım için çakraya doğrudan müdahale edebildiklerini söyleyerek, “Bir çocuk başkasına sevgi vermeyi denerken defalarca reddedildiyse sevgi vermeyi kesecektir. Bunu yapmak için tepki ile cevap verdiği içsel sevgi hislerini durdurmaya çalışacaktır. Bunun için kalp çakrası enerji akışını kesmesi gerekir. Bu durumla beraber fiziksel bir durum ve psikolojik his anlayış alanlarında da sorunlar çıkmaya başlayacaktır. Çakra saat yönünde döndüğünde enerjimizi dış dünyaya akıtmış oluyoruz. Blokaj oluşturduğumuzda zaten içerde olan enerji içeri akmaya devam ediyor. Su bile aynı yere akmaya devam etse kokuşur, acılaşır. Aynı nokta aynı kaynak dünyamıza yansıttığımız psikolojik gerçeklik çocukluğumuzda çocukluk deneyimlerimiz ve o sıralar oluşmuş çocuğun zihninin çıkarımıyla belirlenen dünya imajına uygundur. Bu enerji, çakraların döndüğü yönü etkiler. Her çarka bir üzerindeki ya da altındaki çakranın döndüğü yönün tersine döner adeta dişli çarkların birbirini döndürmesi gibi” dedi.

ÇAKRALAR İNSANLARI BESLEYEN KÖKLERDİR

Her çakranın bir adı ve merkezinden dışarıya doğru genişleyerek sarmalanan bir rengi olduğunun altını çizen Layık, çakraların insanları besleyen, derinlerdeki kökleri olduğunu ifade ederek, “Onlar olmadığı zaman yaşam olmaz. Kökler ne kadar sağlıklı ve iyi durumda ise insanın fiziksel ve ruhsal bedeni de o kadar sağlıklı ve iyi durumdadır. Her çakranın bir adı ve merkezinden dışarıya doğru genişleyerek sarmalanan bir rengi vardır. Bunlardan ilki kök çakradır. Bu çakra kuyruk sokumu kemiğinin sonunda yer alır, bacakların arasında yere bakan kısımdır. Yaşam isteğimizi destekler ve bedenimize canlılık sağlar. Kök çakra fiziksel bedenin enerji kaynağıdır ve dünyayla olan bağlantımızı simgeler. Dünyaya kök salmamız ve kendimizi emniyette hissetmemiz iyi çalışan bir kök çakra ile mümkün olabilir. Temel yaşam fonksiyonlarını sürdürme açısından bu çakra çok önemlidir. Sağlam bir kökü olmayan bir ağaç nasıl ilk fırtınada devrilirse kök çakrası iyi çalışmayan bir insanda zorluklarla mücadele edemez. Kök çakra bedende bacaklar, ayaklar, kemikler, kalın bağırsaklar, omurga ve sinir sistemini kontrol eder. Aynı zamanda cinsellikle de ilgisi vardır. Kök çakra kırmızı renk yayar. Kök çakranın elementi topraktır” açıklamasını yaptı.

YAŞAM ENERJİSİ

Sakral çakranın ikinci sırada yer aldığını, erkeklerde penis ve kadınlarda klitorisin iki parmak üzerinde bulunduğunu söyleyen Layık, bu çakranın cinsel enerjiyi ve zihinsel üretkenliği simgelediğini belirterek şunları söyledi: “Heyecan duyma, isteme, imajinasyon yeteneği, aile kurma ve maddiyat bu çakra ile bağlantılıdır. Sakral çakranın elementi su, rengi ise turuncudur. Bedende böbrekler, idrar torbası, dolaşım sistemi, lenfatik sistem, üreme organları, anne sütü bu çakranın etkisi altındadır. Cinsel sorunların çoğunun nedeni de 2. çakradaki enerji dengesizlikleridir. Yaşamın doğal akışında ilerlemesi düzgün çalışan bir 2. çakra ile mümkün olabilecektir. Ayrıca sanatsal yetenekler ve zihinsel üretkenlik düzgün çalışan sakral çakra ile söz konusu olur. Cinsel enerji miktarı ile doğrudan alakalıdır hormon olarak da böbrek üstü bezlere denk gelir.”

SOLAR PLEKSUS ÇAKRA

Midenin üstünde yer alan bu çakranın halk arasında güneş sinir ağı çakrası olarak da adlandırıldığını söyleyen Layık,  “3. çakra diğer insanlarla ilişkilerimizi, beğenilerimizi, toplumsal kimliğimizi, irademizi ve amaçlarımıza ulaşmaktaki kararlılığımızı simgeler. Kendini kontrol etme ve başarı isteği de 3. çakrayla ilgilidir. Bedende ise karaciğeri, sindirim sistemini, pankreası, onikiparmak bağırsağını ve dalağı etkiler. Göz ve görme ile ilgili fonksiyonlarda bu çakranın etkisindedir. 3. çakranın rengi sarı ve elementi ateştir. Düzensiz çalışan bir 3. çakra sadece karaciğer, mide, bağırsak sorunlarına yol açmakla kalmaz aynı zamanda amaçlarımıza ulaşmamızda çok büyük engeller çıkartır. Yetersiz çalışan çakra yaşamsal istekleri dışlamak, otoriteye boyun eğmek, mücadelelerden kaçmak, bireyselleşmeyi reddetmek, sosyal yaşamdan kaçmak ve depresyon gibi sorunları da beraberinde getirecektir. Düzgün çalışan 3. çakra ise uyumluluk, hedefleri iyi belirleme ve bunları takip etme, davranışları kontrol altında tutma, bağımsız hareket edebilme ve başarıya ulaşmayı sağlayacaktır” ifadelerini kullandı.

İYİLEŞTİREN GÜÇ: SEVGİ

4. çakra olan kalp çakrasının vücutta göğsün tam ortasında kalbin hizasında yer aldığını sevgi, şefkat, fedakarlık, duygusal bütünlük, kendini adayabilme, derin mutluluk gibi özellikleri simgelediğini dile getiren Layık, “Bu çakra direk duygularla ilgilidir. Timüs bezi bu çakranın etkisindedir ve ürettiği hormon mutluluk hormonudur. Timüs, uyarıldığında salgıladığı hormonlar kişide haz ve mutluluk duygusu yaratır. Timüs bezi büyümeyi düzenler, bağışıklı sistemi hücreleri olan T hücreleri burada üretilir ve lenf sistemini kontrol eder. Vücutta kalp, sırtın üst kısmı, ciğerlerin alt kısmı, kan ve dolaşım sistemi fonksiyonları bu çakranın etkisindedir. Eğer vücudunuzda bu bölgelerde herhangi bir sağlık sorununuz varsa 4. çakranızda bir enerji blokesi, düzensizliği yada bu çakranın aşırı çalışması söz konusudur. 4. çakranın rengi yeşil ve pembe elementi ise havadır. Ayrıca dokunma duyumuzda bu çakranın etkisindedir. Birçok kültürde dokunmanın sevgi ifadesi olarak yer alması bu duyunun kalp çakrası tarafından etkilenmesindendir. İnsanlar ellerinde olmadan sevdikleri insana dokunmak isterler. Kalp çakrası tüm çakraların merkezinde yer almaktadır ve diğer çakraları da önemli ölçüde etkilemektedir. Düzensiz çalışan 4. çakra duygusal sorunlar, bencillik, yalnızlık eğilimi ya da sevgiye bağımlılık, soğukluk hatta kalpsizlik dediğimiz merhametsiz ve sevgisiz davranışlar oluşturacaktır. Birçok hastalık sevgisizlik ile başlamakta ve sevgi ile bitmektedir. Bağımlılıkları olan insanların kalp çakralarında sorunlar bulunmaktadır” bilgilerini verdi. 

KENDİNİ İFADE ETME YETENEĞİ

Vücuttaki yeri boyun ve boğaz arasındaki çukurda bulunan boğaz çakrasının konuşma yeteneğimizi, ses tellerimizi, dürüstlüğü, düşüncelerimizi ve duygularımızı doğru ve açık olarak anlatma yeteneğimizi simgelediğini söyleyen Layık, “İnsan vücudunda boyun, boğaz, çene, ses telleri, bronşlar, ciğerlerin üst kısmı ve kollar bu çakranın etkisindedir. Tiroit bezi de bu çakra ile ilgilidir. Tiroit bezinin vücudun gelişiminde oynadığı önemli rol ve yiyeceklerin enerjiye dönüşüm hızını düzenlemekteki işlevi göz önüne alınırsa 5. çakradaki bir enerji dengesizliğinin ne gibi sonuçlar oluşturacağı daha iyi anlaşılabilir. Eğer bu bölgelerde ya da konularda bir sağlık sorunu yaşıyorsanız 5. çakranızda bir enerji blokajı, dengesizliği yada aşırı çalışması gibi bir sorun var demektir. Beşinci çakranın yaydığı renk açık mavidir. Aynı zamanda işitme duyusu da bu çakra ile ilgilidir. Duygularımız, düşüncelerimizi, isteklerimizi kısacası kendimizi doğru ve cesur bir şekilde ifade etmemiz düzgün çalışan bir 5. çakra ile mümkün olacaktır. Eğer 5. çakrada herhangi bir enerji dengesizliği varsa kişinin ifade etme yeteneği gelişmemiştir, kekeleme olabilir, yalan söyleme alışkanlığı gelişebilir, konuşma esnasında ses zorlukla çıkabilir veya utangaçlık gelişebilir” dedi.

ÜÇÜNCÜ GÖZ

Vücutta alnın ortasında iki kaşın arasında yer alın çakrasının sezgi gücü, altıncı his gibi duyu dışı algılamalarımızı etkileyen bir çarka olduğu bilgisini veren Layık, “Vücutta ise duyu organlarını kontrol eder ve beyinle direk bağlantılıdır. Bu çakranın kontrol ettiği içsalgı bezi hipofizdir. Hipofiz temel salgı bezidir çünkü endokrin sistemindeki diğer salgı bezlerinin çalışmalarını kontrol eder. Diğer bezlerin uyumlu çalışması için hipofizde bir sorun olmaması gerekir. Yorgunluk, sinirsel hastalıklar, migren ve sinirsel iltihaplar 6. çakrada oluşmuş enerji düzensizliklerinden kaynaklanır. Bu çakranın enerjisinin bloke olması, düzensiz çalışması ya da aşırı olması kişide sadece akıl ve mantıkla yaşama durumunu meydana getirir. Sezgiler ve iç görüler kaybolur. Yaşam sadece maddi istekler çerçevesinde döner, ruhsal gelişme reddedilir. Zihinsel olarak da belli bir konuya ya da düşünceye saplanıp kalma ve esnek olamama gibi durumlar ortaya çıkar” ifadesini kullandı.

TEPE ÇAKRASI

Tepe çakrasının vücutta kafanın üstünde en yüksek noktada bulunduğunu ifade eden Layık, açıklamalarını şu şekilde bitirdi: “Bu nokta bebeklerde bulunan ve sonradan kapanan bıngıldak dediğimiz bölümdedir. Taç çarka da denir. Tepe çakrası yüksek bilincimizle bağlantılıdır. Evrensel enerjiyi aldığımız yer taç çakradır ve bu çakra tamamen açıldığında diğer çakralardaki tüm tıkanıklıklar da çözülür. Sahip olduğumuz dinsel inançların gücü ve Yaradan'a teslimiyet bu çakra ile ilgilidir. Düzgün çalışmayan 7. çakra korkular, kaygılar ve bütünlükten kopma duygusu verecektir. Yaşamda amaçsız olma ve kendini gerçekleştirememe de tepe karasıyla ilintilidir. Uyumlu çalışan tepe çakrası ise evrenle olan uyum sağlanır, kişi kendi içinde bütünlüğe ulaşır, ruhsal aydınlanma yaşanır. Tepe çakrasının rengi beyazdır.”

ŞİFACILARIN GENEL ÖZELLİKLERİ

• Şifacı duygusal olmalıdır ve bir o kadar da duygularını kontrol edebilmelidir. Duygular bir insanın, diğer insanla ve evrenle kurduğu en iyi iletişim yollarından biridir. Ama kontrolsüz bir duygu seli, geri dönüşü olmayan zararlar verebilir. Bu yüzden şifacı gerektiğinde soğukkanlı kalabilmeli, öfkesine ve endişelerine hâkim olabilmelidir. Yoksa kişiye şifa getirmek yerine, panik ve kaosla daha çok sorun getirebilir.

• Şifacı hassas olmalıdır. Hassaslık ve duyarlılık, sezgiselliğin bir ölçüsü ve gözleme dayalı algının, naifliğini vermektedir. Haliyle bir şifacı ne kadar hassas olursa, dengesizlikleri ve sorunları algılaması da o denli kolay olur. Buradaki hassaslık, sorundan etkilenme değil, sorunu tespit etme açısından önemlidir.

• Şifacı güçlü bir empati yeteneğine sahip olmalıdır. Bu sayede hastanın sorununu, daha hasta sözünü etmeden hissedebilir hatta bunun da ötesine geçerek teşhis edebilir. Bu pozisyondaki bir empati yeteneği, normal empatinin ötesinde psişik bir algılayıştan öte gelmektedir.

• Şifacı güler yüzlü ve pozitif olmalıdır. Çünkü dengesizlikler negatif duyguların çakralarda ve auralarda yarattığı tıkanmalar sebebiyle oluşmaktadır. Haliyle güler yüzlü olmak, o negatifi polarize edecek pozitif enerjiyi sağlar ve bu da şifanın ilk basamağıdır. Bu neşeli hal, şifacıdan çıkıp, hastaya nüfus edecek ve şifalanma süreci hızlı bir başlangıç yapacaktır.

• Şifacı iyi bir dinleyici ve güçlü bir iletişim kabiliyetine sahip olmalıdır. Zira iletişim ve dinleme teşhis ve tedavi için çok önemlidir.

• Şifacıların çok büyük bir yüreğe sahip olmaları gerekir. Şifanın temeli sevgi olduğundan her insanı, ırk, dil, din, görünüş gözetmeksizin sevmeli ve sahiplenmelidirler. Bu yüzden evrensel sevgiye yakındırlar.

Haber Merkezi