Sayfa Yükleniyor...
Bu hafta Türkiye Yazarlar Birliği İzmir Şubesinde Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Himmet Konur’un ‘Maddi ve Manevi Değerlerimiz’ konulu söyleşisi vardı
SULTAN GÜMÜŞ
Türkiye Yazarlar Birliği İzmir Şubesi’nin her cumartesi düzenlediği Kültür Sohbetlerinin bu haftaki konuğu Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Himmet Konur oldu. ‘Maddi ve Manevi Değerlerimiz’ konulu sunumunu yapan Konur, “Her şeyin dibe vurmasını beklemeden tedbir almamız gerekir” diyerek, değerlere dair önemli mesajlar verdi.
Önce ‘değer’ kelimesinin sözlük anlamları üzerinde duran Konur, daha sonra sosyal bilimler alanına ait bir terim olarak değer konusundan bahsetti. Bu kapsamda özetle şu hususlara temas etti: “Değerler alanı insana mahsustur. İnsan, varlıkları değerlendirme kabiliyet ve kapasitesine sahip bir varlıktır. Bu kabiliyet ve kapasitesi ne kadar artarsa insan da o kadar değer sahibi olur. Sahip olduklarını değerlendiremeyen insan eksiktir. Değerlere sahip olmak yetmez, yeni değerler yaratmak da gerekir. Aksi halde insan değerlerin tüketicisi olur.”
“YÜKSEK KARAKTER SAHİBİ KİMSELER İÇİN”
Değerlerin bir şeyin arzu edilebilir olup olmadığını belirleyen ilkeler olduğunu hatırlatan Konur, “Maddi olsun manevi olsun hayatın her alanı değerlerle ilgilidir. Değerlerin kendi arasında bir hiyerarşisi vardır. En yukarıda bulunan değere temel değer denilir. Bir insanın değer sıralamasının en üst mertebesinde bulunan değer o kimsenin temel değeridir. Bu da insanın -varsa- dünya görüşüne göre değişir. Menfaatinden başka değer tanımayan kişi veya toplulukların temel değeri menfaattir. Filozoflar ve düşünürler temel değerin ne olması gerektiği konusunda farklı görüşler öne sürmüşlerdir. Adalet, sevgi, hakikat aşkı gibi erdemler temel değer olarak öne çıkmıştır. Bu ve benzeri erdemler kendini aşmış yüksek karakter sahibi kimseler için temel değer özelliği taşır” diye konuştu. Konur konuşmasına şöyle devam etti: “Birey ve toplumun benimsediği değerler ahlaki gelişim evreleriyle de yakından ilgilidir. Kohlberg ahlaki gelişim evrelerini Gelenek Öncesi, Geleneksel ve Gelenek Sonrası düzey olmak üzere üçe ayırmıştır. Gelenek öncesi düzeyde otoriteye itaat esastır. Cezalandırılan davranışlar kötü, ödüllendirilenler iyidir. Çıkara dayalı bir ahlak anlayışı söz konusudur. Geleneksel düzeyde sosyal çevrenin onayına önem verilir. Başkalarının ne diyeceğine bakılır. Toplumda geçerli olan kurallara uyma eğilimi baskındır.”
“HER ŞEYİN DİBE VURMASINI BEKLEMEK…”
Gelenek Sonrası düzeyde ise bireylerin otorite veya toplumun genel kabulünden bağımsız olarak iyi ve kötüyü, doğru ve yanlışı anlamaya, tanımlamaya ve belirlemeye çalıştıklarını söyleyen Konur, “Mevcut sosyal düzeni, kanunları ve ahlak kurallarını sorgularlar. Amacına hizmet etmeyenleri değiştirmeye çalışırlar. Bunu ancak soyut işlem düzeyine erişenler gerçekleştirebilir. Bu düzeyler bütünüyle yaş ile veya zamanla ilgili değildir. 5-6 yaşındaki çocukların soyut düşünememesi ve dolayısıyla gelenek öncesi düzeye göre hareket etmesi doğaldır. Ancak yaşı ilerlediği halde geleneksel düzeyde kalan hatta ömrü boyunca bu düzeyden çıkamayanlar da bulunmaktadır. Öte yandan soyut düşünceye geçen her insan da ahlaki bakımdan gelenek sonrası düzeye erişemeyebilir. Bu durum maddi ve manevî varlıkların gerektiği gibi değerlendirilememesi sonucunu doğurur. Soyut düşünceye geçebilmek için aileden başlamak üzere bütün eğitim süreçlerini buna yönelik olarak düzenlemek gerekir” yorumunda bulundu. Dünyada ve ülkemizde ahlaki gelişim evrelerini tamamlayamamaktan kaynaklanan bazı problemlere ilişkin örnekler üzerinde duran Himmet Konur, değerler dünyamızı gözden geçirerek, bütün hayatımızı değerler dünyamıza uygun hale getirmek için çalışmamız, eğitim-öğretim faaliyetlerimizi de buna göre düzenlememiz gerektiğini belirterek konuşmasını tamamladı.
“Her şeyin dibe vurmasını beklemeden tedbir almamız gerekir” diyen Konur, Şube Başkanı Levent Ertekin tarafından plaket aldı.
Haber Merkezi