“Milletin kendine güveni geldi”

Yazar Mahir Adıbeş, 15 Temmuz darbe girişimini değerlendirerek, “Darbeciler acemi, halk tecrübeli. Tanımadığınız insanları cebren yönetmeye kalkışırsanız olmaz” dedi


  • Oluşturulma Tarihi : 09.08.2016 07:29
  • Güncelleme Tarihi : 09.08.2016 07:29
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
“Milletin kendine güveni geldi”

TANER UYANIKER-ÖZEL HABER

Onlarca roman ve hikayeyi kaleme alan ve aynı zamanda Türkiye Yazarlar Birliği İzmir Şube Başkanlığını yürüten Mahir Adıbeş ile kitapları, edebiyat, dernek ve 15 Temmuz darbe girişimi hakkında konuştuk.

Kitapları için ‘benim çocuklarım’ ifadelerini kullanan Adıbeş, her birinin kendisi için ayrı bir yeri olduğunu belirti. Son günlerde gündemi meşgul eden 15 Temmuz darbe girişimi hakkında Adıbeş, milletin son sözünü söylediğini ‘darbeyi asla kabul edemem’ dediğini belirtti.

Ülkemizde yazmak için konu aramaya gerek olmadığını konu zaten gelip bizi bulduğunu belirten Mahir Adıbeş buna rağmen okuyucunun ilgisini çekmek için sıra dışı konular bulunması gerektiğini ifade etti.

“Bazen insan yazarken irkilir, tüyleri diken diken olur” diyen Adıbeş, “Bazen konu üzerinde kurgu yapmaya bile lüzum görmezsiniz çünkü konu yalın haliyle ya dramdır ya da komedi. Üzerinde çalışayım deseniz bu maskaralığı bozarsınız. Yeter ki dili iyi kullanarak bu olayları kaleme alın. Bu sebeple Türkiye’de yazmak kolay olmuyor. Okuyucumuz olaylarla iç içe yaşadığı için öyle her yazıya gülmüyor ya da üzülmüyor yani onun için sıradan. Halbuki siz onun dikkatini çekmeniz gerekiyor. O zaman yazar daha çok uğraşıp sıra dışı konuları bulmak zorunda ve zamanlamaya önem vermesi gerekiyor. Zamanlama, dememin sebebi şu, konu bayatlamışsa ya da gündeme düşmemişse tutmuyor. Aynı zamanda, okumanın külfetini de düşünerek, görsel sunumları (gazete, tiyatro, diziler, sinema, televizyon v.s.) aşmak zorundasınız” diye konuştu.

“DUVAR” SUYA SABUNA DOKUNDU

Yaşadığı, gördü ve duyduğu olaylardan yola çıkarak kaleme aldığı ve bürokrasinin sıra dışı taraflarını irdelediği “Duvar” adlı kitabı hakkında değerlendirmelerde bulunan Adıbeş, “Aslında üzerinde çok konuşmadığım bir eser. Hatta uzun zaman sakladım, bunları kimse duymasın diye. Okuyucular konuşuyorlar, sağ olsunlar. Bu konuda Türk Edebiyatında, bu kapasitede, ilk defa gerçek olaylardan yola çıkılarak bir eser kaleme alındı. Yani bu kitapta suya sabuna dokunuldu! Edebiyatçıların bazısı buna hikaye diyor, bazısı roman. Bana soranlara ise ‘uzun hikaye’ dedim. Bu kitap yaklaşık on iki-on üç yıl önce kaleme alınmıştı ama tereddütlerimiz vardı. Sonunda sivri yanlarını törpüleyerek yayınladık. Bütün olanlara rağmen anladık ki yöneticilerimiz buna hazır değil. O kadar rezilliğe rağmen kuyruğu dik tutmaya çalışıyorlar. Biz ne yaparsak yapalım siz sineye çekin, diyorlar. ‘Suç altın yorgan olsa kimse üzerine almak istemezmiş,’ diye bir atasözümüz var. Bari kabul edip gizliden özür dilemek yerine sindirme hareketleri, insanı üzüyor. Bu kitap hakkında çok konuşmak istemiyorum okuyucu galiba ismini sevdi!.. Sadece bu kitap hakkında şunu söylemeden geçemeyeceğim: ‘İki buçuk yıl beni eğmeye çalıştılar üçüncü yıl kendileri eğildi.’ Kimsenin bana, ‘kol kırılır yen içinde kalır,’ demeye hakkı yok. Bürokraside ki kokuşmuşluğu yaşayarak anlatan “Duvar” adlı bir kitap var ortada. Birisi çıkıp ‘bunlar doğru değil’ desin ki içimiz ferahlaya...” dedi.

“KİTAPLARIM BENİM ÇOCUKLARIMDIR”

Bugüne kadar onlarca kitaba imza atan kitapları için ‘benim çocuklarım’ ifadelerini kullanan Adıbeş, kitapları arasında ise bir ayrım yapamayacağını söyledi. “Kitaplarımın bazısı kızım bazısı oğlum. Ben zaman zaman onlara sarılır yatarım, bazen sessizce odama çekilir onlara bakar ağlarım, gülerim, konuşurum, şakalaşırım, türkü söylerim. En mutlu anlarım onlarla baş başa kaldığım zamanlar. Onlar beni hiç üzmez. Onun için aralarında ayrım yapmam mümkün değil. Yine de şöyle üzerlerinde bir göz gezdirdiğim zaman: ‘Yarenim Var Yıldızlardan’ adlı hikayem hem yurt içinde hem de yurt dışında ödüller aldı. İlk göz ağrılarımdan, yayınlatmaya bile kıyamadığım ‘Merhamet Gölgeleri’ ilk Ömer Seyfettin Hikaye yarışmasında Mansiyon alan hikayem, ‘Muska’ ise son ödül alan hikayem, hepsinin farklı lezzeti var. ‘Eylülde Soldu Bu çiçekler’ yazarken bunalıma girmiştim. Adeta o namussuz ihtilali baştan yaşamıştım ve yazılışı altı yıl sürdü. ‘Eşşekler Kasabası’ bana farklı ve keyifli gelir. Sıkıldığım zaman onunla oyalanırım. Demokrasiyi ben eşekler aleminde buldum. O zaman eşeklerin bu dünyayı daha adil yöneteceğini düşünmüştüm. Şimdi çok kişi benim gibi düşünüyor. ‘Veliaht’ atlara olan düşkünlüğümden dolayı bende ayrı bir yeri vardır. Her ne kadar okuyucularım çok ağır bir roman deseler de. Veliaht, Türk safkan atçılığında önemli yeri olan Saad adlı atın hayatı. Hep istemiştim bir atın hayatını yazmak o da nasip oldu. İleride ben öldükten sonra çok iyi tutunacak bir roman sanırım. Bunu neden diyorum, şimdi görmezlikten geliniyor da onun için. Bu romanda hem atçılık geleneklerini hem de terminolojiyi elimizden geldiğince doğru kullanmaya çalıştık. Onun için önemli. Ee tabi ki ‘Duvar’ hala bakınca içimde fırtınalar koparan, bazen hüzünlenip ağladığım bazen dudaklarımda acı bir gülümsemenin yüreğimi sızlattığı kitap. Bir başkaldırının kitaplaşmış hali. Her dönem okunacak. Okuyucularımın her biri bir yanını anlatıyor, hoşuma giden de bu. Keşke bunlardan ders alınsaydı da tekerrür etmeseydi, diyorum. Ha bak ‘İki Kuş’dan bahsetmeden geçemeyeceğim. Bu hikaye kitabım benim için çok özel. Okuyucu içine girebilirse çok bahsedilecek hikayeler var” ifadelerini kullandı.

“DARBECİLER ACEMİ, HALK TECRÜBELİYDİ”

15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili ise Adıbeş şu ifadeleri kullandı: “Darbeciler acemi, halk tecrübeli. Tanımadığınız insanları cebren yönetmeye kalkışırsanız olmaz. Bu nesil altmış darbesini büyüklerden çok dinledi, üzerinde ezikliği var. 12 Mart’ı yaşadı, yetmişli yılları unutmak mümkün değil. 12 Eylül darbesinin acısı yüreklerden bir türlü silinmiyor. 28 Şubat derken Türk Milleti çok fazla tecrübeli. Kesinlikle bir darbe yönetimini kabul etmek mümkün değil. Millet son sözünü söyledi, ‘darbeyi asla kabul edemem.’ Halk gidişatı beğenmiyor olabilir ama darbeyi hiç kabul etmedi. Bana göre Türk edebiyatı çok iyi bir konu yakaladı. Bunun üzerine çok hikaye, roman yazılabilir. Bu darbe girişimi çok mizaha konu olur gibi. Sıra dışı olaylar cereyan etti. Milletin kendine güveni geldi. Bu konuları çok iyi analiz edip yazmak gerekir.”

“İZMİRLİLER KÜLTÜR PROGRAMLARINA İLGİ GÖSTERİYOR”

Türkiye Yazarlar Birliği’nden ve yaptıkları çalışmalardan bahseden Adıbeş, “Türkiye Yazarlar Birliği otuz dokuz yıl önce kurulmuş kamu yararına çalışan bir dernektir. Genel Merkezi Ankara’da bulunmaktadır. Türkiye’nin en büyük ve tecrübeli sivil toplum örgütlerinden birisidir. Türkiye’de yaşayan her yazar ve şair buraya üye olabilir. On üç şubesi bulunmakta, biz İzmir Şubesi olarak bunlardan biriyiz. Biz birçok faaliyetimizi genel merkezle birlikte yürütürüz. Her yıl çıkarılan ‘Türkiye Kültür ve Sanat Yıllığı’ ülkemizin kültür hayatına ışık tutmakta ve en kapsamlı olandır. Her kütüphanede olması gerekir. Periyodik olarak, Bülten ve hakemli Akademi Dergisi önemli yayınlardandır. Genel merkez ve şubeler ile beraber iki yılda bir düzenlenen her sefer başka ülkede, dünyanın en büyük kültür etkinliği, ‘Türkçenin Uluslararası Şiir Şöleni’ yapılmakta ve dünyanın her tarafından şiir yazan şairler katılmaktadır. İzmir Şubemize gelince dokuz yıl önce kuruldu. Aslında ilgi çok, yalnız sen yaparsan ilgilenen oluyor yoksa proje üreten yok denecek kadar az. Dinleyici olarak her konuya ilgi duyan birileri var. Kuruluşumuzdan bu yana sürdürdüğümüz “Cumartesi Kültür Sohbetleri” kesintisiz devam etmekte. Bizimle ilgili il yöneticileriyle gidiş gelişimiz böylece yöneticilerin sivil toplum örgütlerinin farkındalığını sağlamaya çalıştık. Hele Karate sporuyla uğraşan sporcularla yazarları buluşturup kültürle sporu yan yana getirmemiz muhteşem oldu. Doğrusu bunun bu kadar ilgi göreceğini biz de düşünmemiştik. Daha ne yapabiliriz sorusunu sormadan ben söyleyeyim. Yapmak istediğimiz çok önemli büyük kültür projeleri var yalnız önce İzmir’deki yazar ve şairleri hiçbir ayrım yapmadan fitne fesat çıkarmadan bir araya getirmeliyiz. Gerisi kolay. Çünkü İzmirliler kültür programlarına ilgi gösteriyor” dedi.

MAHİR ADIBEŞ KİMDİR?

1964 Kurcakol köyü-Bayburt doğumlu. Fırat Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi mezunu. İlk yazıları, Bayburt Postasında çıktı. 1997-2001 Ömer Seyfettin Hikaye Yarışması özendirme ödülünü aldı. Almanya’da uluslar arası hikaye yarışması Deustch Wella ödülü, 2001 yılında Tuzla Belediyesi roman yarışmasında Ateşle Dans romanıyla ödül aldı. Çocuklara yönelik hikayeler yazdı. Şimdi Türkiye Yazarlar Birliği İzmir Şube Başkanlığını yürütüyor. Eserleri: Yarenim Var Yıldızlardan (Almanca’ya da çevrildi), Gecede Sır Oldu, Merhamet Gölgeleri, Eşekler Kasabası, Eylülde Soldu Bu Çiçekler, Ateşle Dans, duvar, veliaht, taş ustaları, Yaz Çobanı, Taşa Atılan İmza, Taşa Vurulan Mühür, Taş Oyuncakları, Tilkili Yılan.

Veliaht romanından

Dört bin yıllık bir dostluğun hikayesi!.. O dost ki bir at. Türkler için atlar çok büyük değer ifade eder. Kaşgarlı Mahmud, “At Türk’ün Kanadıdır” diye bahsetmiştir. Atı; hep dağ başlarında yelelerinden rüzgârlar süzülürken düşünürüm, gemsiz ve de eyersiz. Yaylalarda şaha kalkıp, ayaklarından şimşekler çakarken, gamsız ve kedersiz. Kızıl ufuklara doğru uçar gibi dörtnala giderken, korkusuz... Geceleri tüyleri deniz dalgası, yakamozlar parlarken düşünürüm, başım omzuna yaslı. Yıldız alacası kâküllerini sabah yeli okşarken; sonsuzluk yolcusu, bir ışık ufuklarda parlarken düşünürüm...

Veliaht, Bağdat’ta 1928 de doğup 1950 de Eskişehir’in Çifteler Harası’nda ölen Sa’ad adlı atın romanıdır. Koşu hayatına Irak’da başlayıp, Lübnan ve Hindistan’da devam etmiştir. Bağdatlı zengin bir ailenin atı olan Sa’ad, Bonbay’da kaybettiği yarıştan dolayı gözden düşünce geri getirilip sütçü beygiri olarak çalıştırılmıştır. Koşu hayatı çok kısa süren Sa’ad son yarışına kadar hiç yarış kaybetmemiş, saf kan Arap bir yarış atıdır. Türkiye’de, asil kan Arap atçılığı yetiştirme kararı alınınca, Bağdat’tan 1933’de satın alınıp, Bursa Karacabey Harasına getirilerek damızlık yapılmıştır. Baba Sa’ad’ın ölümü Çifteler Harası’nda olmasına rağmen mezarı Karacabey Harası’ndadır.

Haber Merkezi