“Önemli olan kumaşın DNA’sıyla oynamak”

Mardin’den İzmir’e uzanan hayat öyküsüyle ve çalışmalarıyla kısa sürede adından söz ettiren genç ve başarılı moda tasarımcısı Şiyar Akboğa, modada incelikleri anlattı


  • Oluşturulma Tarihi : 27.12.2016 08:42
  • Güncelleme Tarihi : 27.12.2016 08:42
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
“Önemli olan kumaşın DNA’sıyla oynamak”

EMİRCAN IŞILDAK – ÖZEL HABER

Genç moda tasarımcısı Şiyar Akboğa ile moda üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Akboğa, Mardin’den İzmir’e taşınan hayat öyküsünü, genç yaşta moda dünyasına girişini ve hayallerini tüm içtenliğiyle dile getirdi. Geçtiğimiz haftalarda yapılan İzmir Fashion Week kapsamında koleksiyonunu kentin beğenisine sunan ve büyük övgü toplayan genç tasarımcıyla “Complex (Karmaşık)” adını verdiği koleksiyonunu ve tasarım öyküsünü ele aldık.

“MODA ZEVKİ OLMAZSA OLMAZ”

Modaya ilgisinin küçük yaşlardan başladığını ifade eden Akboğa, ilk başlarda hayal olarak gördüğünü gerçeğe dönüştürdüğünü belirtti. İzmir Olgunlaştırma Enstitüsünde işin mutfağına girdiğini de vurgulayan Akboğa, “1995 Mardin Nusaybin doğumluyum. Ortaokul eğitimimi tamamladıktan sonra İzmir’e yerleştim. Modaya her zaman ilgi duyuyordum. Eğer moda zevki insanın içinde olmazsa bu iş ilerlemez. Benim hayatımda da modaya ilgi her zaman vardı. Bazı olumsuzluklar yüzünden kendimi imkansız gibi görüyordum. Kısacası yalnızca hayal olarak tanımlıyordum. Ancak bir modaevinde çalışmaya başladıktan sonra işten tam tersine döndü. Tasarım asistanlığı yapmaya başladım. Kendimi geliştirdikten sonra da eğitimim için Olgunlaştırma Enstitüsüne gittim. Enstitü bana üniversitenin verebileceği tüm eğitimleri verdi. Tabi bu öğrencinin de ilgisi ve özenine bağlı bir şey. Ben de zaten en okulun en istekli ve aykırı öğrencisiydim. Okul projeleri hep standart ve tekdüzedir; Ben hep onun dışına çıkmaya çalışırdım” dedi.

GENÇ YAŞTA ÖNEMLİ DERECELER ALDI

Duayen modacı Cemil İpekçi’yle yollarının kesiştiğini ve İpekçi’nin yanında asistanlık yaptığını söyleyen Akboğa, “Okulum henüz bitmeden İtalya’da Akdeniz Moda Festivali kapsamında bir moda tasarım yarışmasına katıldım. Orada finale kaldım ve Türkiye’yi temsil ettim. Benim için çok büyük bir şanstı. Profesyonelliğe ilk adım diyebilirim. Böyle şeyler çorap söküğü gibi oluyor. Ben bu yarışmayla birlikte bu işi daha iyi yapabilirim düşüncesine kapıldım. Onun dışında eğitimim de devam etti. Eskişehir’de ‘Türkiye’nin Renkleri Kadın ve Moda’ isimli bir yarışmaya katıldım. Orada benim projem farklı kategorilerde değer kazandı. Jüri üyeleri arasında bulunan Cemil İpekçi ile tanışma fırsatım oldu. Kendisi tasarımlarımı ve ürünlerimi beğendi ve birlikte çalışmak istedi. Bir yaz boyunca Bodrum’da Cemil İpekçi’nin yanında staj yaptım. İpekçi’nin tasarım asistanlığını gerçekleştirdim. İzmir’e döndüğümde de okulumu bitirip, stilistlik ile ilgili eğitimimi aldım. Daha sonrasında Türkiye’nin en önemli yarışmalarından biri olan ayakkabı tasarım yarışmasına hocalarım katılmamı istedi. Çok profesyonel tasarımcılar olduğu için aslında çekincem vardı. Ancak yarışmada finale kaldım. Final gecesinde de erkek ayakkabı kategorisinde birincilik ödülünü aldım. Ayrıca ayakkabımın yurtdışında tanıtım için de jüri özel ödülüne layık görüldüm” diye konuştu.

COMPLEX, SERT GEÇİŞLER İÇERİYOR

İzmir Fashion Week’de görücüye çıkardığı Complex isimli koleksiyonunu da anlatan Akboğa, “İzmir Fashion Week’e hazırlanırken biraz karmaşık bir duygu ve yapıdaydım. Bu yüzden de koleksiyonumun adı ‘Complex’ yani karmaşık oldu. Kendi duygularımdan esinlendim ve gerek makyajlar gerekse parçalarla bir duruş ortaya koydum. Bir ay içerisinde 45 parçalık bir koleksiyon hazırladım. Kış parçalarından oluşuyordu ve sert imgeler vardı. Karmaşık ve agresif insanları konu aldığım için parçaların hiç birinde kombinasyon ve bağlılık yoktu” dedi.

“MODADA ARAŞTIRMAYI SEVMEM”

Genellikle ürünlerini tasarlarken araştırma yapmaktan kaçındığını vurgulayan Akboğa, yurtdışından tasarım araştırmalarında kısır döngüye girildiğini ifade etti. Özgün tarzını yansıtmaya gayret ettiğinin altını çizen Akboğa, “Ürünlerimi tasarlarken genellikle araştırma yapmaktan kaçınırım, araştırmayı sevmem. Çünkü araştırma yaptığımız sürece kısır döngüye giriyoruz. Özellikle ülkemizde, dünyadaki trendlere bakıp aynılarını tasarlayan birçok arkadaşımız var. İster istemez insanın ilham kaynağı, araştırdığı ve gördüğü koleksiyondan etkileniyor. Ben sadece dünya trend raporlarını inceliyorum. Bu yılın trend ve renkleri ile parçalarını inceliyorum. Bana göre bir tasarımcı kendi modasını kendisi yaratır. O yüzden hiç kimseyi ilham almıyorum. Paylaşımlarını beğendiğim tasarımcılar tabi ki var. Alexander McQueen ve John Galliano en başta gelen isimler. Kendi tarzımı McQueen’e yakın görüyorum. Türkiye’de ilham aldığım yerli tasarımcı yok fakat Bahar Korçan’ın çalışmalarını beğeniyorum. Özgür Masur da beğendiğim tasarımcılar arasında yer alıyor” yorumunda bulundu.

“TASARIMCI İŞÇİLİĞİ FARK YARATIR”

Kaliteli bir ürünün kumaşına ya da fiyatına göre değil, tasarımcının işçiliğine göre değiştiğine dikkat çeken Akboğa, “Cemil İpekçi, herkesin şalvar olarak kullandığı ya da genellikle Doğu illerinde önlük olarak tercih edilen pazenden Azra Akın’a elbise yapıp, dünya çapında Akın’ı birinciliğe taşıdı. O yüzden kumaşın kalitesi ve fiyatı önemli değildir. Önemli olan tasarımcının o kumaşı hangi forma soktuğudur. Tasarımcı sadece kıyafeti tasarlayıp, dikmekle olayı bitirmemelidir. Benim için tasarımın kalitesi kumaşın DNA’sıyla oynamakla olur. Farklı açıdan bakış değerlidir. Çok ucuz bir kumaş bile pahalılık kazanabilir. Kumaştan ne yarattığımız önemlidir. Mesela yurtdışındaki fuarlarda da garip ama poşetlerden, pvc malzemelerden kıyafetler yapılıp, sergileniyor” değerlendirmesini yaptı.

“TÜRKİYE’DE MODACI ÇOK AZ”

Türkiye’de modacı kavramının yanlış anlaşıldığını ifade eden Akboğa, tasarımcının çok modacının az olduğunu belirterek, “Türkiye’de Cemil İpekçi ve Zuhal Yorgancıoğlu dışında kimseye modacı diyemeyiz. Çünkü modacı demek tamamıyla kendi tarzını yaratmak demektir. İpekçi zaten kendi tarzı ve stilini yaratarak ilerledi. Aynı şekilde Yorgancıoğlu da sahne kostümleri, tiyatro ve halk oyunu kıyafetleriyle ilerledi. Onlara modacı diyebiliriz. Türkiye’de birçok tasarımcı var fakat modacı çok azdır” dedi.

“İDDİAYI SEVİYORUM”

Erkek koleksiyonlarında profesyonelleşmek istediğini de söyleyen Akboğa, “Ben hem Türkiye’de hem de Dünya’da erkek koleksiyonlarında ilerlemeyi düşünüyorum. Ancak erkek koleksiyonu yaparken aynı parçadan bir de kadın koleksiyonu yaparsam karşılığını buluyor ve beni mutlu ediyor. Ayrıca koleksiyonlarımda sert geçişleri daha çok seviyorum. Birbirine bağlantısı olmayan, birbirinden alakasız tarzlar sergiliyorum. Net bir çizgide değilim. İddiayı seviyorum. Bu anlamda Alexander McQueen’i örnek görüyorum” diye konuştu.

“KÜLTÜRÜMÜZE UYGUN GİYİNMELİYİZ”

Türkiye’de basmakalıp bir giyinme adeti olduğuna vurgu yapan Akboğa, sıklıkla yurtdışından esinlenildiğini ifade etti. Kültürel değerlerin korunması gerektiğini vurgulayan Akboğa, “Kadınlar bir kıyafeti giydiğinde, tüm vücudunu sergilediğinde çok şık olmaz. Ya da tamamen sade ve salaş giyindikleri zaman olumsuz yorum yapılamaz. Çünkü şık olmak için insanın vücut hatlarını ortaya çıkarmasına gerek yoktur. Bir kadının şık olabilmesi için çok sade ve kendi vücut yapısına yakışan bir elbiseyi giymesi bile yeterli olabilir. Erkeklerde de aynı şey geçerlidir. Son zamanlarda git gide popüler haline gelen ve pop-art tarzdan yansıyan kısa pantolon ve renkli çoraplar var. Bunlara çok özeniliyor. Bizim kültürümüze uygun da değil. Örneğin sanatçılar çok emek vererek bir şarkı yapıyorlar. Ancak şarkı Türkçe olduğu için yeteri kadar değer görmüyor. Türkçe müzik çalan yerler sanki kalitesiz gibi algılanıyor. Modada da buna benzer bir durum var. Ben giyimde de kendi kültürümüzün dışına çıkmamız gerektiğini düşünüyorum. Bir tarz yaratmalıyız” yorumunu yaptı.

Haber Merkezi