Sayfa Yükleniyor...
72 yaşındaki Ressam Ayten Güreşçi, Sanat bir gönül işidir. İçten gelen bir duygudur. Nasıl birisine aşık olursunuz, sanat da öyle bir şey. Ondan vazgeçemezsiniz, sizin bir parçanız olur dedi
E. ÇAĞLA GENİŞ-ÖZEL HABER
İzmirde yaşayan 72 yaşında Ayten Güreşçi, uzun yıllar eşiyle birlikte kendilerine ait konserve fabrikasını işletti.
Eşi vefat edince fabrikayı başkasına devreden ve resme yönelen Güreşçi, çocukluk döneminde beyaz kağıtlara karaladığı çizgileri profesyonel olarak devam ettirmeye başladı. Halen İzmir'de suluboya alanındaki çalışmalarını sürdürmekte olan Güreşçi, bugüne kadar yurt içi ve yurt dışında 18 kişisel sergi açtı, 60'ın üzerinde karma ve yarışmalı sergiye katıldı. Güreşçi, aynı zamanda bu alandaki birikimlerini ve tecrübelerini geleceğin sanatçı adaylarına aktararak onlara eğitmenlik yapıyor. Güreşçinin suluboya çalışmalarından oluşan 21inci kişisel sergisi Tetimati Kafede sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Sanatın gündelik hayatta ulaşılabilirliğini artırmak adına önemli bir adım olan bu sergi, 5 Aralıka kadar gezilebilecek.
UZUN YILLAR EŞİYLE FABRİKA İŞLETTİ
Ressam Ayten Güreşçi, resim yapmaya ilgisinin nasıl başladığını şöyle anlatıyor: Uzun yıllar eşimle birlikte kendimize ait olan konserve fabrikasını işlettik. Eşim vefat edince ben de işi bırakmak zorunda kaldım, fabrikayı başkasına devrettim. 1999 yılında suluboyaya başladım. Resim Heykel Müzesindeki öğretmenlerim bana bir öğretmen gibi değil daha çok arkadaş gibi yaklaştı. Hem desen çalışmalarımda hem suluboya çalışmalarımda bugüne gelmemin en önemli sebebi oradaki öğretmenlerimdir. Özel olarak birlikte çalıştığım iki öğretmenim vardı. Turan Enginoğlu ve Atanur Doğana bu anlamda gerçekten çok şey borçluyum. Bu iki öğretmenin suluboya resim tekniğine çok büyük katkıları var.
İÇSEL VE DUYGUSAL BİR TEKNİK
Çalışmalarında suluboya resim tekniğini tercih etmesinin sebeplerini açıklayan Güreşçi, Suluboya içsel ve şeffaf bir çalışma. Duygusal. Yağlı boyaya benzemez. Olursa olur olmazsa olmaz. Olmazsa olmazı kağıdın beyaz kalmasına özen gösterilmesinden kaynaklanıyor. Mimarların ilk öğrendiği teknik suluboyadır. Baya eski bir teknik. Bazıları suluboya soluyor der. Hayır solmaz, eğer suluboyanın pigmentleri sağlamsa o suluboyanın solmasına imkan yok. Güneş görürse de solmaz. Bazı çalışma zorlukları var. Fırçanıza, suya ve boyaya hakim olacaksınız. Yağlı boya üzerine tekrar fırça çekip onu düzeltebilirsiniz ama suluboya da böyle bir şey yapmanız mümkün değil. Neyi ne yapacağınız son haliyle gözünüzün önüne gelirse onları baştan atabiliyorsunuz. Yağlı boyada koyudan başlayarak açığa giderler, ama suluboyada önce açıktan başlanır. Koyuyu yaptığınız zaman resim birden bire bozulur, boğulur ve bir daha düzeltme imkanınız olmaz ifadelerini kullandı.
İLKOKULDA YAPTIĞI RESİM HİNDİSTANDA YARIŞMAYA GİRDİ
Küçüklüğünden itibaren resme yatkınlığı olduğunu paylaşan Güreşçi, Kız çocuğu resimleri yapmayı çok severdim, sabundan heykeller yapardım. O yüzden epeyce bir papara yedim. Evdeki sabunları bozuyordum. İlkokuldayken yaptığım resim 1952 yılında Hindistanda bir yarışmaya yollandı. Ama yarışma sonuçlarını o günün şartlarında öğrenemedim. Suluboya tekniğiyle çizilmiş bir sokak resmiydi, farklı bir şeydi. Hatta hocam bu renkleri nasıl yaptın diye sordu. Bilmiyorum kendi içimden gelen renkler dedim. Ortaokul ve lise döneminde de resme çok ilgiliydim. Fabrikada çalışırken de bir işçi ne yapıyorsa hemen onu resmetmeye çalışırdım. İster makinada çalışsın, ister kutulara sebze dolduruyor olsun Onları mutlaka resmederdim. Fabrikada çalışmayı bırakınca resmen resme başladım. Halen severek devam ediyorum. Hayatımda olmazsa olmazlardan biri. Babam Ekrem Karasu da çok güzel resim yapardı. Bir keresinde öyle güzel bir kuğu resmi yapmış ki hocası inanamamış. Yanında tekrar yaptırmış. Altın bir saat hediye etmişler. Babamın sadece resme değil yabancı dile de yatkınlığı vardı. Arapça, Farsça, Fransızca, Rumca Bunların hepsini ana dili gibi bilirdi. Bana da öğretti. Lisede yatılı okuyordum bana Latince mektuplar yazardı. Latince cevaplar veriyordum. Latince bilen okul sayısı çok olduğu için tercüme ettiremediklerinden yasaklandı. Ama hala Latince yazan eski eserleri okuyabiliyorum diye konuştu.
YURTDIŞINA DA PEK ÇOK ÇALIŞMAM GİTTİ
Yurtdışında sanatseverlerin eserleri detaylı olarak incelediğini ve eleştirdiğini söyleyen Güreşçi, bu konudaki deneyimlerini şöyle dile getirdi: Bu 21inci kişisel sergim. Belli bir seyirci kitlem var, birçok koleksiyona eserlerim girdi. Hatta CHP Genel Sekreteri ve İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındırın evinde de bir çalışmam var. Yurtdışına da pek çok çalışmam gitti. Bilhassa Rusya, İngiltere, Almanyaya. Almanyadakilerin çoğu bizim Türkler gibi bakmaz resimlere. Kaç kat boya sürmüşüm detaylı olarak incelerler. Boyanın katmanları arasındaki farka bile bakarlar. Ülkemizde bu şekilde resme bakan bir tek kişi bile görmedim. Ama yurtdışında bunları yaşadım. Bu da resimlerimde daha dikkatli çalışmamı sağladı. Bu kadar dikkatli bakılıyorsa benim de daha dikkatli yapmam gerekiyor imgesi uyandı. O titizliğimi de zaten resimlerde görürsünüz. Temizdir, şeffaftır.
SANAT İÇTEN GELEN BİR DUYGUDUR
Resmin hayatında çok önemli bir yeri olduğunu açıklayan Güreşçi, bunun aşk kadar derin bir duygu olduğunu şöyle anlatıyor: Resmin derinliğine girebilmek çok önemli. Bir su resmi yaparken sanki ayaklarımı suya değdirmiş gibi hissediyorum. Bu hissederek yaptığınız resme bakan birisi de aynı hisle bakıyorsa o da hissedebiliyorsa bu işi başarmışsınız demektir. Ama benim hissettiğimle karşımda bakan kişinin hissetmemişse ben başarısızım demektir. Sanat bir gönül işidir. İçten gelen bir duygudur. Nasıl birisine aşık olursunuz sanat da öyle bir şey. Ondan vazgeçemezsiniz sizin bir parçanız olur. Günümüzde sanatçıya pek çok görev düşüyor. Günlük yaşantıyı gösterebiliyorsunuz, ileriki zamanlarda yaşanmışlığı yaşatmış oluyorsunuz insanlara. Resimlerde hep geçmişten izler bulursunuz. Bu kaybettiklerimizi anlamak amacıyladır. Nasıl eski resimlere baktığımızda evlerin nasıl olduğunu görüyoruz; koca koca sütunlar var. Şimdi sütunlu evler yok. Sadece özenti olarak yapılmış villalarda bu sütunları görebiliyoruz. Ama bugünün naif halini görebilmek için benim de bunları yapmam gerekiyor. İleride bunlar tekrar değişecek. Resimler bir belgedir. Benim için resim yapmak da belgesel bir tutku.
HIRSIMI GÖRDÜKÇE BENİMSEMEYE BAŞLADI
Hayata dair temel felsefesinin bugünü yaşamak olduğunu aktaran Güreşçi, Geçmiş geçmişte kaldı, bugün en güzel günüm benim diye başlıyorum her güne. Her güne doğum günüm diye bakarım. Geçmişteki pişmanlıklarımı yaşamasam zaten bugünü yaşayamam. Onlar birer tecrübe, ders ve benim birer parçam. Ben onları yaşamasaydım bugün bunları yapamazdım. Buralara kadar gelemezdim. Mesela eşim onu ve fabrikadaki işleri ihmal ettiğimi söyleyerek resim yapmamı istemiyordu. Ben ısrarla yapacağım dedim. Ben yapmaktan pişman olsaydım veya onu dinlemiş olsaydım bugün ben olamazdım. Yapmaya başlayınca önceleri inanamadı. Hatta hocalarıma dedi ki, Siz bu hanım yaşlı diye güzel yapıyor diyorsunuz dimi? Benim hırsımı gördükçe benimsemeye başladı. Sağlığım el verdiği müddetçe resim yapmaya devam edeceğim dedi.
EVİNE EKMEK ALAMAYAN BİR KİŞİ NASIL RESİM TABLOSU SATIN ALACAK?
Çocuklara eğitim verilirken onların özgür bırakılması gerektiğini savunan Güreşçi, toplumumuzda sanata yalnızca belli bir kesim tarafından değer verildiğini dile getirdi. Güreşçi, Sanatın çok yönü var. Herkesin seçimi farklı, ama bu seçimi yaparken sadece kalbiyle değil ruhu ile de barışık olduğu bir şeyi seçtiğinde o onunla bütünleşir ve kendini ifade etmeye başlar. Çocuklara eğitim verirken onları zorlamamanız gerekiyor. Onlara boya attırarak eğitime başlamıştım. Boyada ne gördüğünü göstererek, ille bir kalıba girerek değil. Bardak böyle çizilir, ev böyle yapılır gibi şeyleri asla önemsemeden o evi ve bardağı görmek istediği gibi yapsın diye sınırlandırmadım. Öğrencilerimden üçü bu sayede İzmir birincisi oldu. Farkında olmadan çocuklar rengi kendi keşfediyorlar. İlla bunun yanına bu rengi koyacaksın böyle olması lazım değil yalnızca yönlendirici olmak gerekli. Ailelerin ilgi alanları konusunda çocukları serbest bırakması lazım. En çok neyi sevdiklerini araştırıp ona göre bir yönlendirme yapmaları lazım. Ülkemizde sanatçıya hak ettiği değeri sadece belli bir kesim veriyor. O kesim de belli eğitim düzeyi üstünde olan kişiler sanata eğiliyor. Diğerlerinin resmin orijinali ile ilgilenecek durumları yok çünkü gelir düzeyleri de aşağıda. Evine ekmek alamayan bir kişi nasıl resim tablosu satın alacak? Operaya baleye gidebilecek? Sanata verilen değer toplumların gelişmişlik düzeyleriyle yakından alakalı şeklinde konuştu.
AYTEN GÜREŞÇİ KİMDİR?
1944 Somada doğdu. 1963 yılında İzmir Kız Lisesini bitirdi. 1973-2000 yılları arasında özel bir şirkette çalıştı. Çocukluk yıllarından beri hayalini süsleyen resim çalışmalarına 2000 yılında başladı. Değerli hocalardan dersler aldı. Genellikle doğadan esinlenerek yaptığı çalışmalarda kendi yorumunu katarak suluboyanın kendine has akıcı ve transparan tarzını kullanarak eserlerini oluşturmuştur. Bir ödülü vardır. Suluboyanın tüm teknik özelliği ve bunun gerektirdiği realist çalışmaları büyük bir özveri ile her yönde araştırıp uygulamıştır. İzmir Suluboya Ressamları Derneği ve IWS (İnternational Watercolour Society) üyesidir. Bunun yanı sıra akrilik tekniğinin sağladığı sonsuz olanaklar sanatçıya büyük rahatlıklar sağlamıştır. Bu rahatlık çalışmalarında da görülmektedir. Bu güne değin yirmi adet kişisel sergi açmış, ellinin üzerinde karma ve yarışmalı sergiye katılmıştır. Birçok koleksiyon ve katalogda eserleri yer almaktadır. Yurtdışı ve yurtiçi birçok sanat çalıştayına katılan sanatçı, İzmir Bornovadaki atölyesinde çalışmalarına devam etmektedir.
Haber Merkezi