Son dizesiz şiirler

“Son Dizesiz Şiirler: Didem Madak” belgeselinin yönetmeni Hikmet Kerem Özcan’la Didem Madak’a, belgesele ve ortaya çıkış serüvenine dair konuştuk


  • Oluşturulma Tarihi : 15.12.2016 08:00
  • Güncelleme Tarihi : 15.12.2016 08:00
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Son dizesiz şiirler haberinin görseli

E. ÇAĞLA GENİŞ-ÖZEL HABER

Şiir yazarken kibritle oynayan bir çocuğun muzipliğini hisseden, çıkan yangınlara ve birilerinin ona yanan yeri bırakıp kaçmasını salık vermesine karşın kaçmayıp yangın yerini grapon kağıtlarıyla süslemeye çalışan bir kadın şair.

Kendi deyişiyle şiir yazmak, bir çocukluk alışkanlığı, tehlikeyi güzelleştirme sanatı ve sınıfındaki müstahdemin oğlunun gözlerindeki kocaman ve kara acıdan bir çeşit özür dileme biçimiydi Didem Madak için.

Didem Madak şiirlerinin dokuz erkek, bir kadın oyuncu tarafından yorumlanarak seslendirildiği şiir performanslarının bulunduğu “Son Dizesiz Şiirler: Didem Madak” belgeselinin yönetmeni Hikmet Kerem Özcan’la Didem Madak’a, belgesele ve belgesel sürecine dair konuştuk. Didem Madak’a saygı niteliği taşıyan “Son Dizesiz Şiirler: Didem Madak” adlı belgeselde 9’u erkek 1’i kadın 10 sanatçıyla çalışıldı. 4,5 ay süren çekimler sanatçıların rol aldıkları sahnelerde oyunlarının hemen öncesinde veya sonrasında gerçekleşti. Kadın olmanın bile zor zanaat olduğu bir memlekette kadın şair olan Didem Madak’la ilgili belgesel Madak’ın daha önce verdiği röportajdan bir cümleyle başlıyor:  “Ve benim için şiir yazmak onun gözlerindeki o kocaman, kara acıdan bir çeşit özür dileme biçimi.”

BU BELGESELİ YAPMAMIZ GEREKTİĞİNE İNANDIM

Didem Madak’la ilgili bir belgesel çekme fikri Hikmet Kerem Özcan’ın daha önce Frankfurt Türk Filmleri Festivali’nde birinci olan kısa filmi Hêlak’ta başrolü oynayan Fatih Zenginoğlu’na ait. Son Dizesiz Şiirler belgeselinin yapımcılığını üstlenen Zenginoğlu, Didem Madak’ın şiirleri üzerine çalışmalar yaptığını ve ona dair bir belgesel çekilmesini istediğini söylüyor Hikmet Kerem Özcan’a. Fatih Zenginoğlu, Didem Madak’ın eşi Timur Çelik’ten kitapların telifini alıyor önce. Birtakım ön hazırlık çalışmalarının ardından belgesel çekimine başlanıyor. Özcan, projeye dahil olmak sürecini şöyle anlatıyor: “1991 yılında İzmir’de doğdum. İlkokul ve lise eğitimini İzmir’de tamamladıktan sonra Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sinema ve Televizyon bölümüne girdim. Bu süreçte birçok kısa film çektim. Bu filmlerle çeşitli ödüller kazandım. Ayrıca profesyonel klip, reklam ve belgesel filmlerde yönetmenlik yaptım. Didem Madak’ı duymuştum, şiirlerini okumuştum. Etkilendiğim bir şairdi. İzmirli olduğunu biliyordum. Aşinalığım vardı. Fatih bana Didem Madak’ın kitaplarını verdi ve ben üç dört gün süre istedim ondan. Didem Madak’ı araştırdım. Şiirlerine gömüldüm. Bu belgeseli yapmamız gerektiğine inandım. Daha önceden beraber birçok kısa film yaptığımız arkadaşım Ömer Miraç Tunç'la görüştüm, o da projeye dahil oldu. Bağımsız bir belgesel olduğu için her şey başta Fatih sonra benim projelendirmemle ilerledi.”

OYUNCULARDAN DOKUZU ERKEK, BİRİ KADIN

Belgeselin en dikkat çekici noktalarından biri, Didem Madak şiirlerini yorumlayan on oyuncu arasından yalnızca bir tanesinin kadın, kalanının ise erkek olması. Bunun Fatih Zenginoğlu’nun fikri olduğunu söyleyen Özcan, “Oyuncuların hepsi ustalığını kanıtlamış profesyonel isimler. Hangi oyuncunun hangi şiiri yorumlayacağı konusunda şiirin, oyuncunun karakteristik yapısıyla ne kadar uyduğu, sinematografik olarak hangi şiirlerin yansıtılmasının belgeselin temasına daha elverişli olacağı gibi sorulara belgesel ekibi olarak kolektif bir yanıt aradık. Daha sonra oynayacak kişileri okuyacağı şiirle birlikte hayal edip, zihnen onların entegrasyonunu gerçekleştirdim. Oyuncular projede yer almaya çok istekliydiler. Didem Madak’ın şiirleri bir hayli kadınsı ve belki de biz erkeklerin hiç bir zaman kadınlar kadar iyi anlayamayacağı şiirler. Bu şiirleri erkeklere, hatta daha önce erkeksi, maskülen rollerde oynamış erkeklere okutma fikri farklı bir bakış açısından, insanlara kadın şiirlerini erkekler üzerinden anlatmayı barındırıyor. Fatih, yaşıyor olsaydı belki Didem Madak’ın da çok seveceği muziplikte bir fikir olduğunu düşündü ve bu fikir üzerinden ilerledik. Didem Madak’ın eşiyle de konuşuldu bu fikir üzerine. Timur beyinde çok hoşuna gitti. Defne Yalnız bir istisnaydı. Defne Yalnız bizim belgesel içindeki Didem Madak kişileştirmemizdi, onu sembolize ediyordu. Hem de onun okuduğu şiir yalnızca bir kadının okuyabileceği bir şiirdi. Didem Madak’ın şiirlerinin teması çok kadınsı ve belki sadece kadınların bizden daha farklı algılayabileceği, bizim belki de hiçbir zaman kadınlar kadar iyi algılayamayacağımız şiirleri var. Fatih, yaşıyor olsaydı belki Didem Madak’ın da çok seveceği muziplikte bir fikir olduğunu düşündü ve bu fikir üzerinden ilerledik” dedi.

OYUNCULAR ŞİİRLERE GÖRE BELİRLENDİ

Hangi oyuncunun hangi şiiri yorumlayacağı konusunda şiirin, oyuncunun karakteristik yapısıyla ne kadar uyduğu, sinematografik olarak hangi şiirlerin yansıtılmasının belgeselin temasına daha elverişli olacağı gibi sorulara belgesel ekibi kolektif olarak yanıt aramış. Sonrasında oyuncularla iletişime geçilmiş ve oyuncular bu bağımsız belgesel projesinde yer almaya ikna edilmiş. Özcan, sürece ilişkin olarak şunları söyledi: “Genel koordinatörümüz olan Sezen Aray ile tanıştık. Düşünülen oyuncularla bağlantı kurabileceğini söyledi. Oyuncuların isimleri şiirlere göre düşünülmüştü. Oynayacak kişileri okuyacağı şiirle birlikte hayal edip, zihnen onların entegrasyonunu gerçekleştirdim. Oyuncular projede yer almaya çok istekliydiler. Mest oldular. Tamamen bağımsız bir proje. Kendi zamanlarından fedakarlık yaparak ve kendi imkanlarını kullanarak ve hatta kendi imkanlarını da bize açarak, destek olarak yürütüldü bu iş. Hepsinin tiyatro sahnelerine gittik, orada çekim yaptık. Orada bize çok büyük kolaylıklar sağladılar.”

“BİR TEK SENİN ŞİİRİN BU YÜZDEN SON DİZESİZ KALDI”

Belgeselin ismini Özcan, Didem Madak’ın şiirlerini okurken bulmuş. Belgesel ismini, Madak’ın Pulbiber Mahallesi şiirinin son dizesinden aldığını söyleyen Özcan, “Didem Madak’ın bir şiirinde geçiyordu, bu şiir son dizesiz kaldı, diye. Gözüme çarptı. Sezen’e ve Fatih’e söyledim, onlar da beğendiler. Didem Madak’ın kendi şiirinde de geçen aynı zamanda onun ölümüne de gönderme yapan bir dize olduğu için belgeselin ismini ‘Son Dizesiz Şiirler’ koyduk.” Belgeselde Didem Madak’ın kişisel yaşamına da değinildiğini söyleyen Özcan, belgeselin odaklandığı noktanın Didem Madak’ın şiirleri ve o şiirlerin performansı olduğunu, genel olarak bir yaşam serüveni anlatılmadığını ifade etti” diye konuştu.

“Ve tanrının sana gülümsediğini. Tekinsiz bir kesinlikle hissediyorduk. Bir tek senin şiirin bu yüzden son dizesiz kaldı.”

RÜYAMDA ŞİİRLERİNİ GÖRÜP KENDİ KENDİME MIRILDANDIM

Özcan, belgeseli çekerken yaşadıklarını ve hissettiklerini şöyle anlattı: “Bir yandan oyuncular şiirleri yorumlarken çekim yapmak, bir yandan da şiirleri bir seyirci olarak oyunculardan dinlemek, kurgu sırasında şiirleri tekrar defalarca kez dinlemek bende şiirlerle bütünleşme duygusu yarattı. Şu şekilde bir bütünleşme duygusu, Didem Madak’ın fikirlerinin, zihninin içinde de çok derin bir yolculuk yapmışım gibi bir duygu uyandırdı. Rüyamda şiirlerini görüp kendi kendime mırıldandım. Çünkü belgeselde kullanılan on şiiri var. Bunları en iyi şekilde yansıtmak için projenin öncesinde okuyorsunuz. Notlar alıyorsunuz. Çekim aşamasında hepsini teker teker çekiyorsunuz. Artık kalıcı bir etki yaratıyor zaten şiirler ve oyuncuların müthiş performanslarıyla daha da içselleştirmiş oluyorsunuz. Kurguda Didem Madak’ın da görüntüleri var. Belki evinde çekilmiş, belki gülümserken, belki çocuğuyla oynarken… Kurgu süreci genelde çektiğin şeyden bazen sıkıldığın bir süreç haline gelir. Sürekli aynı şeyler. Ama burada sıkılmaktan çok bende duygusal tepkimeler yaratan bir süreçti.”

DERİN BİR YOLCULUĞA ÇIKMIŞ GİBİ HİSSETTİM

Özcan, Madak’a dair çalışırken en çok zorlandıkları noktaları şu sözlerle dile getirdi: “Aslında şaire dair en çok zorlandığım şeyin teknik değil psikolojik olduğunu çok sonra fark ettim. Teknik olarak tabii ki şiirlerini seçmek, seçilen şiirlerin uygun bir dramatik yapı içerisinde görsel aktarımı, şiirleri sinematografiyle buluşturmak emek ve zaman isteyen şeylerdi. Ancak beni asıl zorlayan, aynı zamanda keyif de veren şey şairin şiirleriyle kurduğum bağ ve bütünleşme duygusuydu. Şiirleri çok fazla düşünmekten ve içselleştirmekten şairin içsel dünyasında oldukça derin bir yolculuğa çıkmış gibi hissettim. Şiirlerini yazarken ki ruh hallerini kavradım. Rüyalarımı bile kapladı o süreçte şiirler.”

ONU TANIMAK GÜZELDİ

Didem Madak’ı şair, kadın ve anne taraflarıyla yorumlayan Özcan, “Bıktığım Şeyler ve Yeşil Fanila şiiri beni en çok etkileyen şiiriydi. Musa Uzunlar’ın etkileyici performansı da üzerine eklenince etkileyiciliği daha çok arttı. Bana göre Didem Madak’ın en çok kendi ruhunu anlattığı şiiri o olabilir. Keşke gölgesine razı bir fesleğen olaydım diyor. Ali Lidar’ın yazdığı gibi Didem Madak’ın anne şairi olduğunu, turşu kurar yemek yapar gibi şiir yazdığı düşüncelerime fazlasıyla uyuyor. Bazen birbirine çok yakın iki insan bile yıllarca birbirini tanıyamayabilir, derinlerde yatan duygularını bilemeyebilir. Ben Didem Madak’ın sadece şiirlerini okuyan -hatta bütünleşen de diyebiliriz- biri olarak onu bir hayli tanıdığımı düşünüyorum. Ve onu tanımak güzeldi” diye belirtti.

Didem Madak kimdir?

8 Nisan 1970'te İzmir'de doğdu. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. İlk kitabı Grapon Kağıtları, İnkılap Kitabevi Şiir Ödülü'nü kazandı. Ah'lar Ağacı ve Pulbiber Mahallesi diğer şiir kitapları. Kanser sebebiyle 24 Temmuz 2011'de yaşamını yitirdi.

Hikmet Kerem Özcan kimdir?

1991 yılında İzmir'de doğdu. İlkokul ve lise eğitimini İzmir'de tamamladıktan sonra Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sinema ve Televizyon bölümüne girdi. Birçok kısa film çekti. Bu filmlerle çeşitli ödüller kazandı. Ayrıca profesyonel klip, reklam ve belgesel filmlerde yönetmenlik yaptı.