- Yaşam
- 15.04.2025 09:03
TÜİK’in verilerine göre ülkemizin yüzde 67’sinin geleceğinden umutlu olduğu ortaya çıktı. Bu durumu değerlendiren Uzman Klinik Psikolog ve Avrupa Birliği Uzmanı Metin Olataş, “İstatistik, nasıl kullanıldığına göre bize doğru yolu da yanlış yolu da gösterebilen, manipülasyona oldukça açık olan bir çalışma alanıdır” dedi.
AYSELİN UZUN - ÖZEL HABER - Türkiye İstatistik Kurumu(TÜİK)’e göre ülkemizde her 100 kişiden 67'si geleceğinden umutlu. Kendi geleceklerinden umutlu olduğunu beyan eden bireylerin oranı, 2023 yılında yüzde 67,1 oldu. Erkeklerin geleceklerinden umutlu olma oranı yüzde 67,2 iken kadınlarda bu oran yüzde 67,1 oldu. Ancak bilindiği üzere Türkiye’de hayat pahalılığı çok fazla ve buna bağlı olarak yaşam kalitesi de oldukça düşük. Aynı zamanda yaşanan düzensiz göçler de ülkemizin güvensiz bir ortam haline gelmesine yol açtı. Bu kapsamda halkın yarısından fazlasının geleceğinden umutlu olmasının psikolojik olarak sebeplerine değinen Uzman Klinik Psikolog ve Avrupa Birliği Uzmanı Metin Olataş, “İstatistik, nasıl kullanıldığına göre bize doğru yolu da yanlış yolu da gösterebilen, manipülasyona oldukça açık olan bir çalışma alanıdır. Yapılacak istatistiksel çalışmada örneklem eğer doğru şekilde, boyutta seçilir ve ölçmek istenilen konudaki sorular o konu ile yüksek ilişkili şekilde ve doğru olarak hazırlanırsa istatistiksel çalışmanın verileri de geçerli ve güvenilir olur; bu şekilde yapılan araştırma ışığında güvenilir verilerle geçerli sonuçlarla bir yol haritası çıkarılabilir” diye konuştu.
“HAYAT PAHALILIĞI” “EĞİTİM” VE “YOKSULLUK”
İstatistiklerin sonucunun, istatistiği yapan ve yapılma şekline bağlı olarak değişiklik gösterebileceğine vurgu yapan Olataş, “İstatistik, nasıl kullanıldığına göre bize doğru yolu da yanlış yolu da gösterebilen, manipülasyona oldukça açık olan bir çalışma alanıdır. Yapılacak istatistiksel çalışmada örneklem eğer doğru şekilde, boyutta seçilir ve ölçmek istenilen konudaki sorular o konu ile yüksek ilişkili şekilde ve doğru olarak hazırlanırsa istatistiksel çalışmanın verileri de geçerli ve güvenilir olur; bu şekilde yapılan araştırma ışığında güvenilir verilerle geçerli sonuçlarla bir yol haritası çıkarılabilir. Buradan yola çıkacak olursak eğer yapılan araştırmadaki gelecekten umutlu olmayı hangi parametrelerle ölçüldüğü, hangi örnekleme, hangi boyutlarda bu ölçümün yapıldığı önem kazanmakta. Araştırma koşulları, karşılaşılan kısıtlılıklar bilinmeden bilimsel bir araştırmadan bahsetmemiz pek de mümkün olmamaktadır. Bahsini etmiş olduğunuz araştırmada mutlulukla alakalı bazı parametreler paylaşılmış durumda ancak umutlu olmayla alakalı parametrelere belki de ben denk gelemedim. Buradan yola çıkacak olursak eğer bireylerin içinde bulundukları “mutluluk” halinin “umutlu olmaya” olumlu yönde bir etki sağladığını varsayabiliriz. İnsanların mutlulukla alakalı en yüksek ilişkiyi kurduğu kavramın “sağlık” ve en düşük ilişkiyi kurduğu kavramın ise “iş” olduğu görülürken; en önemli sorunun sırası ile “hayat pahalılığı”, “eğitim”, ve “yoksulluk” olduğu görülmekte. İşin ilginç kısmı da bence tam olarak burada ortaya çıkıyor: Hayat pahalılığının, yoksulluğun önemli bir problem olarak görüldüğü bir ortamda insanların mutlu ve gelecekten umutlu oluşu. Memnun olunan konular ele alındığı zaman kamu hizmetlerinden memnuniyet düzeyleri incelendiğinde; birinci sırada asayiş hizmetlerinden memnuniyet, ardından sağlık, sosyal güvenlik ve eğitim hizmetlerinden duyulan memnuniyet gelmekte. Az evvel eğitim önemli bir sorun iken buradaki değerlendirmede ise memnun olunan bir durum olarak karşımıza çıkmakta.” açıklamasında bulundu.
GÜVENSİZ YA DA TEHLİKELİ
Ayrıca ülkemizin düzensiz göçler sebebi ile uzun zamandır güvensiz ve tehlikeli olarak görüldüğünü belirten Olataş, “Yapılan çalışmada buna yönelik bir parametre paylaşılmamış durumda. Aksine az evvel de değindiğim üzere asayiş hizmetlerinden memnun olunduğu belirtilmekte ve buna bağlı olarak da insanların kendini güvende hissettikleri varsayılabilmektedir. Özetle bu durumun psikolojik yönünden ziyade sosyologlarca sosyolojik bir tahlili yapılması önceliklidir. Çünkü burada sosyolojik olarak çözümlenmeye ve açıklanmaya ihtiyaç duyulan ciddi konular vardır. Eldeki verilerin güvenilirliği sağlandıktan sonra birey bazlı ve toplumsal bazlı psikolojik değerlendirme yapmak daha sağlıklı olacaktır. Ancak o vakte kadar eldeki bu çalışma verilerinin güvenilir ve geçerli olduğunu “varsayarsak”; her geçen yıla göre olumlu yönde artış gösteren bu oranlar ve grafikler bizlere yaşadığımız çevredeki insanların kendini bedensel-sosyal-psikolojik olarak her geçen gün daha iyi hissettiğini göstermektedir.” dedi.