Uslu: Yazmak sıkı disiplin ister

Bugüne kadar 16 eseri yayımlanan Yazar Oya Uslu, iyi bir yazar olmanın sıkı bir disiplin gerektirdiğini ifade ederek, yazmaya başlamadan önce çok okumanın öneminde değindi


  • Oluşturulma Tarihi : 19.04.2017 07:26
  • Güncelleme Tarihi : 19.04.2017 07:26
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Uslu: Yazmak sıkı disiplin ister

NİLGÜN TAZE - ÖZEL HABER

Yazmaya küçük yaşlarda başlayan Oya Uslu, okuması için arkadaşına verdiği eserini kaybetmesinin ardından uzun yıllar yazmaya ara verir. İçindeki yazma isteği ile tekrar uyanan Uslu, bu acı deneyiminin ardında 16 eser yazarak okurları ile buluşturur. Yazar olmak isteyen gençlere yazmanın disiplin işi olduğunu hatırlatan Uslu, aynı zamanda ebeveynlere çocuklarına okuyarak iyi bir rol model olabileceklerine inanıyor.

Yazar Oya Uslu yazmaya ilkokulu bitirdiği yıl başladığını ve yaz tatillerinde eski Tarkan filmlerine benzeyen bir roman yazdığını belirterek, “İlk romanımın adı Vatan ve Aşk’tı. Okul açılınca bunu öğretmenime gösterdim. Kim bilir neler döktürmüşüm ki bana ‘Düşünme böyle şeyler’ dedi. Kırıldığımı, mahcup olduğumu hatırlıyorum. Ama daha sonra ortaokul Türkçe öğretmenlerimin ilgisini çektim. Onlar bana inanıp yüreklendirdiler. Annemi okula çağırdılar ve ona ‘Oya’yla ilgilenin, yazma yeteneği var, ona bol bol kitap alın’ dediler. Okumayı çok seven annem de öğretmenlerimin sözünü dinledi. Daha sonra liseyi bitirdiğim yıl bir tekstil fabrikasına girdim. Amacım bir iki hafta çalışıp işçileri gözlemlemek, buradan bir roman çıkartmaktı. Orada daha uzun süre çalıştım ve bu arada günlük tuttum” dedi.

KAYIP ROMAN

Üniversite, iş hayatı, çocuk, geçim sıkıntısı sırasında uzun zaman eline kalem alamadığını açıklayan Uslu, “Hatta o yoğun dönemlerde yeterince okuyamadım bile. Buna rağmen hep kendime inandım, içimdeki yazma arzusu sönmedi. Uzun zaman sonra o çalıştığım fabrikayı anlatan bir roman yazdım. Ama onu kaybettim. İki yıl uğraştığım eserim iki dakikada yok oldu. Okusun diye yazdığım defteri birine verdim ve bir daha onu göremedim. Üstelik fotokopisi de yoktu. Bu beni öyle çok etkiledi ki yedi yıl elime kalem almadım. Daha sonra bu kırıklığı üzerimden attım, yeniden yazmaya başladım. Önceleri amacım yetişkinler için yazmak olduğu halde ilk çocuklarla başladım. Üç romanımı birden yayınevine gönderdim, sırayla basıldılar” açıklamasını yaptı.    

YAZMA ARZUSU

Yazmanın hayatının anlamı olduğunu açıklayan Uslu, “Bu arzuyu gönlümde hissediyorum ve beni çok mutlu ediyor. Ayrıca bunu insanlığa karşı sorumluluğumu yerine getirme çabası olarak ele alıyorum. Ama biraz da sıkıcı bir süreç. Önceleri hiç sıkıcı gelmiyor, kalemim kendiliğinden kayıyordu. Zamanla işin tekniğini öğrenmeye başlayınca daha titiz oldum ve her cümlenin, sözcüğün üzerinde durdum. Eksiklerim, yanlışlarım beni rahatsız etti. Kalemim ağırlaştı. O yüzden eski keyfim azaldı. Yine de bu durumdan memnunum. Çünkü her eser nakış gibi işlenmeyi hak ediyor. Tabii bunu başarıyorum demiyorum, sadece yeteneğim ölçüsünde başarma çabasındayım” ifadelerini kullandı.

ÇOCUK KİTAPLARI

Bugüne kadar 16 kitabı yayınlandığını açıklayan Uslu, 2000 yılından bu yana eserlerinin basılmakta olduğu bilgisini vererek, “Bunlardan on dört tanesi çocuklar için diğer ikisi yetişkinler için yazıldı. Pembeden Başka Renkler adlı eserim anı romandır. İçinde kurgu da var ama gerçeğe aykırı değil. 12 Eylül öncesinin toplumsal ve siyasal olaylarını, o günün İzmir’ini anlatıyor. Düş Peşindeyim Düş Peşime’de kadın, işçi, kent temalı öyküler yer alıyor. Çocuk kitaplarımdan Pembe Pantolonlu Bulut ile Mağaranın Sırrı’nın kalbimdeki yeri daha özeldir. Çocuklara yazmayı çok seviyorum çünkü onlar insanlığın umudu. Ne kadar başardığımı bilemem ama çocuklara özgür düşünme yollarını göstermek, meraklarını kamçılamak, araştırma, sorgulama, empati yeteneği kazandırmak, hayatta karşılaşabilecekleri sorunlar karşısında rehber olmak, zevklerini, dil bilinçlerini, estetik duyarlılıklarını geliştirmek, hayallerini beslemek, eğlendirmek, kendi kültürlerini ve farklı kültürleri tanımalarına yardımcı olmak için yazıyorum” şeklinde konuştu.

PANTOLONLU BULUT

Gençlik dönemimde en çok Rus, Fransız, Alman ve Arnavutluk edebiyatından beslendiğini açıklayan Uslu, şunları söyledi: “Klasiklerin yanı sıra güncel eserler de ilgimi çekiyordu. Bunları ufuk açıcı, ezilenlerin sorunlarına değinen, edebi yeterliliği üst düzeyde olan eserler olduğu için seviyordum. Kurguları ve dilleri çok iyiydi. Zihnimi açıyor, Kaf Dağı’nın ardını merak etmemi sağlıyorlardı. Ülkemizden de Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Yılmaz Güney, Sebahattin Ali, Sait Faik, Aziz Nesin, Oğuz Atay bende iz bırakmıştır. Ayrıca Ece Temelkuran’ı, Murathan Mungan’ı çok severim. Bende iz bırakan bir yazar daha var ki ne yazık ki yeterince tanınmıyor. Adı Kutsiye Bozoklar. O benim Pantolonlu Bulut’umdur. Denemeleri beni çok geliştirmiştir. Sevgisini kalbimde hissederim. Tabii çocuk yazınına emek veren Muzaffer İzgü, Hidayet Karakuş, Hüseyin Yuttaş’ı ve daha birçoklarını saymak gerekir. İzmirli yazarlardan da Gönül Çatalcalı’yı, Suphi Varım’ı çok beğeniyorum.”

DİL VE KURGU

Uslu, sevdiği yazarlar dahil olmak üzere her yazardan farklı şekillerde yararlandığını açıklayarak, “Örneğin bazısının fikirlerini, bazısının dilini veya kurgusunu daha çok beğenebilirim. Bu temelde hayata ve olaylara bakış açımın örtüşmediği yazarların kitaplarını da önemserim.İlk kitabım yayımlandığında çokmutlu oldum. Bilirsiniz, kitaplar yazarların çocuğu gibidir. O yüzden yeni doğum yapmış kadın gibi sevindim ve çoğaldım. Okumayan yazarlar bence yazma eyleminin sorumluluk taşıdığının farkında değiller. Amaçları herhangi bir konuya dikkat çekmek, duyarlılık yaratmak, güzel dünya hayalleri, kısaca insanlık bahçesinde çiçekler açtırmak değil. Daha çok kendilerini tatmin etmek isteyerek ün peşinde koşuyor, çevre edinmek istiyor da olabilirler” dedi.  

İÇİNİ DÖKME YOLU

Okumayan yazarların bir kısmının ise içlerini dökmek amacıyla yazdığını söyleyen Uslu, şu ifadeleri kullandı: “Bu tür yazarlarımız içlerini dökme yoluyla kendilerini rahatlıyorlar. Yine de eğer edebi yetenekleri varsa, duygularını iyi ifade edebiliyorlarsa, bunlardan bazılarının kitaplarının nispi değeri olduğunu düşünüyorum. Özellikle kadınlar yaşadıklarını anlatarak erk-erkek egemen sistemin olumsuzluğunu dile getiriyorlar. Ama bu tip yazanların ufukları maalesef dar. Meselelere tek yönlü bakıp özüne inemedikleri için ne yazık ki kendilerini aşamıyorlar, sisteme vurucu darbeler indirip kadın veya herhangi bir özgürlük mücadelesini geliştiremiyorlar. Hatta tam tersi etki yaratıp kısır döngüye de neden olabilirler. Bunun yanı sıra okumaz yazanlar genellikle kurgu bilmez, toplumsal ve siyasal olaylarının tahlilini yapıp yazdıklarını buna dayandıramaz. Çoğu birkaç kitap yazıp arkasını getiremezler. Yine de ben yazma eğilimi olan insanların daha bilgili ve duyarlı olan insanlar tarafından geliştirilmesi için çabalanması gerektiğini düşünüyorum.”       

KİTAPTAN SOĞUTULDU

Gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında Türkiye'de okuma yazma oranının çok kötü olduğunu açıklayan Uslu, “Üstelik bu durum giderek daha da vahim hal alıyor. Özellikle 12 Eylül’den sonra insanlar kitaptan soğutuldu. Televizyon ekranlarında kitaplar suç aleti gibi gösterildi. Düşüncelerinden ötürü çok kişi tutuklandı. Şimdi de tek tip insan dayatması ile karşı karşıyayız. Cahil insan egemenler tarafından tercih ediliyor ve pohpohlanıyor. Eğitimin içi boşaltıldığından okullarda okuyanlar da artık matah değil. Toplumun genleriyle oynandığı için yüzyıllarca damıtılarak birikmiş halk kültürü de yok edildi. Bilimi önemsemeyen yeni eğitim sistemiyle daha da geriye gideceğiz. Gelişmiş ülkeler düzeyine gelmemiz bu gidişle çok zor” dedi.

 

KİTAP SEVGİSİ

Çocuklara okuma yazma alışkanlığı kazandırabilmek için çocukların evlerinde okuması gerektiğini söyleyen Uslu, “Çocuklar rol model olarak karşılarında okuyan ebeveynler görürlerse onları taklit ederler. Bu öğretmenin en kolay yoludur. Diğer yandan onlara masal anlatmak hayallerini beslediği için başka dünyaları merak etmelerine basamak olur. Kitap evine gitmek, ilgilerini çeken konulara yönelik bol resimli kitaplar almak, bunları birlikte okumak ve değerlendirmek hoşlarına gidebilir. Çocuğun zevki, haz alması çok önemlidir. Örneğin bizler küçükken en çok Teksas, Tommiks okuduk. Öyle değerli edebi eserler değildi ama en azından bize okumayı sevdirdiler. Çocuk bu hazzı alırsa arkası gelir. O yüzden onun tercihine saygı duymak, özellikle sıkıcı, öğüt veren, çocukların dünyasına giremeyen eserlerden uzak durmak, henüz en değerli eserleri okumaya hazır değilse zorlamamak, bunlara yavaş yavaş alıştırmak gerekir. Bu tür kitapları sevdiği zaman onu kimse tutamaz” açıklamasını yaptı.

İYİ YAZAR OLMAK

İyi bir yazar olabilmek için gençlerin öncelikle hislerine güvenmelerini öneren Uslu, şunları söyledi:  “Çünkü insan kendini hisseder. Tabii çok okumalarını tavsiye ederim. Hem ülkemiz hem de dünya edebiyatıyla ilgilenmeliler. Klasiklerin yanı sıra günümüz eserlerini de takip etmek geliştiricidir. Felsefeden antropolojiye kadar her türlü bilim dalıyla ilgilenmek ufuk açar. Ayrıca kendi dillerine saygı ve özen göstermelerini, roman, öykü, şiir yazma tekniklerini öğrenmelerini öneririm. Konusu iyi olan bir eser yazsalar bile eğer yazma tekniğini bilmiyorlarsa ne yazık ki yayınevleri tarafından ciddiye alınma olasılığı pek azdır. Editörler mümkün olduğunca az hatası olan eserleri tercih ederler.”

YAZMA DİSİPLİNİ

Yazar olmak isteyenlere disiplinli olmalarını, keyifleri yerinde olsa da olmasa da her gün belirledikleri zaman diliminde bilgisayar başına geçmelerini ya da kalemi ellerine almalarını ve yazdıklarını yüksek sesle okumalarını tavsiye eden Uslu, “Ayrıca gözlem yapmak, yazdıkları konuyu çok araştırmak, sanatın diğer dallarıyla da ilgilenmek ve çok da mükemmel olmayı beklemeden uygun zamanı kollamak da yazmada oldukça önemli. İlk kitapları çıktıktan sonra da yazın ortamına girip iyi ilişkiler kurabilir ve daha yetkin olan yazarların desteğini alıp bilgilerinden yararlanabilirler. Eleştiriye açık olmalarını, herkesin sözünü dinlemeseler de ortaklaşan eleştirileri ciddiye almalarını öneriyorum.  Hatırlanmalıdır ki yazmak insanı özgürleştirir, bilinçaltının derinliklerine götürür ve insanın vicdanını geliştirir” ifadelerini kullandı.

OYA USLU KİMDİR?

1960 yılında İzmir merkez ilçe Konak’ta doğdum. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ikinci sınıfından ayrıldım. Bir tekstil fabrikasında, çevre dergisinde, bilgisayar firmasında çalıştım. Özel bir radyoda çocuk programı yaptım. 2000 yılından beri kitaplarım yayınlanıyor. Bir öyküm Menemen Seyrek Belediyesi Kadın Öyküleri Övgü Ödülüne, bir öyküm DİSK Abdullah Baştürk İşçi Öyküleri ikinciliğine, bir çocuk kitabım da Mevlüt Kaplan Edebiyat Ödülü üçüncülüğüne seçildi.

Kum, Mavi Ada, Öykü Teknesi, Kurşun Kalem, Batı Söz, Lacivert, Her Şeye Karşın, Yeni Dönem Sanat Dergisi, Edebiyat Bahçesi ve Emekçi Kadınlar Bülteni’nde yazılarım yayınlandı. Ayrıca ortak kitaplarda öykülerim yer aldı. Bu kitaplar: Savur Saçlarını Ege, Kentİnsan, Güneşi Öpmek İçin, Tanıklarla 12 Eylül, Seyrek Belediyesi Kadın Öyküleri, Doğa ve Kültür Derneği Mutluluk Öyküleri, Kadın Öykülerinde İzmir (Sel Yayıncılık), Konan Göçen Kadınlar.

Haber Merkezi