Sayfa Yükleniyor...
Bu haftaki röportajımızda sizler için Yazar Mehmet Taşar ile konuştuk. Yazar, bugüne kadar dördü öykü ikisi deneme 6 esere imza attı. Taşar, ilerleyen günlerde bir roman bir deneme olmak üzere çıkacak iki kitabının müjdesini şimdiden verdi
ONURHAN ALPAGUT-ÖZEL RÖPORTAJ
Öykü yazarlığı ile yazım hayatına başlayan Yazar Mehmet Taşar, çok sayıda eserin altına imzasını koydu. Aynı zamanda birçok gazete ve derginin kurucuları arasında yer alan Taşar, yılların birikimi ile Yaşam Sanat dergisini çıkardı.
Bize kendinizden söz eder misiniz?
Kendimi bildim bileli kültür sanata yakınlığım vardı. Edebiyat ve edebiyatta öykü, kendimi bulduğum yer. 1975ten beri Adanadaki birçok gazete ve derginin kurucuları arasında yer aldım. Akdeniz, Düşün, Turunç, Çağdaş Yaşam, Yaşam Sanat Bütün bu dergiler sanırım edebiyat geçmişimizin de en önemli ürünleri. Gazetelerse o günün koşullarında işlevini yerine getirip gitti. Şimdi Yaşam Sanat dergisiyle bütün bu birikimlerin mirasçıları olarak bugünü geleceğe taşıma çabamız sürüyor.
EDEBİYAT VE SANATLA İÇ İÇE
Yazarlıkla ilintiniz ilk ne zaman başladı? Neden yazmaya gereksinim duydunuz?
Sanatın bir iç dökme, derdini anlatma olduğuna inanırım hep. Belki de bizim yaptığımız, yaşamda var olan canlı cansız her nesnenin bizdeki yansımasını aktarmak. Diğer insanlardan farkımızsa onu duygu, düşünce imbiğimizden geçirdikten sonra estetize ederek yaşamdan aldığımızı yaşama yeniden ama yeni bir dille anlatmak. Baba evinin taş duvarlarına oyulmuş, minder atılarak oturulacak genişlikteki pencereden bakardı annem. Yaşlı ve şişman bedenini pencere önüne konan sedire atar, dışarıyı izlerdi.
Hafta sonları gittiğimde çoluk çocuk, bahçeyle falan uğraşırken ilk geldiğim zamanki yarenliğimizin dışında ona zaman ayırmaz, pek uğramazdım yanına. Bir keresinde yanına gittiğimde bakışları sitem doluydu. Kele oğlum dedi. İnsan arada bir uğrar, iki laf eder. Sabahtan akşama kadar pencere kenarında oturuyorum. Konuşacak kimsem yok. Dilim dişime kenetleniyor. Özlem bir yana, konuşacak, içini dökecek birilerini arıyordu aslında. Yalnızlığının büyüttüğü kuruntularında gittikçe kırgın, sitemkardı. Zaman zaman yazarken hep annem gelir aklıma. O içini dökecek, birikmiş anılarını anlatacak, kırgınlıklarını, kızgınlıklarını unutturacak, yaşıyorum duygusunu çoğaltacak birilerini arıyordu. Konuşmazsa biriktirdiği her şey içinde kalacaktı. Ne öfkesini kusabilecek, ne sevincini paylaşabilecekti. Sonrası, belki de kafayı yemek olacaktı. Dilim dişime kenetlendi diyen annemin sözünün Yazmasam deli olacaktım diyen Sait Faikin sözünden ne farkı var? Sartre, Herkesin kendine göre bir yazma nedeninin olduğunu, kimine göre kaçış kimine göre de fetih için yazdığını söyler. Kaçış ya da fetih Yazarın kaçışlarının sıradanlıklardan olduğuna inanırım. Bunu Tarık Buğranın sürüden ayrılmak tanımlamasıyla da bir akrabalığı olduğu kesin. Ama aslolanın ve yazarı belki de canını yaka yaka, içini acıta acıta, sınırsız ve sonsuz bir yolculuğa çıkarının keşif olduğunu biliyorum. Sizi alıntılara boğmak istemem ama yazmanın insanın kendini iyi hissetmesinin yolu olduğunu söyleyebilirim. Belki bunca acıyı, yalnızlık nöbetlerini, yaptığının ya da yazdığının karşılığını alamamanın düş kırıklıklarını unutturan şeydir Cesare Pavasenin söylediği: Sevişmek gibi bir şeydir yazmak Bir anlamda içinde yaşadığımız topluma karşı bir borcumu ödüyorum aslında. Bir arada yaşıyoruz ve yaşam alanlarımız farklı olsa da daha iyiye, daha güzele olan özlemimiz, yaşadıklarımıza karşı sorumluluklarımızı da artırıyor. Tarlam yok diye yağmur yağmazsa yağmasın diyebilir miyiz? Nasılsa benim çocuğum yok, okul olmasa da olur deme şansımız var mı? Madende, göçük altında can veren madenci iyi ki benim babam değil diyebilir misiniz? Ya da patlayan bombanın katlettiği canlar içinde iyi ki yoktum sözü bir yana duygusunu bile aklınızdan geçirebilir misiniz? Sokakta araba altında kalan kediye pencerenizden bakarken kendi evinizde beslediğiniz kediyi onu anmadan sevebilir misiniz?
YENİ KİTABI RAFLARDA YERİNİ ALACAK
Kitaplarınız hakkında sizden biraz bilgi alabilir miyiz?
Şimdiye kadar dördü öykü, ikisi deneme olmak üzere, altı kitabım olmuş geriye baktığımda. Adresini Açık Yazla başlayan öykü serüvenim, Düşlerim Üşümesin, Hüznevimin Konukları, Güz Sürgünleri ile sürdü. Babam Şiir Abim Öykü Ben Roman, Gün Düne Yaslanır ise yine öykü tadında denemelerim olarak yayımlandı. Biriken öykü ve denemelerin yanı sıra iki de roman var sırada. Sanırım İlk romanımı da bu yıl içinde okurlarımla paylaşacağım.
Ağırlıklı olarak hangi türde yazmayı tercih ediyorsunuz?
Öykü benim ilk göz ağrım. O nedenle öykücü olarak anılmak benim için onur olacak. Romanla ne yapabilirim bilmiyorum, ama kimi zaman yazdıklarım ve yazmak istediklerim öykünün sınırlarını zorluyor işte.
Aynı zamanda Yaşam Sanat dergisi çıkartıyorsunuz. Türkiyede edebiyat dergilerine ilgi alaka ne durumda?
Bunu söylemek acı ama vurgulanması gerektiğini düşünüyorum. Okuyandan çok yazan var. Üstelik yazanlar bile okumuyor. Bu biraz da ülkenin kültür sanat politikasıyla ilgili bir şey. Ülkedeki bütün dergilerin satışını da bırakın baskı sayısına baktığınız 10 bini geçeceğini sanmıyorum. 80 milyonluk bir ülkede 10 binden 100 binden söz etmek bile acı veriyor insana. Yine de bir avuç insan, inatla, sabırla bu işi sürdürüyor.
TÜM ZORLUKLARA RAĞMEN
Dergi çıkartmanın zorlukları nedir?
Sanırım Cemal Süreya söylemişti. Deriler batmak üzere çıkar.Kişisel özveriler bir yere kadar götürüyor dergiyi. Kurumsallaşsalar bile her yıl kapanan dergiler var. Her yıl dergiler mezarlığına yenileri ekleniyor. Ekonomik altyapıyı kurmak öyle kolay iş değil. Kaç tane adam bulabilirsiniz her ay cebinden para harcayarak bu işi götürsün Edebiyat, kurumların umurunda değil. Umurunda olan insanlarınsa böyle bir zahmete girecek ne parası ne de zamanı var. Dağıtım ağına girmekse bizler için olanaksız. Karamsarlık olarak söylemiyorum ama gerçek bu. Bütün bunlara karşın ayakta kalmaya çalışan ve batacağını bile bile son kurşununu edebiyata sevgisi ve tutkusu için harcayan insanlar var. İyi ki de var. Yaşam Sanatın 8 yıllık geçmişi rüştünü ispattır aslında. Umarım daha çok 8 yılları görür.
Size göre yazmak bir yetenek işi mi? Yoksa sonradan öğrenilebilir bir durum mu?
Şairler hep kendi arasında konuşur. İlk dize Allah vergisidir. Gerisi şairin işi, emeğidir.
Yetenek kesinlikle olmalıdır. Ama o da bir yere kadar. Gerisi, bilgiye, birikime, gözleme ve emeğe dayalı bir olay. Kendinize iş ve dert edinmediğiniz sürece yetenek bir işe yaramaz.
EDEBİYATA GÖNÜL VERENLER
Dergiye dönecek olursak, oluşum süreci ve ortaya çıkışı hakkında sizden bilgi verir misiniz?
Edebiyat yolculuğuna başladığımızdan bu yana yalnızca yazmak değil, yazanları da bir araya getirmek ve bu yolculuğa katılacak insanlara olanak sağlamak gibi bir sorumluluk içinde hareket ettik. Bu dergi, bizim bir anlamda buluşma noktamız oldu. Üstelik Türkiye genelinde o kadar güzel dostluklar biriktirdik ki, bunun bir yerde örgütlenmesi gerekiyordu. Dernek gereksinimi buradan doğdu. Adana Yaşam Sanat Derneği ve Yaşam sanat dergisi, edebiyata gönül vermiş insanların bir araya geldiği ve bugünü geleceğe aktarma çabasının sürdürüldüğü iki alan oldu bizim için. İşin havasından çok özüne önem veren ve edebiyata ciddi katkılar sunan arkadaşlarla birlikte olmak bizi mutlu ve güçlü kılıyor.
Bunlara ek olarak söylemek istediğiniz?
Yaşam Sanat olarak da, geçmişte çıkardığımız dergiler ve farklı etkinlikler de, edebiyat denizine su taşımak içindir. Genişleyen ve zenginleşen kadromuz var. Bu gelişerek sürecek. Biz içtenlikle ve iyi niyetle elimizden geleni yapıyoruz. Emeğini ve katkısını esirgemeyen dostlarımıza, arkadaşlarımıza ve ustalarımıza teşekkür ediyoruz. Edebiyat denizine bir damla su taşıyabiliyorsak sorumluluğumuzu yerine getirmişiz demektir. Bundan büyük mutluluk olur mu?
Derginin ismi nereden gelmekte?
Aslında Yaşam İçin Sanat diye düşünmüştük derginin adını. Yaşamın kendisinin sanat olduğunu düşünülürse içine bile gerek kalmadığından yola çıkarak Yaşam Sanat dedik.
AMAÇ İŞLEVİ ARTIRMAK
Geleceğe yönelik amaç ve hedefleriniz nedir?
Bütün çabamız derginin biçim ve içerik olarak her sayı biraz daha yetkinleşmesi ve gelişmesidir elbette. Dergi ve dernek olarak yalnızca bölgemizde değil, ülke genelinde edebiyatçıların buluşma noktası olmaktı. Bunu büyük ölçüde başardık. Yeni bir oluşum içindeyiz ve bununla kültür sanat merkezi olarak dergiyi de derneği de daha işlevsel hale getirmek.
Dergi kaç adet basılmakta ve nereden temin edebiliriz?
Genelde beş yüz, zaman zaman da bin adet basıyoruz. Bundan daha aşağısı olmaz elbette ama yukarısı hep arzu ettiğimiz bir şey.
OHAL dergileri nasıl etkiledi?
Edebiyat dergileri acısından fazla bir sorun olduğunu sanmıyorum. OHALin toplumsal siyasal yaşam üzerinde olumsuz anlamda etkileri büyük olmuştur elbette. Bir demokrasi, adalet ve özgürlük sorunu olarak varlığını sürdürmektedir. Olağanüstü dönemlerden geçtiğimizi biliyorum ama bu sürece daha da olağanüstü hale getiren bir şeydir OHAL. Umarım bir gün olağan günleri de yaşamak bu topluma nasip olur.
Dergi olarak hangi kesime hitap ediyorsunuz?
Elbette ve doğal olarak edebiyat dünyasına sesleniyor dergi. Okur biriktirmek ve çoğaltmaksa asli görevimiz.
Eklemek belirtmek istedikleriniz...
Başta söylemiştim. Ülkenin kültür sanat politikalarını, subaşlarını tutmuş, yayın yaşamını tekeline alanları bir yana bırakalım Biz yazanlar hiç olmazsa okuyanlar olarak üstümüze düşen sorumluluğu yerine getirelim. Size ilginç bir şey söyleyeyim. Eğer yazanlar kitap ve dergi okusa, her kitap en az on bun basar, her derginin baskı sayısı on binleri bulur. Umarım bundan sonra bu bilinçle hareket ederiz.
İlginiz, dostluğunuz için ayrıca teşekkür ederim.
Haber Merkezi