İnsanlığın gelişimine yol açan bir değer
- Oluşturulma Tarihi : 15.11.2025 09:48
- Güncelleme Tarihi : 15.11.2025 09:48
16 Kasım, Uluslararası Hoşgörü Günü. Bu özel gün, farklılıkların kabulü ve anlayış içinde bir arada yaşamın önemini vurgulamak için belirlenmiş bir tarih. Hoşgörü, insanlık tarihinin en eski ve evrensel değerlerinden biridir. Birbirinden farklı inançlar, kültürler ve düşünce biçimlerinin aynı dünya üzerinde var olabilmesinin tek yolu, karşılıklı hoşgörüdür. Fakat ne yazık ki, içinde bulunduğumuz çağda bu değer giderek daha fazla göz ardı ediliyor, hoşgörünün yerini öfke, kutuplaşma ve dışlayıcılık alıyor.
Bugün dünya, her zamankinden daha fazla birbirinden uzaklaşmış, farklılıklar daha fazla ayrılık oluşturmuş gibi görünüyor. İnsanlar, yalnızca coğrafi olarak değil, kültürel ve ideolojik olarak da birbirlerinden giderek daha fazla uzaklaşıyorlar. Sosyal medya, bu kutuplaşmayı artıran en önemli araçlardan biri haline geldi. Dijital ortamda yapılan tartışmalar, çoğu zaman anlayış ve empati olmadan, sadece kimin haklı olduğunu kanıtlama çabasıyla sürdürülüyor. Herkesin kendi doğrularını ve fikirlerini savunma şekli, toplumsal bağları zayıflatıyor. Başka birinin görüşüne saygı duymak, adeta bir erdem olmaktan çıkıp, zamanla “zayıflık” olarak algılanmaya başlandı. Oysa ki hoşgörü, bir insanın kendisinden farklı bir düşünceyi kabullenebilme yeteneğini içerir ve bu yetenek, medeniyetin temel taşlarını oluşturur.
Hoşgörü, yalnızca farklı inançlara, kültürlere veya etnik gruplara karşı değil, aynı zamanda kişisel farklılıklara karşı da gösterilmesi gereken bir erdemdir. Birinin yaşam biçimi, giyim tarzı, dili ya da düşünce yapısı farklı olabilir; ancak bu farklılıklar, birinin değersiz veya yanlış olduğu anlamına gelmez. Aksine, çeşitlilik bir toplumun en büyük zenginliğidir. Bir toplum ne kadar hoşgörülü olursa, o kadar güçlü ve gelişmiş olur. Ancak, hoşgörü sadece başkalarına karşı değil, kendimize karşı da göstermemiz gereken bir değer olmalıdır. Kendi yanlışlarımızı kabul edebilme, başkalarının fikirlerine açık olabilme ve hatalarımızdan ders alabilme yeteneğimiz, bireysel ve toplumsal gelişimin önünü açar.
Son yıllarda dünya, bir dizi küresel krizle karşı karşıya kaldı: İklim değişikliği, göç hareketleri, siyasi istikrarsızlıklar ve sağlık krizleri gibi zorluklar, insanları birbirinden daha da uzaklaştırıyor. Bu krizlerin çözülmesi için iş birliği, anlayış ve hoşgörü gereklidir. Ne yazık ki, bu dönemde kutuplaşmaların artması, toplumsal yaraların derinleşmesi ve empati eksikliği, çözüm sürecini zorlaştırıyor. Toplumlar, her geçen gün daha fazla polarize oluyor ve bu da daha fazla öfke, ayrımcılık ve şiddet anlamına geliyor. Çözüm, bu kutuplaşmanın önüne geçebilmek, farklılıkları hoşgörüyle kucaklamak ve bir arada yaşamanın yollarını aramaktır.
Peki, hoşgörüyü nasıl yeniden inşa edebiliriz? Bu sorunun cevabı, aslında hepimizin içinde. Hoşgörü, yalnızca toplumun liderlerinden, devletlerden ya da küresel kuruluşlardan beklenmemelidir. Her birey, günlük yaşamında hoşgörüyü yaşatmak için sorumluluk taşımalıdır. İnsanların birbirine saygı gösterebilmesi için, öncelikle kendilerinin farklılıkları kabul edebilmesi gerekir. Hoşgörü, bir düşüncenin ya da inancın, diğerinden daha üstün olduğu inancından değil, her bireyin kendi özgürlüğünü ve hakkını savunma çabasında, diğerlerinin haklarına saygı duymaktan doğar.
Birçok kültür, hoşgörüyü ve empatiyi öğretir. Ancak uygulamada bu değerler genellikle göz ardı edilir. Çünkü hoşgörü, bazen zorlayıcı bir değer olabilir; farklı bir yaşam biçimini anlamak, zaman alabilir, sabır gerektirebilir. Ama bu değerlerin hayatta anlam bulabilmesi için, küçük adımlarla başlamak, her bireyin sorumluluğudur. Hoşgörü, sadece büyük olaylar ya da toplumsal hareketler için değil, aynı zamanda günlük yaşamda gösterilen küçük iyiliklerde de kendini gösterir. Birine anlayış göstermek, farklı bir bakış açısını kabul etmek, kucaklayıcı bir dil kullanmak, bunlar hep hoşgörünün göstergeleridir.
Son olarak, Uluslararası Hoşgörü Günü’nün, yalnızca bir takvimdeki bir gün olmanın ötesine geçmesi gerektiğini unutmamalıyız. Hoşgörü, yaşamımızın her anına sirayet etmeli ve bir dünya görüşü haline gelmelidir. Dünyanın dört bir yanındaki insanlar birbirlerinden farklı olabilirler, fakat bu farklılıklar bir arada yaşama iradesiyle aşılabilir. Hoşgörü, tüm insanlığın en temel ihtiyaçlarından biri olmalı ve bu değer, her birimizin bireysel olarak üzerine sorumluluk taşıması gereken bir değerdir.