1
Buse Deli
İlkses Gazetesi Yazarımız

Buse Deli

Yazarın Köşe Yazıları

Önerilerim Bin Muhteşem Güneş

Kitapların büyülü dünyasında, bazı eserler okuyucuları hem derinden etkiliyor hem de düşünmeye sevk ediyor. Khaled Hosseini’nin “Bin Muhteşem Güneş” isimli romanı da tam olarak bu türden bir başyapıt bana kalırsa. Afganistan’ın karmaşık tarihini ve insan ilişkilerini anlatan bu kitap, sadece karakterlerin yaşamlarını anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda insanların acılarına ve umutlarına da dokunuyor.


Önerilerim Friends

Her köşe yazımda farklı bir film, dizi veya kitabın önerisini vereceğim yazı dizilerimde bu hafta, çok severek izlediğim ve bittikçe tekrar tekrar başa sardığım bir diziyi önermek istiyorum, ismi elbette ki “Friends”… Bu dizi hayatımda öyle bir yere sahip ki, tıpkı Amelie filminde olduğu gibi benim güvenli alanımı oluşturuyor. Mutsuzken, kendimi mental olarak iyi hissetmediğimde, bazen de yemek yerken öylesine rastgele bir bölümünü açıp tekrar tekrar izlediğim bir dizi Friends.


Önerilerim: Damızlık Kızın Öyküsü

Margaret Atwood’un kaleme aldığı “Damızlık Kızın Öyküsü” (The Handmaid’s Tale) kitabı, edebiyatın gücünü ve toplumsal eleştirinin etkisini en güçlü şekilde gösteren eserlerden birisidir bana kalırsa. 1985 yılında yayımlanan bu distopik roman, karanlık bir gelecekte geçen ve totaliter bir rejim tarafından yönetilen bir dünyayı anlatmakta olup, toplumsal cinsiyet rolleri, kadın hakları ve insan özgürlüğü gibi derinlemesine meseleleri işliyor. Kitabın ana karakteri Offred, “Damızlık” olarak adlandırılan kadınların, toplumun elit sınıfına hizmet etmek ve nesil üretmek amacıyla kullanıldığı bir dünyada hayatta kalmaya çalışan bir kadındır.


Önerilerim 2- Frida

Filmde hikayesi anlatılan ünlü ressam Frida Kahlo, çok sevdiğim kişiliklerden olmakla birlikte hayatının anlatıldığı bu filmi de bir o kadar çok seviyorum. Size biraz bu filmden söz etmek istiyorum. Sinema, bazen sanatçının yaşamını ve eserlerini bir araya getirerek bizlere büyülü bir şekilde aktarıyor.


Önerilerim 1-Danimarkalı Kız

Türkçeye Danimarkalı Kız olarak çevrilen The Danish Girl isimli film… Bu film, insan hayatının farklı yönlerini anlatarak, izleyicilere derinlemesine düşünme fırsatı sunuyor. Her seferinde göz yaşlarımı tutamadan izlediğim Danimarkalı Kız, cinsiyet kimliği ve dönüşümünün karmaşıklığını anlatırken aynı zamanda insanın içsel keşfini de ele alıyor. Tom Hooper’ın yönetmenliğini yaptığı bu muhteşem film, gerçek yaşam hikayesine dayanarak, ressam Einar Wegener’in Lily Elbe adıyla kadın olma sürecini anlatıyor. Einar’ın iç dünyasındaki karmaşıklığı ve kadın olarak yaşamak isteğini keşfetmesini izlerken, onun eşi Gerda Wegener’in de bu dönüşüm sürecine nasıl destek olduğunu görüyoruz.


Bazı Filmler Kişinin Güvenli Alanıdır

Kendimi mental olarak iyi hissetmediğim ve mutsuz hissettiğim günlerde, güvenli alanım olan Amelie filmine sarılırım. Herkesin vardır kötü hissettiği anlarda saklandığı, güvenli bir sığınak gibi hissettiren bir filmi. Yoksa da edinmenizi öneririm. Bugün sizlere güvenli sığınağım olan Amelie filminden bahsetmek istiyorum. Yönetmen Jean-Pierre Jeunet’in dokunuşuyla yaratılan bu masalsı dünya, mutsuz anlarımda beni de içerisine çekerek, sonunda iyi hissetmemi sağlıyor.


Cilt Sağlığının Güvencesi: Güneş Kremi

Güneş ışınlarının içerdiği zararlı ışınlar, cildimizde ciddi tahribatlara yol açıyor. İşte bu noktada, güneş kremi devreye giriyor ve cildimizi korurken, bizlere sağlıklı bir bronzlaşma deneyimi sunuyor.


Geleneksel Becerilerimiz Kayboluyor

Geçmişte meslekler, ustaların deneyimlerini ve bilgilerini çıraklara aktardığı, nesiller boyu süregelen bir geleneksel yapı içerisinde öğrenilirdi. Bu usta-çırak ilişkisi, el becerilerinin, geleneksel zanaatların ve mesleklerin kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlardı. Ancak günümüzde, modern yaşamın hızla değişen dinamikleriyle birlikte bu geleneğin azalmasıyla, geleneksel becerilerin kaybı ve mesleklerin azalması gibi sorunlar ortaya çıkıyor.


Gençlerin En Büyük Kaygısı: İşsizlik

Gençler, eğitim hayatlarını tamamladıktan sonra iş hayatına atılmak için heyecan ve beklentilerle dolu oluyor. Ancak giderek daha rekabetçi hale gelen iş piyasasında, iş bulma süreci sıklıkla beklenenden daha zor ve uzun sürüyor. Bu durum, gençler arasında işsizlik kaygısı ve geleceğe dair belirsizliklerin artmasına neden oluyor.


Gökyüzünün Dansı: Meteor Yağmurları

Meteor yağmurları, gökyüzünün büyülü gösterilerinden biri olup insanları evrenin derinliklerinde bir yolculuğa çıkarıyor. Meteor yağmurları, gökyüzünde belirli zamanlarda yüzlerce veya binlerce meteorun aynı bölgeden geçtiği olağanüstü gökyüzü olaylarıdır. Bu göktaşları, atmosferimize girdiğinde sürtünme nedeniyle ısınır ve yanar, bu da gökyüzünde parlak ışık çizgileri olarak görünmelerine yol açar.


Aşure ve Komşuluk Bağları

Aşure ayı, bayramlardan sonra benim ev sevdiğim dönemler arasında yer alıyor. 1 ay boyunca her gün farklı bir komşumun kapımı çalıp aşure getirmesi beni çok mutlu ediyor, aynı şekilde mahallede kapı kapı dolaşıp aşure dağıtmak da. 
***
Aşure yemenin senede bir kereye mahsus olması, her aşure ayının sonu geldiğinde keyfimi kaçırıyor. Keşke aşure kazanları senede bir kez kaynamasa… Her gün pastanelerde satışa sunulan aşurelerden söz etmiyorum elbette. Aşure, beraberinde getirdiği maneviyat ile çok lezzetli oluyor, en çok o kısmını seviyorum. 
***
Aşure, farklı malzemelerin bir araya gelerek oluşturduğu zengin ve lezzetli bir tatlıdır. Bir araya gelmeleri normal şartlarda imkansız olan çeşitli yiyeceklerin birleştiğinde nasıl bu kadar lezzetli olabildiğini aklım almıyor açıkçası. İşte komşuluk ilişkileri de tıpkı aşure gibi farklı renklerden ve tatlardan oluşan bir tabloyu andırıyor.
***
Komşular, farklı kültürlerden, inançlardan ve yaşam tarzlarından gelebilirler. Ancak bu farklılıklar, bir araya gelindiğinde zengin bir toplum mozaiğini oluşturur. Aşure, geleneksel olarak komşular arasında paylaşılan ve dağıtılan bir tatlıdır. 
***
Bu paylaşım geleneği, komşuluk ilişkilerinin önemini vurgular. Komşular arasında yardımlaşma ve dayanışma duygusu, aşurenin dağıtılmasıyla somut bir şekilde ifade edilir. Aynı şekilde, komşular arasında ilişkilerin güçlendirilmesi ve birbirlerine destek olunması, toplumsal dayanışmanın önemini yansıtır. 
***
Komşuluk ilişkileri, modern yaşamın hızına kapılmadan insanların birbirine zaman ayırmasını, birbirlerine destek olmasını ve dayanışma içinde olmasını sağlar. Aşure geleneği, insanları bir araya getirerek komşuların birbirleriyle iletişim kurmasını ve ilişkilerini güçlendirmesini teşvik eder. Bu da toplumsal bağların ve dayanışmanın korunması için önemli bir adımdır. Aşure aynı zamanda hoşgörünün ve bir arada yaşamanın sembolüdür. 
***
Farklı tatlar ve malzemeler, bir araya gelerek bir bütün oluştururlar. İşte toplumda da farklı inançlara, kültürlere ve yaşam tarzlarına sahip bireyler, hoşgörü ve anlayışla bir arada yaşamayı öğrenmelidirler. Bu da ancak komşuluk ilişkilerinin güçlendirilmesi ve toplumsal dayanışmanın teşvik edilmesiyle mümkün olabilir. 
***
Sonuç olarak, aşure ve komşuluk kavramı, bir araya gelmenin, paylaşmanın, birlikte olmanın ve farklılıkların bir arada nasıl değerli hale geldiğini gösteren güzel bir örnektir. Aşure hem damaklarda tat bırakan lezzetiyle hem de toplumsal dayanışmanın sembolü olarak özel bir yere sahiptir. 
***
Komşuluk ilişkilerini güçlendirerek, toplumumuzda hoşgörü, anlayış ve dayanışma duygusunun daha da yaygınlaşmasına katkı sağlayabiliriz. Aşure zamanı, bir tabak tatlıyla birlikte komşularımızla ilişkilerimizi tazelemek ve toplumsal bağlarımızı güçlendirmek için güzel bir fırsat olabilir.


Sınırları Aşan Kadın: Şahika Ercümen

Dünya denizlerinin derinliklerinde cesareti ve azmiyle sınırları aşan kadın, Şahika Ercümen. Sualtı dünyasında elde ettiği başarılar ve gösterdiği güçlü duruşuyla, kadınların gücünü ve potansiyelini gözler önüne seren bir rol model oldu. Türkiye’nin gurur kaynaklarından biri olan Şahika Ercümen, başarılarıyla sadece spor alanında değil, aynı zamanda kadınların gücü ve yetenekleri konusunda topluma ilham verdi. 


Dünyamız Gelecekten Borç Alacak

Dünya Limit Aşım Günü, 2 Ağustos 2023 olarak belirlendi. Buna göre 3 Ağustos itibariyle Dünya, gelecek senenin doğal kaynaklarını kullanmaya başlayacak.
Dünyamız, 1 sene içerisinde tüketmesi beklenen doğal kaynakları 214 gün içerisinde tüketmiş. Hala birçoğumuz durumun ciddiyetinin farkında değil. “Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakalım.” sözü artık yerini “Şu an yaşayabileceğimiz bir dünyaya sahip olalım”a bırakacak. Sahip olmak ile sahibi olmak oldukça farklı şeyler ve insanoğlu bu ayrımı yapamıyor ne yazık ki. 
Dünya Limit Aşım Günü, Global Footprint Network tarafından hesaplanıyor ve insanlığın tüketim alışkanlıklarını, dünya üzerindeki biyolojik çeşitlilik ve ekosistemlerin yeniden oluşturabilme hızı ile karşılaştırıyor. Bu tüketim hızının sürdürülemeyecek bir seviyede olduğu göz önünde bulundurulduğunda, sürdürülebilirlik için acil bir eylem gerekliliği ortaya çıkıyor. Dünya Limit Aşım Günü, insanlığın doğal kaynakları tüketme alışkanlıklarını sorgulamak ve değiştirmek için aslında bir fırsat sunuyor. Ancak biz insanlar bu fırsatı geri tepiyoruz. Doğal kaynaklar arasında su, toprak, ormanlar ve biyolojik çeşitlilik gibi önemli unsurlar yer alıyor ve bu kaynaklar, ekosistemlerin sağlığını ve insan hayatını etkiliyor. Fakat artan nüfus, hızlı kentleşme, sanayileşme ve tüketim alışkanlıklarındaki artış, doğal kaynakların aşırı tüketimine ve çevre tahribatına yol açıyor. 
Ormanlar yok olup, su kaynakları kururken, toprak verimliliği ve biyolojik çeşitlilik azalırken, iklim değişikliği gibi küresel sorunlar da daha da kötüleşiyor. Dünya Limit Aşım Günü, bu gerçekleri gözler önüne sererek, insanlığın doğal kaynakları nasıl tükettiğini ve bu durumun uzun vadeli etkilerini vurguluyor. Ancak endişe verici olan şey, bu tarihin her yıl daha da erkene çekilmesi. Türkiye’nin Limit Aşım Günü, 22 Haziran olarak belirlenmişti. Ve 23 Haziran tarihinden bu yana Türkiye gelecek senenin kaynaklarını tüketiyor. Dünya, Türkiye ile aynı oranda tüketim gerçekleştiriyor olsaydı 22 Haziran’da tüm kaynakları tükenmiş olacaktı. Geleceğimizi korumak için, doğal kaynakların sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi ve tüketim alışkanlıklarımızın değiştirilmesi gerekiyor. Sürdürülebilirlik için bireysel olarak herkesin üzerine düşeni yapması gerekiyor.
Enerji tasarrufu yapmak, atık miktarını azaltmak, geri dönüşümü teşvik etmek, suyu ve toprağı korumak gibi basit ama etkili eylemler, doğal kaynakların korunmasına katkı sağlayabilir. Aynı zamanda, hükümetler ve şirketlerin de sürdürülebilir politikalar ve uygulamalar geliştirmesi, büyük ölçekli etkiler elde etmek için önemlidir. 
Sonuç olarak, Dünya Limit Aşım Günü, doğal kaynakların tüketim hızının alarm verici bir şekilde arttığını gösteren bir uyarıdır. Bu tarihin her yıl daha erken bir zamana çekilmesi, doğal kaynaklarımızın korunması ve sürdürülebilirlik için acil eylem gerekliliğini vurgular. Toplumun her bireyi, doğal kaynakları korumak ve sürdürülebilir bir gelecek için sorumluluk almalıdır. Zaman daralıyor ve harekete geçmek için daha fazla beklememiz mümkün değil.


İnsan Potansiyelinin Çeşitliliği

İçerisinde bulunduğumuz eğitim sistemine göre sayısal alanda bir başarı gösteremiyorsan onun dışında yapabildiklerinin hiçbir önemi kalmıyor. Sayısal alanda istenilen başarıyı gösteremediğim için yapabildiklerim konusunda da pek takdir edilmedim. 


Sadece Ormanlarımız Değil, Ciğerimiz de Yanıyor

Şu birkaç haftadır neredeyse her gün, güzel ülkemin herhangi bir ilinde muhakkak bir orman yangını haberine rastlıyor olduk. Yaz mevsiminin gelmesiyle birlikte artan sıcaklığın bu duruma sebep olduğu bilinse de özellikle tatil beldelerinde sık sık meydana gelen orman yangınları bana yeni otellere yer açmak için yapılmış kasıtlı müdahaleler gibi geliyor. Bu durumun değinmeden geçemeyeceğim bir diğer kısmı ise yapılan orman yangını haberlerinde insana bir zarar gelmemesi halinde, herhangi bir kayıp yokmuşçasına olaya yaklaşılması. Orman yangınlarında hayatını kaybeden hayvanların göz ardı edilmesi ya da kayıp sayısından bilanço şeklinde bahsedilerek hayvanların yaşamlarının birer sayıdan ibaretmişcesine basitleştirilmesini hiç doğru bulmuyorum. Bu köşe yazısında da yaz mevsiminin gelmesiyle artan orman yangınları konusunu ele almak istiyorum.
Ormanlar, biyolojik çeşitliliğin anahtar unsurları ve ekosistemin dengeleyici güçleridir. Ağaçlar, atmosferdeki karbondioksiti emerek oksijen üretirler, böylece iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir rol oynarlar. Aynı zamanda, ormanlar, su kaynaklarını korur, toprak erozyonunu önler ve birçok canlı türüne ev sahipliği yaparlar. Bu nedenle, ormanlarımızın korunması ve sürdürülebilir şekilde yönetilmesi, gezegenimizin ve insanlığın geleceği için kritik öneme sahiptir. Ancak yaz mevsiminin gelmesiyle birlikte, yüksek sıcaklık ve kuru hava koşulları, orman yangınlarına zemin hazırlar. Özellikle insan kaynaklı ihmal, dikkatsizlik veya kasıtlı olarak çıkarılan yangınlar, ormanlarımızı tehdit eden en büyük faktörler arasında yer alır. Ayrıca, iklim değişikliği de orman yangınlarının artmasında etkili olmaktadır. Artan sıcaklık, kuraklık ve rüzgar, yangınların hızla yayılmasına ve kontrol altına alınmasını zorlaştırmasına neden olur. Orman yangınlarının etkileri yalnızca ormanları değil, aynı zamanda çevreyi, ekonomiyi ve toplumları da olumsuz yönde etkiler. Yangınlar, biyolojik çeşitliliği azaltır ve ekosistemin dengesini bozar. Aynı zamanda, yangınlar tarım arazilerine, yerleşim alanlarına ve altyapıya zarar verir, ekonomik kayıplara yol açar ve can kayıplarına neden olur. İnsanların evlerini ve geçim kaynaklarını kaybetmeleri, yangınların uzun süreli etkilerinden sadece biridir. Orman yangınlarının önlenmesi ve kontrol altına alınması için toplumsal bir sorumluluk almalıyız. Orman yangınlarını önlemek için öncelikle dikkatli ve bilinçli davranışlar sergilemeliyiz. Piknik alanlarında ateş yakarken ve sigara izmaritlerini doğaya atarken dikkatli olmalı, ormanlık alanlarda ateş yakmanın yasak olduğu bölgelerde kurallara uymalıyız. Doğal afetler olarak kabul edilen orman yangınlarına karşı toplumun bilinçlenmesi oldukça önemli. Eğitim ve farkındalık çalışmaları, orman yangınlarının etkilerini ve önleme yöntemlerini anlatarak, toplumda yangınlarla mücadele bilincini artırabilir. Orman yangınlarıyla mücadelede hızlı ve etkili bir şekilde hareket etmek için itfaiye ve kurtarma ekiplerinin kapasitesi artırılmalı ve yangın söndürme ekipmanları güçlendirilmelidir. Sonuç olarak, yaz mevsiminin gelmesiyle artan orman yangınları, doğamızı korumak ve gelecek nesillere temiz bir çevre bırakmak için acil bir toplumsal sorumluluktur. Ormanlarımız, gezegenimizin en değerli hazinelerinden biridir ve korunması için hepimize düşen görevler vardır. Yangınları önlemek, hızlı müdahale etmek ve yangınların etkileriyle mücadele etmek için birlikte çalışarak, ormanlarımızı ve doğal çevremizi koruyabiliriz. İkinci bir dünyamızın olmadığını unutmadan, insanoğlu olarak hiçbir şeyin sahibi olmadığımız bilinciyle hareket etmeliyiz.


Kız Çocuklarının İlham Kaynağı: Barbie

Henüz vizyona girmeden bile dünya çapında ses getiren ve başarılı bir şekilde gerçekleştirilen PR çalışmalarıyla başarılarına yenisini ekleyen Barbie’nin filmi 21 Temmuz itibariyle vizyona girdi. Ben de neredeyse her kız çocuğu gibi Barbie ile büyüdüm ve günümüz dünyasına bir uyarlamasının yapılmış olması beni de mutlu etti. Öncesinde yapılan devasa PR çalışmaları ve reklamlar yüzünden birçok kişiye pembe renkten gına geldiğini ve sonucun, yaratılan beklentiyi karşılamayacağı düşüncesine kapıldım. Henüz filmi izlemeye gitmediğim için bu konuda bir yorum yapmam doğru olmayacaktır.
***
Ancak genel olarak Barbie figürü hakkındaki görüşlerimden bahsedecek olursam, bence Barbie bebek, popüler kültürün ayrılmaz bir parçası olarak kendini yeniden gösterdi. Son dönemde vizyona giren yeni Barbie filmi, klasik oyuncak karakteriyle özdeşleşen güçlü ve ilham verici kız karakterlerinin hikayesini anlatarak, genç kızların güçlenmesine ve özgüvenlerini artırmalarına katkı sağlıyor.
***
Barbie, dünya genelinde tanınan ve sevilen bir oyuncak karakteri olmasının yanı sıra, 60 yılı aşkın bir süredir değişen zamanlara ayak uydurarak güçlü ve bağımsız bir kız karakteri olarak da evrim geçirdi. Orijinal tasarımından bu yana, Barbie çeşitli meslekleri temsil eden bebekler, farklı kültürleri yansıtan bebekler ve çeşitli beden tiplerini temsil eden bebeklerle zenginleştirildi. Bu dönüşüm, Barbie’nin sadece güzellik ideallerini yansıtan bir oyuncak olmadığını, aynı zamanda kız çocuklarına ilham veren ve hayallerini gerçekleştirebilecekleri bir rol model olduğunu gösterdi. Yeni çıkan Barbie filmi, güçlü ve bağımsız kız karakterlerinin hikayesini anlatarak, genç kızları cesaretlendiren bir yaklaşım sergiliyor.
***
Filmdeki kız karakterler, kendi hayallerini takip eden, zorluklarla karşılaştıklarında pes etmeyen ve arkadaşlık, dayanışma gibi değerleri yansıtan karakterler olarak ön plana çıkıyor. Bu tür filmler, kız çocuklarının özgüvenini artırırken, toplumsal cinsiyet rollerine meydan okuyan ve kendi potansiyellerini keşfetmelerine olanak sağlayan önemli bir rol oynuyor. Popüler kültürde Barbie’nin güncellenen imajı ve güçlü kız karakterlerini temsil eden filmleri, toplumda cinsiyet eşitliği ve kız çocuklarının potansiyellerini keşfetmesi konusunda farkındalığı artırmayı sağlıyor. 
***
Çocukların, oyuncaklar ve filmler aracılığıyla özdeşleştikleri karakterler, onların değerlerini ve gelecekteki hedeflerini şekillendirir. Bu nedenle, Barbie gibi önemli bir popüler kültür ikonunun, kız çocuklarına güçlü ve başarılı kadın karakterlerini sunması, onların yaşamında pozitif bir etki yaratır ve geleceğin güçlü kadınlarının yetişmesine katkı sağlar. 
***
Sonuç olarak, popüler kültürde Barbie’nin yeni çıkan filmleri, güçlü ve özgüvenli kız karakterlerini temsil ederek, genç kızların güçlenmesine ve hayallerini gerçekleştirmesi noktasında onlara ilham veriyor. Çocukların oyuncaklar ve filmler aracılığıyla öğrendikleri değerler, gelecekteki davranış ve düşünce şekillerini etkiler. Bu nedenle, Barbie gibi önemli bir ikonun, kız çocuklarına güçlü ve başarılı kadın karakterlerini sunması, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kız çocuklarının potansiyellerini keşfetmesi konusunda önemli bir rol oynuyor. Bu sebeple Barbie’nin ve Barbie filmlerinin bir oyuncaktan daha fazlası olduğunu düşünüyorum. 
 


İklim Krizi Geldi: Kavruluyoruz

Sıcaktan baygın bir halde klimanın altında otururken bir haber düştü önüme. Havalar önümüzdeki günlerde daha çok ısınacak… Sonrasında düşündüm de bu sene hem kış mevsimi çok geç geldi hem de yaz mevsimi sıcaklıkları normallerin üzerinde seyrediyor. Sanırım iklim krizi artık kapımızda değil, eşikten içeri çoktan girmiş. 
***
Son yıllarda dünya genelinde yaşanan iklim değişikliği ve normallerin üzerindeki sıcaklık artışı, gezegenimiz için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Bilim insanlarının uyarılarına rağmen, hala iklim krizinin ciddiyetini göz ardı etme ve gerekli önlemleri almayı ertelemenin bedelini ağır bir şekilde ödüyoruz. İklim krizinin temel nedeni, insan faaliyetleri sonucu atmosferde biriken sera gazlarıdır. 
***
Fosil yakıtların yakılması, sanayi üretimi, ormansızlaşma ve tarım gibi faaliyetler, atmosfere büyük miktarda karbondioksit ve diğer sera gazlarının salınmasına neden oluyor. Bu sera gazları, güneş ışınlarının dünyaya gelmesini engelleyerek, gezegenin ısınmasına ve normallerin üzerinde sıcaklık artışının yaşanmasına yol açıyor. 
***
Gün geçtikçe iklim krizinin etkileri giderek daha açık bir şekilde hissediliyor. Kutuplardaki buzulların erimesi, deniz seviyelerinin yükselmesi, kuraklık, orman yangınları, sıklaşan ekstrem hava olayları gibi doğal afetlerle daha sık karşılaşır olduk. Normallerin üzerindeki sıcaklık artışının etkileri, insan sağlığından ekonomiye kadar birçok alanda olumsuz sonuçlar doğuruyor. 
***
Artan sıcaklıklar, sıtma, dengesiz beslenme, su kaynaklarının azalması ve hava kirliliği gibi sağlık sorunlarının yayılmasına da neden oluyor. Tarım sektörünün kötü etkilenmesi ve su kaynaklarının tüketimi ile ilgili de ciddi sorunları beraberinde getiriyor. Ayrıca, meydana gelen ekstrem hava olayları ve doğal afetler de altyapıya zarar verirken ekonomik kayıplara yol açıyor.
***
İklim krizi, dünya genelinde milyonlarca insanın yaşamını olumsuz yönde etkilemekte ve gelecek nesillerin yaşam kalitesini tehlikeye atmakta. Bu noktadan dönülür mü bilmiyorum ancak tüm umudu kaybetmek yerine, iklim krizini durdurma ve normallerin üzerindeki sıcaklık artışını sınırlama şansımız umarım hala vardır. 
***
Uluslararası anlaşmalar ve çevre politikaları, sera gazı emisyonlarını azaltma ve sürdürülebilir enerji kaynaklarına geçişi destekleyici politika izlemek çözüm yollarından sayılabilir. Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, enerji verimliliği, ağaçlandırma ve orman koruma gibi önlemler, iklim kriziyle mücadelede büyük önem taşır.
***
Aynı zamanda, bireysel olarak da çevre dostu yaşam tarzlarını benimsemek ve atık üretimini azaltmak, küresel ölçekte olumlu etkiler yaratabilir. Enerji tasarruflu cihazlar kullanmak, toplu taşıma ve bisiklet gibi sürdürülebilir ulaşım yöntemlerini tercih etmek, çevre ve iklim koruma çalışmalarına destek olabilir. Sonuç olarak, normallerin üzerindeki sıcaklık artışı ve iklim krizi, gezegenimiz ve insanlık için en ciddi tehditlerden biridir.
***
Ancak, toplumsal ve bireysel düzeyde alınacak önlemlerle bu sorunun üstesinden gelmek ve gezegenimizi korumak mümkündür. İklim değişikliğine karşı harekete geçmek, küresel iş birliği ve ortak çaba gerektiren bir görevdir. Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakabilmek için hepimizin bu noktada sorumluluk alması gerekmektedir.


İklim Krizi Geldi: Kavruluyoruz

Sıcaktan baygın bir halde klimanın altında otururken bir haber düştü önüme. Havalar önümüzdeki günlerde daha çok ısınacak… Sonrasında düşündüm de bu sene hem kış mevsimi çok geç geldi hem de yaz mevsimi sıcaklıkları normallerin üzerinde seyrediyor. Sanırım iklim krizi artık kapımızda değil, eşikten içeri çoktan girmiş. 
***
Son yıllarda dünya genelinde yaşanan iklim değişikliği ve normallerin üzerindeki sıcaklık artışı, gezegenimiz için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Bilim insanlarının uyarılarına rağmen, hala iklim krizinin ciddiyetini göz ardı etme ve gerekli önlemleri almayı ertelemenin bedelini ağır bir şekilde ödüyoruz. İklim krizinin temel nedeni, insan faaliyetleri sonucu atmosferde biriken sera gazlarıdır. 
***
Fosil yakıtların yakılması, sanayi üretimi, ormansızlaşma ve tarım gibi faaliyetler, atmosfere büyük miktarda karbondioksit ve diğer sera gazlarının salınmasına neden oluyor. Bu sera gazları, güneş ışınlarının dünyaya gelmesini engelleyerek, gezegenin ısınmasına ve normallerin üzerinde sıcaklık artışının yaşanmasına yol açıyor. 
***
Gün geçtikçe iklim krizinin etkileri giderek daha açık bir şekilde hissediliyor. Kutuplardaki buzulların erimesi, deniz seviyelerinin yükselmesi, kuraklık, orman yangınları, sıklaşan ekstrem hava olayları gibi doğal afetlerle daha sık karşılaşır olduk. Normallerin üzerindeki sıcaklık artışının etkileri, insan sağlığından ekonomiye kadar birçok alanda olumsuz sonuçlar doğuruyor. 
***
Artan sıcaklıklar, sıtma, dengesiz beslenme, su kaynaklarının azalması ve hava kirliliği gibi sağlık sorunlarının yayılmasına da neden oluyor. Tarım sektörünün kötü etkilenmesi ve su kaynaklarının tüketimi ile ilgili de ciddi sorunları beraberinde getiriyor. Ayrıca, meydana gelen ekstrem hava olayları ve doğal afetler de altyapıya zarar verirken ekonomik kayıplara yol açıyor.
***
İklim krizi, dünya genelinde milyonlarca insanın yaşamını olumsuz yönde etkilemekte ve gelecek nesillerin yaşam kalitesini tehlikeye atmakta. Bu noktadan dönülür mü bilmiyorum ancak tüm umudu kaybetmek yerine, iklim krizini durdurma ve normallerin üzerindeki sıcaklık artışını sınırlama şansımız umarım hala vardır. 
***
Uluslararası anlaşmalar ve çevre politikaları, sera gazı emisyonlarını azaltma ve sürdürülebilir enerji kaynaklarına geçişi destekleyici politika izlemek çözüm yollarından sayılabilir. Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, enerji verimliliği, ağaçlandırma ve orman koruma gibi önlemler, iklim kriziyle mücadelede büyük önem taşır.
***
Aynı zamanda, bireysel olarak da çevre dostu yaşam tarzlarını benimsemek ve atık üretimini azaltmak, küresel ölçekte olumlu etkiler yaratabilir. Enerji tasarruflu cihazlar kullanmak, toplu taşıma ve bisiklet gibi sürdürülebilir ulaşım yöntemlerini tercih etmek, çevre ve iklim koruma çalışmalarına destek olabilir. Sonuç olarak, normallerin üzerindeki sıcaklık artışı ve iklim krizi, gezegenimiz ve insanlık için en ciddi tehditlerden biridir.
***
Ancak, toplumsal ve bireysel düzeyde alınacak önlemlerle bu sorunun üstesinden gelmek ve gezegenimizi korumak mümkündür. İklim değişikliğine karşı harekete geçmek, küresel iş birliği ve ortak çaba gerektiren bir görevdir. Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakabilmek için hepimizin bu noktada sorumluluk alması gerekmektedir.


Deniz, Kum, Güneş Üçlüsü de Artık Parayla

İzmir’de havaların 40 derece olmasını fırsat bilip her sene gittiğimiz plaja gitmeye karar vermiştik. Ancak bu sefer gittiğimizde farklı bir manzarayla karşılaştık. Devlete ait olan ve her sene ücretsiz bir şekilde gittiğimiz plaj, etrafına tel örgü çekilerek özelleştirilmiş ve giriş için hiç cüzi olmayan rakamlar istendi. Bize kalan bir deniz keyfimiz vardı, onu da elimizden aldılar.
Yaz aylarının gelmesiyle birlikte birçok insan deniz kenarında keyifli zaman geçirmek ve serinlemek için plajları tercih ediyor. Ancak son yıllarda plajların ücretlendirilmesi uygulaması gündeme oldukça sık geliyor. Plajlara giriş ücreti alınması, kamusal alanların erişilebilirliği ve eşitlik ilkesi açısından tartışmalara yol açan bir konu. Plajlar, doğal güzellikleriyle ve bu kavurucu havalarda serinleme imkanı sunmasıyla halkın sıkça tercih ettiği kamusal alanlardandı. Kamusal alanlar, herkesin eşit şartlarda erişebileceği ve faydalanabileceği yerler olup, plajlar da bu kapsamda önemli bir yere sahipti. Ancak plajların ücretlendirilmesiyle birlikte, bu kamusal alanların erişilebilirliği ve eşitlik ilkesi toplum tarafından son günlerde oldukça tartışılmaya başlandı. Üstelik önemli tatil beldelerinde bulunan pek çok plaj özel bir işletmenin yetkisine geçtikten sonra yalnızca denize girmek için para ödemekle de kalamıyorsunuz. İçeride ekstra ödemeniz zorunlu tutulan bir alt limit ücreti de konuyor. Ve ben bu uygulamanın hangi amaca hizmet ettiğini anlamakta güçlük çekiyorum. 
Plajlara giriş ücreti alınması, özellikle ekonomik olarak dezavantajlı kesimler için engel oluşturuyor. Herkesin maddi gücü plajlara giriş ücretini karşılayacak düzeyde olmayabilir. Bu durum, sosyal eşitsizliği derinleştirebilir ve bazı insanların deniz ve plaj keyfinden mahrum kalmasına neden olabilir. Bana kalırsa kamusal alanların erişilebilirliği ve eşitlik ilkesi açısından, plajların ücretsiz olması ve herkesin bu doğal güzellikten eşit şekilde faydalanabilmesi gerekiyor. Plajların ücretlendirilmesi, aynı zamanda turizm açısından da bir sorun teşkil edebilir. Tatilcilerin ve turistlerin bölgeye gelmesi, yerel ekonomiye katkı sağlar. Plajların ücretsiz olması, turizm potansiyelini artırabilir ve daha fazla insanın bölgeyi tercih etmesine olanak sağlayabilir. Turizm gelirlerinin artmasıyla, bölgedeki hizmet ve altyapı olanakları da gelişebilir. Elbette, plajların sürdürülebilirliği, temizliği ve güvenliği gibi faktörlerin sağlanması için bazı mali kaynaklar gerekiyor. Fakat bu kaynakların sağlanması, plajların ücretsiz olması ilkesine uygun bir şekilde yönetilebilir. Örneğin, bölge yönetimleri ve yerel hükümetler, plajların bakımı ve düzenlenmesi için vergi gelirlerini veya diğer kaynakları kullanabilirler. Aynı zamanda, plajlarda ticari faaliyetlerden elde edilen gelirlerin de plajların iyileştirilmesi ve halka daha iyi hizmet sunulması amacıyla kullanılması sağlanabilir. Plajların ücretlendirilmesi konusunda yapılacak her türlü düzenleme ve uygulama, kamusal alanların erişilebilirliğini ve eşitlik ilkesini göz önünde bulundurarak yapılmalı. Plajların ücretsiz olması, herkesin deniz ve güneş keyfini eşit şekilde yaşamasını sağlar. Bir insanın temel ihtiyaçlarından olan suyun bile para karşılığı sağlandığı bu kapitalist düzende sınıfsal olmayan ve erişilebilir çok az şeyimiz kalmıştı. Onları da teker teker elimizden alıyorlar. Yakın tarihte elimizde yalnızca hava kalacak, bedava tüketebildiğimiz.


Kadınlar düşüncelerinde yeterince özgür mü?

 Toplumumuzda kadınlara atfedilen cinsiyet rolleri ve normlar, kadınların düşüncelerini ifade etmelerini sınırlayan etkenler olarak karşımıza duvar misali dikiliyor. Ülkenin ve hatta dünyanın birçok yerinde kadınlar, daha sessiz, daha uyumlu ve daha itaatkâr olmaları gerektiği beklentisiyle büyütülüyor. Bu toplumsal baskı, kadınların fikirlerini ve duygularını ifade etmekten çekinmelerine, geri planda kalma eğilimi göstermelerine neden oluyor. 
Özgür bir ifade hakkına sahip olmak, kadınların kendilerini keşfetmeleri, yeteneklerini sergilemeleri ve toplumda tam olarak var olmaları için önemli ön koşullar arasında yer alıyor. Kadınların özgürce düşüncelerini ifade etmeleri, bireysel güçlerini keşfetmeleri ve toplumda etkilerini artırmaları için bu ön koşulların yerine getiriliyor olması oldukça önemli. Bunun yanı sıra kadınların seslerini duyurabiliyor olmaları ve sorunlarına çözümler üretebilmeleri de yine özgür bir toplumda gerçekleşebilecek eylemler arasında yer alıyor. Özgür bir ifade hakkı, demokratik bir toplumun temelini oluşturur ve toplumun farklı sesleri, deneyimleri ve bakış açılarını içermesi için olmazsa olmazdır.
Ancak günümüzde her ne kadar gelişmiş bir çağda yaşadığımızı düşünsek de dünyanın pek çok yerinde toplumsal baskıların altında ezilen kadın manzaralarının yaşandığını maalesef görüyoruz. Bunun önüne geçebilmek için kadınların özgür ifade hakkını destekleyici çeşitli adımlar atılmasını şart olarak görüyorum. Öncelikle, eğitim ve farkındalık çalışmaları yoluyla cinsiyet eşitliği ve kadın hakları konularında bilinçlendirme yapılmalı. En önemlisi de bu eğitimin önce aileden sonra da küçük yaştan itibaren okullardan alınmasının sağlanmasıdır. Bununla birlikte toplumun her kesiminde, kadınların düşüncelerine değer verilmesi ve onların ifade haklarının desteklenmesi gerekli. Ayrıca, kadınların liderlik pozisyonlarında daha fazla temsil edildiği, karar alma süreçlerinde daha çok söz sahibi oldukları bir ortam yaratılmalıdır. Medya, reklam ve eğlence endüstrisi gibi etkili platformlar da kadınların özgür ifade hakkını destekleyici ve çeşitliliği yansıtan içerikler sunmalıdır. Bana kalırsa kadınların özgür ifade hakkının desteklenmesi, toplumsal dönüşümün bir parçası haline gelmeli. Biz kadınlar, güçlendiğimizde ve ifade özgürlüğüne sahip olduğumuzda, toplumsal kalkınmaya, inovasyona ve ilerlemeye büyük katkılar sağlayacağımıza gönülden inanıyorum. Kadınların seslerinin duyulması ve fikirlerinin değerlendirilmesi, daha adil ve eşitlikçi bir toplumun temellerini de atar.
Sonuç olarak, toplumsal baskıların altında ezilen kadınların özgürce kendilerini ifade edebilmesi hakkı, cinsiyet eşitliği ve kadın hakları mücadelesinin önemli bir parçasıdır. Kadınların düşüncelerini ifade etme özgürlüğü, toplumun potansiyelini tam olarak gerçekleştirmesi için gereklidir. Eğitim, farkındalık çalışmaları ve destekleyici politikalarla birlikte, kadınların seslerinin daha çok duyulduğu ve değer gördüğü bir toplum inşa etmek mümkün. Kadınların özgür ifade hakkı, bir adım atıldığında daha adil, eşitlikçi ve güçlü bir topluma doğru ilerlememize katkı sağlayacaktır. 


Beden Olumlama: Kendi Değerimizin Farkına Varalım

Ancak, toplumun ve medyanın etkisiyle, beden algısı ve beden üzerindeki idealize edilmiş standartlar nedeniyle birçok kişi bedenlerinden memnuniyetsizlik duyuyor.
Medya, idealize edilmiş beden standartlarını ve güzellik ideallerini yayma eğilimindedir. Moda dergilerindeki ince mankenler, reklamlardaki fotoğraf düzenlemeleri ve sosyal medyadaki mükemmellik beklentileri, gerçekçilikten uzak bir beden algısı oluşturuyor. Bu durum, insanları kendilerini karşılaştırmaya ve kendilerini yetersiz hissetmeye yönlendiriyor. Medya, bu noktada sağlıksız bir beden idealini yayarak, beden olumlamasını zorlaştırıyor. İnsan olmaktan gelen ve son derece normal olan birtakım fiziksel özellikler, medyanın da etkisiyle birer kusur haline gelmiş durumda. 
 Beden olumlaması, bireylerin bedenlerini pozitif bir şekilde değerlendirmesi, kabul etmesi ve sevmesi anlamına gelir. Her bireyin kendine özgü bir beden yapısı ve görünümü vardır ve bu bedenlerin kendine özgü güzellikleri ve değerleri vardır. Beden olumlaması, dış görünüş yerine iç güzellik, sağlık, yetenekler ve kişilik gibi faktörlere odaklanmayı teşvik eder. Toplum ve medya tarafından yayılan beden idealine uyum sağlama arayışı, birçok kişinin bedenlerinden memnuniyetsizlik duymasına neden oluyor. Sosyal medya platformlarındaki filtrelendirilmiş görüntüler ve manipüle edilmiş fotoğraflar, gerçekçi olmayan bir beden algısı oluşturuyor. Bu da insanları kendilerini karşılaştırmaya ve kendilerini yetersiz hissetmeye yönlendiriyor. Bu noktada gerçekçi bir beden algısı oluşturmak ve beden olumlamasını geliştirmek önemlidir.
Beden olumlaması, bireylerin kendilerini kabul etmelerini, bedenlerine iyi bakmalarını ve sağlıklı yaşam tarzı seçimleri yapmalarını teşvik eder. Kendi bedenimizin değerini anlamak, kendimize saygı duymak ve kendimizi sevmek, psikolojik ve duygusal açıdan iyi hissetmemiz için önemlidir. Bununla birlikte, beden olumlaması, başkalarının bedenlerini de kabul etmek ve her bedenin kişiye has ve biricik olduğunu anlamamıza ve tek tipleştirmenin yanlış olduğunun bilincine varmamızı sağlar. Her beden farklıdır ve her beden değerlidir. Beden olumlamasını desteklemek için, medya ve reklam endüstrisi gibi etkili platformların gerçekçi beden görüntülerini kullanması ve çeşitliliği yansıtması önemlidir. Ayrıca, ebeveynler, öğretmenler ve toplumun diğer üyeleri olarak, gençlere beden olumlaması değerlerini aşılamak, sağlıklı bir beden görüşü geliştirmelerine yardımcı olmak ve bedenlerinin değerini anlamalarını sağlamak önemlidir.
Sonuç olarak, beden olumlaması, kendimize saygı duyma, bedenimizi kabul etme ve sevme konusunda önemli bir kavramdır. Beden algısı üzerindeki toplumsal ve medya etkilerine rağmen, her bireyin kendine özgü bir bedeni vardır ve bu beden değerlidir. Kendi bedenimizin değerini anlamak, kendimize saygı duymak ve başkalarının bedenlerini de kabul etmek, daha sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürdürmemizi sağlar.
 


Aman Hiçbir Şeyden Geri Kalmayalım

Uygulama bugün erişime açılmasıyla influencerların önderliğinde kullanıma teşvik ediliyordu. Birçok kişi de bundan mahrum kalmamak adına hemen uygulamayı telefonlarına indirerek çok geçmeden bir trendin daha peşi sıra ardına takıldılar. 
Günümüzde teknolojinin hızla ilerlemesi, iletişim araçlarının gelişmesi ve sosyal medyanın yaygınlaşması, insanların trendleri takip etme tutkusunu daha da artırdı. Moda, yaşam tarzı, teknoloji, seyahat, müzik ve akıl bile edemeyeceğimiz daha birçok alanda ortaya çıkan trendler, insanların dikkatini çekiyor ve hızla yayılıyor. Buna bugün Threads örneğini verdim, dün için farklı bir örnek verebilirdim ve muhtemelen yarın da bunlardan farklı bir örnek vereceğim, buna eminim. Trend dediğimiz şeyler kayan yıldızlar gibi bir anda parlıyor ve sönüyor. Ancak sönesiye kadar ardına pek çok insan takıyor. Geçtiğimiz senelerde yalnızca davet yoluyla katılabildiğin canlı sohbet odalarının yer aldığı bir uygulama çıkmıştı, ismi Clubhouse. Sahi ne oldu o uygulamaya?

Aslında baktığımızda trendler, toplumun kültürel, sosyal ve ekonomik değişimlerini yansıtıyor. İnsanlar, trendleri takip etmeyi moda olmanın, güncel kalmanın ve bir grupla bağlantı kurmanın bir yolu olarak görüyorlar. Sosyal medyanın yaygın kullanımı, trendlerin hızla yayılmasına neden oluyor ve insanların bu trendleri görmesi ve benimsemesi için daha fazla olanak sunuyor. Trendlere uyum sağlamak, bir bakıma günümüzde birçok kişi için bir statü ve kabul görmek anlamına da geliyor.

Ancak, trendleri takip etme tutkumuz bazı olumsuz etkilere neden oluyor. Sürekli değişen trendler, insanların sürekli bir tatminsizlik hissiyle karşı karşıya kalmasına yol açıyor, içinde bulunduğumuz tüketim toplumunun ve hızlı tüketimin bize dayatılmasının da bu konudaki etkileri elbette yadsınamaz. Trendlerin geçici olması, insanların sürekli yeni şeylere ihtiyaç duymasına ve eskisini atıp yenisiyle değiştirmesine neden oluyor. Ayrıca, trendleri takip etmek, kendimize ait bir kimlik oluşturmak yerine, başkalarını taklit etmeye teşvik ediyor, bu durum özellikle sosyal medya kullanan küçük yaştaki bireyleri etkiliyor. İnsanlar, kendi beğenileri, değerleri ve tarzları yerine, trendlere uygun olmak için kendilerini gündemdeki trende göre şekillendiriyorlar. Bu durum, kişinin benliğine ket vururken, bireysel ifade özgürlüğünü sınırlıyor ve kişisel özgünlüğü gölgede bırakıyor.

Trendleri takip etmek, güncel kalmak, yeni fikirler edinmek ve sosyal bağlantılar kurmak için önemli bir yoldur. Ancak, önemli olan bunun dengesini kurabiliyor olmaktır. Elbette içinde bulunduğumuz teknoloji çağında kendimizi sosyal ortamlardan soyutlamayacağız, fakat trend olan her şeyi sırf trend olduğu için takip etmemeliyiz. Bunun dengesini kurmak demek gündemin dışında kalmak demek değil bence. Her şeyin öncesine kendi değerlerimizi koymalıyız diye düşünüyorum.


Akran Zorbalığı

Son yıllarda akran zorbalığı, gençler arasında önemli bir sorun haline gelmiştir. Önemsiz gibi görünse de ilerleyen yaşlarda ciddi psikolojik tahribatlara neden olmaması için üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir konu olduğunu düşünüyorum.
Her birimiz çocukluğumuzda birtakım zorbalıklara maruz kalmışızdır. Gerek fiziksel özelliklerimiz yüzünden gerek sahip olduğumuz bir engelimiz yüzünden ya da hiçbir sebebe bağlı olmadan akranlarımız tarafından zorbalanarak dışlanmışızdır. Büyüdükçe bu sorunları arkamızda bıraksak da kimi zorbalıkların izlerini üzerimizde ömür boyu taşırız. Ve çocukluğumuzda yaşadığımız bu olumsuz durumların yarattığı etki peşimizi hiçbir zaman bırakmaz.

Akran zorbalığı, sadece fiziksel şiddetle sınırlı değildir. Sözlü taciz, sosyal dışlama, duygusal manipülasyon ve dijital saldırılar gibi farklı biçimlerde kendini gösterebilir. Maalesef, bu tür zorbalık olayları, gençlerin psikolojik ve duygusal sağlığını ciddi şekilde etkileyebilir. Hedef alınan kişilerde özgüven eksikliği, anksiyete, depresyon ve hatta intihar düşünceleri gibi travmatik sonuçlar doğurabilir. Ayrıca, akran zorbalığına maruz kalan kişilerin okul başarısı ve sosyal ilişkileri de olumsuz etkilenebilir.

Akran zorbalığı çoğunlukla küçük yaş grupları ile gençler arasında görülür ve temelinde, genellikle güç dengesizliği, ötekileştirme ve kontrol arzusu yatar. Zorba kişiler genellikle kendi güçlerini ve kontrollerini artırmak için başkalarını hedef alır. Bunun altında yatan nedenler, genellikle özgüven eksikliği, travma geçmişi veya aile içi problemler gibi kişisel faktörler olabilir. Bununla birlikte, toplumsal etkenler, medya etkisi ve sosyal normlar da akran zorbalığının yayılmasına katkıda bulunabilir.

Akran zorbalığıyla mücadele etmek için toplum olarak sorumluluklarımız vardır. Öncelikle, bilinç oluşturmak ve farkındalık yaratmak önemlidir. Ebeveynler, öğretmenler ve diğer yetişkinler, gençlere akran zorbalığıyla başa çıkma becerileri ve empati geliştirme konusunda destek olmalıdır. Okullarda, öğrencilere zorbalığın zararlarını anlatan programlar ve etkinlikler düzenlenmelidir. Aynı zamanda, dijital dünyada da önlem almak ve siber zorbalığı engellemek için eğitim ve politikalar geliştirilmelidir.

Bireysel olarak, her birimiz akran zorbalığına karşı durmalı ve mağdurlara destek olmalıyız. Şiddeti teşvik etmeyen, saygı ve empati temelinde kurulan ilişkilerin geliştirilmesine öncelik vermeliyiz. Ayrıca, şüpheli durumları yetişkinlere bildirerek, kurbanlara yardım etme ve adaletin sağlanması konusunda aktif rol oynamalıyız diye düşünüyorum.
Sonuç olarak, akran zorbalığı, toplumda gözardı edilmemesi gereken bir tehdit olarak karşımıza çıkıyor. Bu soruna karşı mücadele etmek, toplum olarak hepimizin sorumluluğudur. Bilinçlendirme, eğitim ve dayanışma ile akran zorbalığının önüne geçebilir ve gençlerin sağlıklı ve güvenli bir ortamda büyümelerini sağlayabiliriz. Her birimizin desteği ve çabasını, bu sorunu çözmede önemli bir adım olarak görüyorum.


Hayvanat Bahçeleri

Hayvanat bahçeleri, insanların doğal yaşamın bir parçası olan hayvanları gözlemlemek, tanımak ve onları keşfetmek amacıyla oluşturdukları tesislerdir. Son yıllarda hayvanat bahçeleri hakkındaki tartışmalar arttı ve bu tesislerin doğal yaşama zarar verip vermediği, hayvan refahı açısından uygun olup olmadığı gibi konular gündeme daha sık gelmeye başladı. Çevre aktivistleri bu konularda halkı bilinçlendirmek adına hayvanat bahçelerini gündeme daha sık taşır oldu.