Tüketimin Kara Cuması
- Oluşturulma Tarihi : 28.11.2025 08:36
- Güncelleme Tarihi : 28.11.2025 08:36
Her yıl kasım ayının son haftasında başlayan Black Friday, modern dünyanın tüketim ritüellerinden biri hâline geldi. Aslen Şükran Günü’nü takip eden cuma günü indirimleri ifade eden bu kavram, bugün artık küresel çapta büyük bir alışveriş fırtınasına dönüşmüş durumda. İnsanlar mağaza vitrinlerinin önünde kuyruklar oluşturuyor, internet sitelerinde saniyeler içinde tükenen ürünlerin peşinde koşuyor, hatta kimi zaman ihtiyacı olmayan şeyleri “kaçırılmayacak fırsat” yanılgısıyla sepetlerine ekliyor. Tüm bunlar, Black Friday’in yalnızca bir indirim günü değil; aynı zamanda tüketim çılgınlığının sembolik bir doruk noktası olduğunu gösteriyor.
Bu çılgınlığın temelinde, kapitalizmin en güçlü araçlarından biri olan “yetersizlik algısı” yatıyor. Reklamlar, sınırlı stok uyarıları, geri sayım saatleri ve abartılı kampanya sloganları insanların karar mekanizmasını hızla baskı altına alıyor. Birey, düşünmeye fırsat bulamadan satın almanın heyecanına kapılıyor. Bir anlamda, tüketici olmanın getirdiği haz, gerçek ihtiyaçların önüne geçiyor. Bu süreçte satın almak, ihtiyaçtan çok kimlik kurmanın, var olmanın ve modern yaşamın hızına yetişmenin bir yolu hâline geliyor.
Öte yandan, tüketim çılgınlığı yalnızca bireysel davranışlarla sınırlı kalmıyor; toplumsal ve çevresel etkileri de giderek belirginleşiyor. Üretim baskısının artması, doğal kaynakların daha hızlı tüketilmesine ve çevre kirliliğinin büyümesine yol açıyor. Black Friday sonrasında çöplere atılan ambalajlar, iade edilen ürünlerin yarattığı lojistik yük ve plansız alışverişlerin sebep olduğu ekonomik israf, bu döngünün görünmez faturaları olarak karşımıza çıkıyor. Kısacası, bir günlük indirim uğruna dünya daha fazla yoruluyor.
Yine de Black Friday’in sunduğu bir başka yüz daha var: Ekonomik rahatlama beklentisi. Yüksek fiyatların baskıladığı dönemlerde insanlar için bu kampanyalar, uzun süredir almak istedikleri bir ürüne daha uygun koşullarla ulaşma fırsatı sunuyor. Bazı aileler için bu indirimler, temel ihtiyaçlarını karşılayabilmenin bir yolu hâline bile gelebiliyor. Bu nedenle Black Friday’i tamamen olumsuz bir tüketim pratiği olarak görmek de eksik bir yaklaşım olur. Sorun, indirimlerin varlığı değil; onları nasıl karşıladığımız ve neye dönüştürdüğümüzdür.
Belki de asıl mesele, tüketimin hayatımızdaki yerini yeniden düşünmekte yatıyor. Satın aldığımız şeyler bizi ne kadar mutlu ediyor? Gerçekten ihtiyacımız olanı mı alıyoruz, yoksa anlık heyecanın sürüklediği bir eylem içinde mi kayboluyoruz? Black Friday, bu soruları sorabilmek için iyi bir fırsat olabilir. Çünkü tüketimin kaçınılmaz olduğu bir dünyada önemli olan, bilinçli bir tüketici olabilmek; seçimlerimizin arka planını görebilmek ve ihtiyaçla arzuyu ayırt edebilmektir.
Black Friday hem fırsatların hem de aşırılıkların bir arada yaşandığı bir gün. Onu nasıl deneyimlediğimiz ise tamamen bizim bakışımıza bağlı. Belki de en doğrusu, bu dönemi çılgınlığa kapılmadan, ölçülü bir farkındalıkla karşılamak ve tüketimin değil, bilincin yön verdiği bir alışveriş anlayışı geliştirmek olacaktır.