AŞK, ANKARA VE OTOBÜS


  • Oluşturulma Tarihi : 03.10.2015 07:09
  • Güncelleme Tarihi :
AŞK, ANKARA VE OTOBÜS yazının resmi

Sabah uyandınız.

Yanınızda yatan sevgili eşinize sarılmışsınız. Ağzınız onun ensesinde, saçlarının arasında nefes alıyorsunuz. Ne kadar da güzel kokuyor saçları. Bir eliniz onun boynu altında, diğer eliniz karnının üzerinde. Üstteki bacağınızı onun üstüne atmışsınız. Yıllardır bu şekilde, ağırlık altında uyumaya alışkın, kendini böyle daha güvende hissediyor.

Ensesinden öperek, yavaş yavaş uyandırıyorsunuz onu. Biraz da gıdıklanıyor gibi.

Kulağına doğru öpmeye devam ediyorsunuz. İşte tam da bu bölgeden huylanıyor.

Kafasını öne doğru çekerek gülüyor. ‘Yapma’ diyor. ‘Huylanıyorum’

Gözlerini açıyor. ‘Günaydın’ diyor size. Gözlerinin içi gülerek

Küçük bir öpücük veriyor. Sonra saate bakıyor ‘Eyvah geç kalacağız’ diyor. Bir telaşla lavaboya koşuyor. Hızlı bir şekilde elini yüzünü yıkamaya başlarken ‘Sinan’ı uyandırır mısın hayatım’ diye sesleniyor.

Onun telaşı size de bulaşıyor. Hızla yan odaya geçmeye çalışırken ayak kapı eşiğine çarpıyor. Küçük parmak kırılmış gibi feci şekilde ağrıyor. Seke seke yan odaya geçiyorsunuz.

Aşkınızın meyvesi, küçük prens tatlı tatlı yatıyor yatağında.

Onun görünce ayaktaki acı unutuluyor.

Saçlarını okşaya okşaya, öpe öpe usulca sesleniyorsunuz. ‘Sinan hadi oğlum. Okula geç kalacağız.’ ‘Niye bu kadar erken uyandırdın baba?’ diyerek güçlükle uyanıyor Sinan.

Anne bu sırada beslenme çantasını hazırlamış, meyve suyu ve tostunu koymuş bile masaya.

Sizde hızlı bir şekilde yüzünüzü yıkıyorsunuz. ‘Dün sakal tıraşı olmuştum. Bugün idare eder. Hem zaten kirli sakal modası var bu sene’ diye düşünerek aynada kendinize bakıyorsunuz. Siz giyinirken anne hem Sinan’ı hazırlamış hem de kendisi giyinmiş. ‘Ne kadar da hızlı. İyi ki onunla evlenmişim’ diye düşünüyorsunuz.

Oğlanı servise bırakıyorsun. Eve dönüp çantanı alırken eşin sana özenle hazırladığı sandviçi uzatıyor. ‘Bu sefer içine salatalık turşusu da koydum’ diyor gülerek. Salatalık turşulu kaşarlı sandviç yeme düşüncesi ağzında tükürük salgısını arttırıyor. ‘Sen ne güzel kadınsın ya. İyi ki sana rastlamışım’ diyerek öpmek istiyorsun. ‘dur daha yeni pudra sürdüm’ diye tutmak istiyor. Zorla da olsa kocaman, sesli bir öpücük.

İşyeriniz uzak. İşyerine yakın yerlerde kiralar aldığın maaş kadar. Zaten ne kadar maaş alıyorsun ki? Bir de Sinan’ın masrafları. ‘İyi ki eşimde çalışıyor, yoksa ne yapardım’ diye düşünerek, kenar semtte, aldığın evin yakınındaki otobüs durağına gidiyorsun. Sağ elinde eşinin elini sımsıkı tutarak.

Durakta otobüs beklerken eşin senin önünde, yüzü sana dönük bir şekilde konuşuyorsunuz. ‘Bugün geç çıkacağımı biliyorsun. Çocuğu senin alman lazım’ diyorsunuz. Evin masrafları çok. Baba olarak fedakarlık yapmak, mesaiye kalmak gerekiyor.

‘Akşama sana taze fasulye yapayım mı?’ diye soruyor eşiniz göz kırparak. Taze fasulyenin en sevdiğin yemek olduğunu biliyor. Gülümsüyor. Sende gülümsüyorsun.

Onun elini tutuyorsun. Öpmek için kendine kaldırdığında büyük bir gürültü ile aniden bir otobüs onu alıp götürüyor. Kafana bir şey gelmiş. Bayılmışsın. Tek hatırladığın elinden kayan eli.

Gözünü bir hastanede açıyorsun. Şaşkın şaşkın etrafa bakıyorsun. Etrafta koşturan, kan, alet, dikiş seti isteyen insanlar. ‘Az önce duraktaydım. Şimdi nerdeyim? Eşim nerde?’ diye etrafa şaşkın şaşkın bakıyorsun. Nazik bir hemşire ‘Kaza geçirdiniz. Ankara Eğitim Araştırma Hastanesi’ndesiniz. Merak etmeyin önemli bir şeyiniz yok’ diyor. ‘Hemşire hanım eşim nerde?’ diyorsunuz. ‘Eşinizin adı nedir?’ diye sorunuza cevap veriyor hemşire.

‘Sema’ diye cevap veriyorsunuz. ‘Ben şimdi sorup geleyim’ diyor hemşire.

Arkasını dönüp giderken ‘Adı Sema. Unutmayın’ diye tembihlemek istiyorsunuz. Öyle ya aklında tutamayabilir.

‘Benim adım da Sema unutmam merak etmeyin’ diyor hemşire.

Bir süre sonra ‘Buraya gelen yaralılar arasında eşiniz yok. Ama merak etmeyin arkadaşlar başka hastaneleri de arıyorlar. Bir haber alınca size bilgi veririm’ diyor. ‘Lütfen eşime bir şey olmasın Sema Hanım. Onu çok seviyorum’ diye ağzınızdan kelimeler, gözünüzden yaşlar damlıyor. Sema hemşire de ağlıyor. ‘çok şanslı bir kadın eşiniz. İnşallah bir şey olmamıştır’  diyor.

Bu hikaye Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çalışan arkadaşım Sema Böğenoğlu’nun paylaşımlarında rastladığım kazazede Levent Ülgen ve ailesinin hikayesi.

Böyle işte hayat Türkiye’de.

Anında kabusa dönebiliyor. Mutsuz ve kızgın bir şoförün yönetimindeki belediye otobüsü birden sevdiklerinizi sizden kopartabiliyor. Ben bu hikayeyi yazdığımda hala eşinden bir haber yoktu.

Umarım bu bir kabustur ve bir sabah uyanıp eskisi gibi hayatlarına devam ederler.

AŞK, ANKARA VE OTOBÜS
Dr. Deniz Arslan
Yazarımız Kim ?

Dr. Deniz Arslan