Sayfa Yükleniyor...
Ağabey her gün konu bulmak zor olmuyor mu? diye sordu sevimli yüzü ile gülümserken.
Valla çoğu zaman zor olmuyor. Memlekette konuşacak konu oluyor genelde dedim bende gülümseyerek.
Peki yazacak bir konu bulamadığında ne yapıyorsun? dedi.
Yazmıyorum o zaman diye cevapladım.
Ha yani her gün yazacaksın diye bir zorlama olmuyor öyle mi? dedi.
Yani yazsan iyi olur tabi ama yazmasan da kafana silah dayayacak halleri yok. Hem parça başı para aldığın için yazmazsan o gün para alamıyorsun dedim.
Yazı başına para mı alıyorsunuz? dedi bu sefer heyecanla. Sanırım pek çok kişi gibi işin içinde para olması onun da dikkatini çekmişti.
Ağabey ne kadar para veriyorlar? diye sordu bu sefer.
Şimdi aldığım parayı buraya yazmayayım ama bu mesleğin duayenleri ağabeylerimizin hepsinin boğaz manzaralı evleri olduğunu düşünürsen deyip devam etmedim. O İzmirde yaşıyor olmasına rağmen dizilerden gördüğü kadarıyla boğaz manzarasına aşinaydı.
Vay be! dedi şaşkın şaşkın.
Ha tabii bir de işin kitap yönü de var. Mesela çok tanınan bir yazar olursan kitapların yüz binlerce satarsa hatta milyona yakın satılan kitaplar var- oradan gelecek parayı da hesaplarsan
Ağabey kitap başına ne kadar kalıyor? dedi.
Kitabı 20 liraya satarsan kabaca 10 lirası sana kalıyor. 10 bin kişi alırsa 100 bin kalıyor. 100 bin kişi alırsa deyip hesaplıyor gibi yaptım.
Ağabey deli para yapıyor ya. Ne yapsak yazar mı olsak? dedi.
Valla yeteneğin varsa neden olmasın dedim.
O zaman dikkat çekecek, ilginç bir şeyler bulmak lazım dedi.
Yani ilginç şeyler bulursan daha çok okuyucun olur tabii ki dedim.
Mesela en çok hangi konular okunuyor? dedi.
Genelde aşk ve ilişki konuları çok okunuyor. Acı seviyoruz sanırım dedim.
Ağabey o zaman birbirlerini deli gibi seven ama kavuşamayan, hatta çeşitli entrikalar ile ayrılmak zorunda kalan bir aşk hikayesi yazayım ben dedi.
Valla çok tutar bence dedim.
Ağabey ama ben böyle bir şeyi yaşamadım ki dedi.
Yazanların pek çoğu yaşamamıştır ki zaten dedim.
O zaman nasıl yazıyorlar peki? diye merakla gözüme bakarak sordu.
tünden uyduruyorlar çoğu dedim.
Ağabey olur mu öyle şey ya? Sende bizi iyice salak yerine koydun. O zaman senin yazdığın aşk hikâyeleri de mi öyle? dedi.
Beni hiç beklemediğim bir yerden vurmuştu. Oysa ben o ana kadar sadece onunla biraz da kafa bulmak için böyle bir diyalogun içine girmiştim.
Ben de senin gibi yaşamadığım şeyleri yazamam, kurgulayamam. Öyle yapan yazar arkadaşlarım var. Mesela Domuz Kasabı diye bir kitap yazan bir yazar arkadaşım var. İsmi Mehmet ama soyadı Mollalı uzun bir şeydi. Aklıma gelmedi şimdi. Müthiş bir kurgu yaparak hikayeyi yazmış. Ben yapamıyorum. Kafamda kuramıyorum dedim.
Yani hep yaşadığın, gördüğün şeyleri mi yazıyorsun? dedi.
Evet dedim.
Ağabey benimle ilgili de bir şey yazsan dedi bu sefer yüzüne sempatik bir şekil vererek.
Sen hayatında ilginç bir şey yaşarsan bana anlat, ben yazarım. Mesela aldatılırsan ya da aldatırsan dedim.
Yok ağabey. Bunlar başıma gelmesin. Sen de beni yazma dedi yüzünü asarak gitti.
Bari bu konuştuklarımızı yazayım, ona sürpriz olsun diye düşündüm ama okunmaz diye vazgeçtim.