Sayfa Yükleniyor...
Bir aşk yazısı yazmak için sayfayı açtım.
Bu arada bir kenarda televizyon kendi kendine çalışıyor. Sessiz odada sadece ses olsun diye açtığım zamanlardan biri.
Yazıya başlamadan önce Facebooka baktım. 100$ bozdurana saç tıraşı bedava diyen berbere girdim, meğer işe yeni aldığı çırak tıraş ediyormuş. Şimdi üzerine para verip başka berberde saçımı düzelttiriyorum diye bir paylaşım yapmıştım. Ona gelen yorumlara baktım, bazılarına cevap yazdım. Şuna da bakayım, şöyle cevap yazayım derken bayağı bir zaman harcadım.
Yazıya başlamam lazım ama sanki o beklediğim ilham bir türlü gelmiyor. Nasıl olsa daha çok vaktim var düşüncesi belki de ilhamın gelmesini geciktiriyor. Bu esnada televizyonda bir maç başlıyor. Dinamo Kiev- Beşiktaş Şampiyonlar ligi maçı. Beşiktaşın yedi puanı var ve galip gelirse İtalyan ve Portekiz takımlarının önünde gruptan çıkacak. Dinamo Kievin ise hiçbir iddiası yok ve onlar için bir prestij mücadelesi olacak.
Beşiktaş grupta hiç yenilmemiş. Hatta 3-0 geriden gelip 3-3 yaptığı maç dahi var.
Maç başlıyor. Ben de o esnada yazıya başlıyorum. Sevgilisinden ayrılmış, yakın bir zamanda bunalımda olan ama kısa süre sonra yeni birisi ile tanışıp bunalımdan çıkan bir arkadaşımla ilgili olarak Çivi çiviyi söker mi? başlıklı bir yazıya giriş yapıyorum.
Bilgisayar ekranımın hemen arkasındaki televizyonda maç oynanırken ben de ilk paragrafı bitiriyorum. Bu esnada hemen maçın başında, 9. dakikada golü yemişiz ama ben yazıya daldığım için golü nasıl yediğimizi görmüyorum bile.
Beşiktaşlı değilim. Ama bu bir Avrupa maçı ve hangi takımı tutarsak tutalım o gün Türk takımı oynuyorsa onu tutuyorum. Gerçi Kievde çok arkadaşım var ve onların da çok üzülmesini istemiyorum ama netice de Birinin üzülmesi gerekiyorsa o biz olmamalıyız diye içimden geçiyor.
Beşiktaş 1-0 mağlup ama ben geri döneceklerini biliyorum. Onlarda beni haksız çıkarmayacak ataklar yapıyor, pozisyonlar buluyor, gol geldi gelecek gibi görünüyor. Hakem hemen maçın başında Kieve kıyak yapmaya başlıyor. Beşiktaşlı oyunculara gereksiz fauller çalıyor, kart çıkartıyor, sinirleri ile oynuyor. Avrupalılar zaten oldum olası bize karşı önyargılı. Haçlı zihniyeti diyorum ama artık bunları bildiğimiz için maça 1-0 yenik başlamaya alışkınız. Bu esnada Kiev karşı atağa kalkıyor. İkili mücadelede her iki takımdan bir oyuncu Beşiktaş ceza sahasında düşüyor. Hakemin Beşiktaş lehine serbest vuruş vereceğini düşünürken İskoç hakem hem Beşiktaş aleyhine penaltı noktasını gösteriyor hem de kırmızı kart!
Beşiktaş maçta hem 2-0 geriye düşecek hem de bir kişi eksik oynayacak! Açıkça bir idam fermanı!
Şaka zannediyorum. Sanki birazdan hakem kartı geri alıp Size şaka yaptım diyecek diye bekliyorum. Ağzım açık bir şekilde Bu kadar da aleni olmamalı diyorum. Ama ne yazık ki şaka değil. Açık açık, göstere göstere adam Bu maçı Beşiktaş almayacak arkadaş! diyor.
Takım Kiev zor koşulları olan bir deplasmanda 10 kişi mücadele ediyor. Daha doğrusu edemiyor. Bu satırları yazdığımda durum 4-0dı.
Sinirliyim! Bana ne canım. Cebime giren çıkan bir şey yok diyemiyorum. Ortada bir Türk takımının çalınan bir emeği var. Biz sadece çaresiz bir şekilde bakıyoruz.
Kimse bana Avrupalıların adaletinden, doğruluğun, dürüstlüğünden bahsetmesin. Onların gerçek yüzünü bir yıl çalıştığım Afrikada canlı olarak gördüm. 30 yıldır zaman zaman maç izleyen bir Futbol izleyicisi olarak da her Avrupa maçında bunu çok daha net görüyorum.
Sinirleniyorum, kahroluyorum ama bir şey yapamıyorum.
Haliyle aşk maşk yazısı da çıkmadı. Yazıyı sildim. Yerine bunu yazdım. Bu günlük bununla idare edin artık.
Bu günden çıkardığım dersler:
1. Ne yaparsan yap Avrupalılar ilk önce birbirlerini tutarlar.
2. Bir daha yazı yazarken televizyon açılmayacak.