Sayfa Yükleniyor...
Bisiklet sürmeyi seviyorum. Bazen sabahları sahil çok kalabalık olmadan deniz kenarından yavaş yavaş denizin kokusunu içime çekerek İnciraltındaki kent ormanına doğru sürüyorum. Bazen de akşamüstü işten geldikten sonra yola çıkıyorum.
Yolda, deniz kenarında balık avlayan insanları, yürüyüş yapanları, köpek gezdirenleri, lüks villalarda çalışan kapıcıları, onların birbiri ile olan diyaloglarını, duraklarda bekleyenleri, yani yaşamı seyrediyorum.
Sürdükçe stres atıyorum, kafam boşalıyor adeta. Yeni yazacağım yazılar ile ilgili konular da buluyorum, bazen de yazıları kafamda kurguluyorum.
Biz bu sporda birçok şeyde olduğu gibi geriden geliyoruz. 1996 da Hollandaya ilk gittiğimde bisiklet yollarını ve o yollarda bisikletliler için özel yapılmış üstünde bisiklet şekilleri olan trafik lambalarını gördüğümde çok şaşırmıştım. Hatta onun fotoğraflarını çektim. Buraya geldiğimde Bak bu bisikletliler için özel yollar, buda trafik lambaları diye buradaki arkadaşlarıma göstermiştim.
Orada çoğu kişi bisiklet sürüyordu. Çünkü bisiklet sürmeyi teşvik ediyordu hükümet. Özel yollar, özel parklar yapıyor, araba ile girmenin yasaklandığı birçok merkezi yere sadece bisikletliler girebiliyorlardı. Hollanda da dağ yok ki, her yer düz kardeşim tabi ki öyle yaparlar diyorsanız bende size Sanki ülkemizin her tarafında dağ mı var? Ya da Konyada, Aksarayda, ya da Urfada dağ mı var da ben bilmiyorum? Neden bisiklet yolları yok? diye sorayım.
Amsterdam geziyordum. İlgi çekici çok tarihi yapı ve evler var. Bakınarak yürürken bisikletlilerden birinin gidonu benim koluma hafifçe çarptı. Birader dikkat etsene diye kızdım. Orta yaşlı gözlüklü ve takım elbiseli, üstünde krem rengi pardösü olan bir sürücüydü. İstifini bozmadan giderken bana doğru dönüp elini kolunu sallayarak kızgınca bir şeyler söyledi. Lan oğlum el kol hareketi yapma. Sıkıysa dur da ifadeni alayım dedim peşinden parmaklarımı sallayarak yürüdüm. Adam sürmeye devam etti ve gitti.
Yanımda bana rehberlik eden arkadaşım Ya sen ne yapıyorsun? dedi bana kızarak.
Görmedin mi koluma çarptı adam dedim.
İyide sen bisiklet yoluna girmişsin, hem de adama kızıyorsun dedi.
Etrafa bakmaktan bisikletliler için yapılmış özel yola girmiştim.
İyi de kardeşim buda yol, oda yol ne fark eder ki? dedim.
Bak Denizcim, şu soldaki geniş yer insanlar için, bu yol da gördüğün gibi bisikletliler için. Kimse diğerinin olduğu yerde gitmiyor dedi göz kırparak. Hala içimden oda yol buda yol diyordum.
Sana çarpan kimdi biliyor musun? dedi gülerek.
Nerden bileyim? dedim.
Dışişleri Bakanıydı dedi kolumu girerek. Sen bide adamı dövmeye kalktın dedi.
Kahkaha atarak bu sefer. Adamı dövsem iki ülke arasında kriz çıkabilirdi.
Ulan bunlar çok geri zekalı. Dışişleri Bakanının ne işi var bisiklette dedim. Bizim başhekimin bile özel arabası ve şoförü var. Koskoca Hollanda da Dışişleri Bakanı bisikletle geziyordu.
Tabi onlar fakir bir ülke. Zavallıların makam arabası alacak parası yok ki. Zaten Hollanda açlıktan ölen insanların olduğu bir ülke. Asgari ücrette bin 200 eurocuk yani. Para yok, bu yüzden bisikletle geziyorlar fakirler.
Biz Avrupadan ben diyeyim 20 siz deyin 50 yıl geri olduğumuz için onların yaptıklarını geriden takip ediyoruz doğal olarak. Şaka bir yana yürüme ya da bisiklet sürmenin faydalarını sene 2015 te değerli devlet büyüklerimiz fark ettiler. Gittikçe göbeği büyüyen, Modern Tıp tanımı ile obezite ile karşı karşıya kalan Türk halkı için, Muhtemelen benim gibi Avrupa görmüş bir bürokratın önerisi ile Fiziksel Aktiviteye Teşvik Projesi 2015 başlatıldı.
Bu tarz projelerde önemli ve sevilen devlet büyüklerinden birinin açılışı yapması, hatta mümkünse bir baç devlet büyüğünün beraberliği bu projeye olan ilgi ve alakayı arttırır. Halk devlet büyüklerini bisiklet üstünde görünce Ulan görüyor musun falanca bakan bile biniyor. Bende hemen gidip bir bisiklet alayım diye düşünüyor demek ki.
Yani ne bileyim belki de öyledir.
Ben düşünmüyorum ama belki birileri öyle düşünüyordur.
Her neyse bu proje için Başbakan Arkadaşlar ben bisiklet sürmeyi bilmiyorum. Ama falanca bakan, filanca bakan gitsin bisiklet sürerek açılışı yapsın dedi belli ki. O bakanlarda isteksiz de olsa bu işi kabul etmek zorunda kaldılar. Ama bisiklet selesi öyle herkesin kolay kolay uzun süre üstünde duracağı bir şey değildir. Hele hele makam arabalarının rahat arka koltuğunda ya da Meclisin ceylan derisi koltuklarında oturmaktan iyice büyüyüp yassılaşmış bakan şeylerine göre asla değil. Yüz metre sürdüler. Gazeteci ve televizyoncular görüntü aldılar ve bakanlarımızın bisiklet sürme maceraları böylece sona erdi.
Zaten biz zengin bir ülkeyiz. En ufak amirin bile makam arabası var.
Bakan bisiklet mi sürer Allah aşkına!
Güldürmeyin beni.