Sayfa Yükleniyor...
İki gündür değerli arkadaşım ve büyüğüm Durdu Güneşin Depresyondan ilaçsız çıkış ile ilgili önerilerini sizlerle paylaştım.
Bu süreçte ben de 6. maddede yazılan Dostluklarımızı güçlendirelim önerisini uyguladım. Gerçekten de işe yaradı.
Afrikada beraber görev yaptığımız 9 aylık süreçte yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen arkadaşım Erdinç Kınalıyı aradım.
Hacı ne yapıyorsun? diye sordum.
İyi valla hacı. Nöbetten çıktım, eve gideceğim dedi.
Akşam ne yapıyorsun? dedim.
Hiç valla bir planım yok dedi.
İyi o zaman. Bana bir yemek ısmarla dedim.
Genelde iyi o zaman sana bir yemek ısmarlayayım denir ya da Beraber bir şeyler yiyip içelim denir ama sen hesabın kime gideceğine baştan karar verdin maşallah dedi.
Sudandayken sana çok ısmarlamışlığım olmuştur. Onlara sayarız dedim.
İtiraz etmedi. Çünkü Sudanda neler yaşadığımızı o da çok iyi biliyordu. Bir kez de sizler için kısa bir özet geçeyim. Efendim; biz Sudan-Türkiye Sağlık Bakanlıkları arasındaki işbirliği kararı neticesinde, Sudan Darfurda Türkiye tarafından kurulan bir hastaneye, oradaki sağlık personeline eğitim vermek üzere gönüllü olarak gitmiştik.
Görevlendirilen birkaç doktor arkadaşın arasında Erdinç de vardı.
Nisan ayında, İstanbuldan montla buz gibi bir havada başladığımız yolculuğumuz Hartumda uçağın kapısı açıldığında yüzümüze vuran sıcak hava dalgası ile devam etmişti. İlk gece misafirhanede aynı odaya tesadüfen düşmüştük. O tesadüf ile başlayan arkadaşlığımız daha sonra görev yaptığımız Darfurda da devam etti.
Yıldızların yeryüzüne çok yakın olduğu bu bölgede akşamları yapılabilecek çok fazla aktivite yoktu. Kaldığımız yerin avlusunda karanlıkta biraz da korkuyla- yürüyüş yapıp dertleşiyorduk. İnsanın sıkıntılı olduğu durumlarda kendisine benzer sorunlar yaşayan biri ile konuşması gerçekten de çok faydalı oluyor. Hem psikolojik olarak rahatlatıyor hem de vaktini güzel geçirmeni sağlıyor.
Erdinç oraya gelirken, 550 filmlik bir koleksiyon, kitaplar, Türk çayı, kahve, makas, bıçak, tornavida gibi iğneden ipliğe her türlü malzemeleri de alıp gelmişti. Özellikle film koleksiyonu elektriğin olduğu dönemlerde, uzun yaz gecelerini geçirmek için oldukça işimize yaradı. Hafta sonları pazardan çerez, portakal, cevafa (tropikal bir meyve), muz, salatalık gibi şeyler alıyor, film izlerken onları da tüketiyorduk. Erdinç ilk günlerde Hacı sen benim içinde al da ben şu 100 doları bozdurduğumda veririm diyordu. Zaten epi topu hepsi 5 lira bile tutmadığından sorun etmiyor, onun için de alıyordum.
Orada kaldığımız 9 aylık süre içinde Erdinç o 100 dolara bir türlü kıyamadı. Bir ara Hacı sen bozamadın bu parayı dedim. Üstündeki Benjamin Franklin rahmetli dedeme çok benziyor ondan demişti.
Ben hastalanıp Türkiyeye döndüğümde o orada 6 ay daha çalıştı. Havaalanında vedalaştığımızda Hacı sen şu Sudan paralarını nasıl olsa Türkiyede harcayamayacaksın, onları ver de ben döndüğümde hesaplaşırız dedi. O paraları da verdik.
Özetin özeti şu; onlardan kalan bir hesabımız var ve bu nedenle yemeği ona ısmarlattım.
Tüm gece oturup beraber eski günleri, orada yaşadıklarımızı, kamplarda ilk günümüzde gördüklerimizi, dışarı çıktığımız ilk gün nasıl korktuğumuzu, orayı tekrar ne kadar çok özlediğimizi konuştuk.
İnsanın bir dostu ile konuşması gerçekten de iyi geliyormuş.
Demek ki neymiş; önerilenleri yaparsak depresyondan çıkmaya faydası olabilir.
Ben denedim, onaylıyorum.