Sayfa Yükleniyor...
Bir genç kadının ölümünün ardından yazımdan sonra bir mektup aldım. Aslında ismimi yazmanızın bir sakıncası yok ama iki çocuğum var ve ilerde onlar benim yaşadıklarımı öğrensin istemiyorum. Adımı yazmanız zorunlu ise yazın ama değilse kararı size bırakıyorum diye başlıyordu.
Gazetelerin üçüncü sayfaları her gün birbirine benzer haberlerle dolu. Saçma sapan sebeplerden çıkan kavgalar, cinayetler, taciz ve tecavüz haberlerinin yanında her gün ortalama 1 kadının ölüm haberi var. Bunu ben söylemiyorum, devletin istatistikleri 2016 yılında ilk 3 ayda 94 kadının öldürüldüğünü söylüyor. Belki de böyle bir habere konu olmaktan son anda kurtulmuş bir kadının hikayesi
İzmirin kenar semtlerinden birinde büyüdüm. Liseden sonra okuyamadım (Zaten bizimkilerin de okumam konusunda ısrar ettiklerini söyleyemem) Güzel bir kızdım. Çevrenin dikkatini çekiyordum. Okul bittikten sonra da görücüler gelmeye başladı. Evlenmek istemiyordum, çalışıp kendi hayatımı kazanmak, eşimle eşit koşullarda yaşamak istiyordum. Ama ailem değil çalışmama, neredeyse nefes almama izin vermiyordu. Düşündüğünüz gibi Doğulu falan değilim, biz göçmeniz.
18 yaşındaydım. O yaşları bilirsiniz. Kanınız kaynar, arkadaşlarınızla buluşup görüşmek, dışarılarda gezip eğlenmek istersiniz. Ama benim için mümkün değildi. Evliliği adeta bu baskıdan kurtuluş olarak gördüm. Beni isteyenlerden biri ile görüştük. Son derece normal ve nazik biriydi. Evlendik. Babam Biz de kızlar ya gelinlikle ya da kefenle bu evden çıkar dedi beni adama verirken.
Evliliğimizin 20. günü ilk dayağımı yedim. Bir hafta sonu eşim uyurken ona sürpriz yapmak istemiş, fırına gidip sıcak simit almıştım. Sen kiminle buluştun? diye başlayan sorusu, yüzümde patlayan iki tokat ile sorguya dönmüştü. O anda anladım ki yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştum.
Sonradan öğrendim ki eşimin annesi yıllardır şizofreni tedavisi alıyormuş ve bunu bizden gizlemişler. Şizofren annenin büyüttüğü çocuk ne kadar normal olabilirdi? Onlar istemeye geldiğinde Tam teşekküllü bir hastaneden sağlık raporu alıp gelin diye düşünmemiştik tabi ki.
Eşim işi gereği ayın yarısında seyahat eden biriydi. O gittiğinde sık sık kontrol ettiği için dışarı çıkamıyordum ama en azından kafam rahattı. Ama bir süre sonra Artık ailemle yaşayacağız deyip eşyalarımızla beraber ailesinin yanına taşındık. Annesi hastaydı. Hiçbir eşyamı yerleştiremedim. Yıllarca bavullarda yaşadık adeta. Her gün çamaşır, bulaşık ve ev temizliği yapıyordum.
Arkamda ailemin desteği yoktu ve eşim de bunu bildiği için bana eziyet etmeye devam ediyordu. Evlenir evlenmez hamile kalmıştım ve daha evliliğimin ilk yılında çocuğum oldu. Oğlum beni dünyaya bağlayan tek şeydi. Artık hayatımı ona adamıştım. Eşimin huyunu da öğrendiğim için hapis hayatını da artık pek umursamıyordum.
Annesi ve eşimin baskısından, stresten ve sıkıntıdan adet düzemin bile değişmişti. Bir ara adet görmedim. Meğer tekrar hamile kalmışım. Bir kadın doğum uzmanına bebeği alması için yalvardım. Kızımın alacak nefesi, yiyecek ekmeği varmış demek ki. Ben alamam dedi o gün göründüğüm doktor. Tekrar doktora gidemediğim içinde kızımı da doğurdum.
Hikayesini yazdığımız rahmetli kadın gibi intihar etmeyi hiç düşünmedim. Ama eşimi öldürmeyi pek çok kez düşündüm. Kaç defa mutfağa gidip bıçak aldığımı, onun başına gelip boğazına sağlamayı ve ondan kurtulmayı istedim. Ama çocuklarım ortada, annesiz babasız kalır diye vazgeçtim hep.
Hakkını yemeyeyim eşim çocuklara karşı son derece iyiydi. Ama o iyi adam bana karşı neden değişiyordu bir türlü anlayamıyordum. Beraber dışarı çıktığımızda daha önceden okulda, mahallede tanıdığım herhangi biri selam verdiğinde Bu kim? Sen bununla bir ilişki yaşadın mı? Neden sana selam verdi? Neden öyle baktı? diye sürekli sorular soruyor eve geldiğimizde de dövüyordu.
Umarım sizi sıkmıyorumdur diye devam etmiş
Devamı yarına ..