Sayfa Yükleniyor...
Hocam ne yazıyorsunuz?diye sordu genç satıcı
Köşe yazısı yazıyorum dedim
Meraklandı. Karşımdaki sandalyede önü ilikli olarak saygılı bir şekilde oturuyordu. Masamın kenarında yan duran bilgisayarıma doğru eğildi. Ekrana bakarak konuyu görmek istedi.
Sayfanın boş olduğunu görünce Daha başlamamışsınız sanırım dedi
Başlayacağım ama nasıl başlayacağımı bilmiyorum dedim
Ne yazmayı planlıyorsunuz? diye sordu
Ne olacak bu memleketin hali diye cevap verdim.
Belki benim gibi pek çok kişinin bulamadığı cevabı söylerde bu sorunda çözülmüş, kafam rahat eder umudu ile gözüne baktım.
Telaşlanır gibi oldu. Bacak bacak üstüne attı, sonra vazgeçti.
Sanki kum döküyor da ağrıdan kıvranıyor gibi oldu yüzü.
Bir şeyler söylemek istiyor ama söyleyemiyordu.
Ona bakınca aklıma Tıp Fakültesi ve Sebahattin diye bir arkadaşım geldi. Şöyle ki; ne yazık ki staj grubumuzda okul birincisi bir kız vardı. Ne yazık ki dedim çünkü okul birincisi bizim grupta diye duyan tüm hocalarımız bizim gruba bilenir Demek birinci burada ha. Görürsünüz şimdi. Bakalım benim sorulardan geçebilecek misiniz diye en kıyıda köşede kalmış şeyleri hazırlayıp gelirlerdi.
Bazen 4 bazen 6lı bazen de 10 kişi yan yana dizilir sıra ile hocalarımızın sorduğu soruları cevaplandırmaya çalışırdık.
Bizden önceki gruplara misalen sıklıkla idrar yolu iltihabı yapan bakterinin adı nedir gibi bir çok öğrencinin rahatlıkla cevaplandıracağı sorular sorulurken, bize gelince Sıklıkla idrar yolu iltihabı yapan bakteri diye soru başlar, biz ne olacak ki basit bu diye düşünürken o bakteri var ya o bakteri, onu keşfeden adamın annesinin kızlık soyadı nedir? tarzında devamı gelirdi.
Bugün bile bana sorulduğunda ulan neydi annemin kızlık soyadı? diye bir an duraksarım. Yani o tarz zor sorular bizim gruba hazırlanırdı.
Tabi okul birincisi bu. Kolay kolay soru sektirmezdi. Hemen hocam annesinin kızlık soyadı Lafonten, babası da Henry Ford derdi. Daha da sinirlenen hocalarımız bu sefer çok çok köşede, küçük yazılarla yazılmış, hiç birimizin dikkatini çekmeyen şeyler sorarlardı. Okul birincisi cevap veremediğinde de hemen ardından gelen kişiye yavrum sen söyle bakalım diye sorulurdu. Okulun en şanssız kişisi olan Sebahattin isimli, kısa boylu, kıvırcık saçlı, gözlüklü sempatik çocuk kızarır, bozarır, güya cevabı biliyor da şimdi aklına gelecek gibi kıvranırdı. Sonuçta birinciden seken bir soruyu Sebahattinin bilmesi pek de olası değildi.
Cevap alamayan Hocamız da ellerini ensesine atıp koltuğuna yaslanarak ohh nasıl geçirdim size diye yüzümüze bakar gülümserdi.
Abi ben bu fakültenin en şanssız kişisiyim ya. Birinciden seken tüm sorular bana geliyor diyen zavallı Sebahattin, bütünleme, alttan alma, üstten alma derken zar zor fakülteyi bitirdi.
Bana Sebahattini hatırlatan genç satıcıya Çok zor mu soru sordum dedim.
Zor soru olduğunu biliyorum tabi ki. Ama cevabını bilmiyorsa da en azından hocam valla bilmiyorum der geçerdi. Bu derece kıvranmasına gerek yoktu ki.
Hocam aslında bir şeyler söylerim ama bize siyaset yapmak yasak dedi.
Söyle diye ısrar ettiysem de cevap vermedi.
Neden size siyaset yasak dedim.
Hocam ola ki farklı görüşte olursak siz bana ön yargı ile yaklaşırsınız dedi
Oda doğru dedim. Ve anlat bakalım diye söz verdim. O giderken Acaba bize siyaset yasak deyip ülke böyle iken hiçbir şey olmamış gibi yediğim, içtiğim, komik anılarımdan mı bahsetsem? diye düşündüm.
Acaba?