Sayfa Yükleniyor...
İşyerime gitmeden önce, yolumun üstündeki küçük bir parka bakan pastanede oturup bir çay söyledim. Oturduğum yer pastanenin parka bakan yamacında, zemine göre bir metre daha aşağıda kalıyordu.
Oturduğum masa, sabahtan beri esen rüzgârın hemen kenardaki yoldan getirdiği tozlarla kaplanmıştı.
Sanırım masayı silmemiz gerekecek deyip pastanedeki genç çocuğa seslendim. Sarı bir bezi bana uzatırken içerdeki masada oturan bir diğer müşteri ile gülerek bir şeyler konuşuyordu. İçerden dolaşarak ön kapıdan, benim oturduğum yere gelip masayı temizlemektense yukarıdan bana bezi bana uzatmak daha kolayına gelmişti.
Bu sabah hiçbir şeyin beni sinirlendirmesine izin vermeyecektim.
Bu semt de müşteriye nasıl davranılması gerektiği konusunda derslerin verilebileceği bir yer değildi. Hem eski bir garson olarak bir masayı temizlemek benim için ne kadar zor olabilirdi ki?
Bezi alıp masayı, sandalyeyi sildim.
Bezi ona geri verirken elindeki çayı aldım. Bir değiş tokuş yaşamıştık.
Yüzümü parka dönerek oturdum. Lakayıt, genç garsonu daha fazla görmek istemiyordum.
Meydanın sol tarafında, yolun kenarındaki boşluğa park ederek müşteri bekleyen birkaç yük kamyonetinin şoförleri düşünceli bir şekilde çaylarını yudumluyorlar. Yeşil gözlü, beyaz sakallı, kırklı yaşların ortasındaki şoför önüne gelen yavru köpeğin kafasını okşuyordu. Yandaki arkadaşı Bırak şu iti, alıştırma diye çıkıştığında sert bir şekilde ona dönüp Sana ne zararı var ki dedi. Yeşil gözlerinde şimşekler çakmıştı. Senin için söyledim. Hastalık falan kaparsın dedi diğeri. İnsanlarda daha çok hastalık var dedi yeşil gözlü, köpeğin başını okşarken.
Bir ara köpek kulaklarını dikerek parka baktı. Bir şey duyuyormuş gibiydi. Köpeğin baktığı tarafta, uzak bir köşede, bir bankın üstünde yatan birinin başında yaşlı bir kadın yüksek sesle bir şeyler söylüyordu. Bankta yatan adam hızlıca toparlanıp yattığı yerden kalktı. Yüzünü, gözünü ovarken kadının önünden yürüyüp yandaki sokağa doğru girdi. Kadın arkasından söylene söylene bizim tarafa doğru geldi.
Ne oldu, niye kızıyorsun Zeynep teyze? dedi Yeşil gözlü.
Her gün her gün buraya gelip içip içip sızıyor dedi sinirle.
Yeşil gözlü Kendinden başka kimseye yok ki zararı be anacığım. Niye sinirini bozuyorsun? dedi biraz da yalvarır gibi bir sesle.
Başka bir yere gitsin. Hep aynı yerde! dedi kadın sesini yükselterek.
Adam diyecek bir şey bulamadı. Kadın Meyhane mi burası, gitsin başka yerde içsin diye söylene söylene uzaklaşırken adamla göz göze geldik.
Köpekler bile bir arada yaşıyorlar. Niye insanlar böyle be ağabey? dedi.
Verecek bir cevabım yoktu.
Bu sabah hiçbir şeyin beni sinirlendirmesine izin vermeyecektim güya. Ama gördüklerimden sonra sinirlenmemek mümkün değildi. Zaten lâkayt genç garson keyfimi kaçırmış, teyze de üstüne tuz biber ekmişti.
Bizim hesap ne tuttu genç? diye seslendim.
Bir lira ağabey dedi.
Bir lirayı çıkartıp masaya koyarken Masaya bırakıyorum dedim.
Belki masayı temizlemek, çayı vermek için inmemişti ama parayı orada bırakamazdı. İntikamımı almış gibi biraz rahatlamış bir şekilde işyerime doğru yürüdüm.