Sayfa Yükleniyor...
Sabah telefonun alarmı ile uyandım. Gözlerim yarı açık, yarı kapalı şekilde ışığın geldiği tarafa doğru elimi uzattım. Telefonu elime alıp durdur yazan yere bastım. Çelik kasalı telefon buz gibi olmuş, hemen kenara bıraktım.
Kendime gelmek için kafamı yorgandan dışarı çıkarıp biraz doğruldum. Etraf çok karanlıktı. Acaba alarm yanlış çalmış olabilir mi? diye düşündüm. Önceki yıllarda kış saati uygulaması başlayıp da saatler değiştirildiğinde Saatler değiştirilmese ne olur acaba? diye düşündüğümü hatta akşamları hava erken karardığında Saatleri neden değiştirdik ki? Akşam daha çok elektrik gidiyor dediğim aklıma geldi. Şimdi şu karanlıkta işe git de aklın başına gelsin diye kendime kızdım.
Sıcak yataktan kalkmak zor geliyordu. Birden yatakta geçirdiğim her dakikanın trafikte çok daha fazla beklemek anlamına geldiği aklıma geldi. Atalar boşuna Erken kalkan yol alır dememişlerdi. Demek ta o dönemlerden İzmirde de bir gün trafik olabileceğini düşünmüşlerdi. Oysa her geçen gün daha da sıkışan trafiğe hiçbir önlem almayan yetkililere kızdım.
Yataktan fırladım, çoraplarımı giydin, lavabonun önünde aynada kendime baktım. Yeni saç yakıştı hem daha kolay şekil alıyor diye düşündüm. Neden bunu daha önce önermedi? diye berberime kızdım.
Buzdolabından yeşilliklerimi çıkartıp yıkadım. Üzerlerine tuz ve limon ekledim. Roka, maydanoz, tere otu ve evde yapılmış yeşil zeytinim olmadan kahvaltı yapmam ben. Güne nasıl başlarsan öyle gider diye inanıyor ve bu nedenle kahvaltıya ayrı bir özen gösteriyorum. Ben yeşillikleri yıkarken yemeğimiz nerede kaldı? diye kapıya vurup duran sabırsız kedilere kızdım.
Yola çıkmadan radyoyu açtım. Kanallarda rastgele dolaşırken İbrahim Tatlısesin Tek tek parçasına denk geldim. Dostlarının kapısını tek tek çaldığını, onların gerçek yüzlerini tek tek tanıdığını söylüyordu. İyi gün dostlarıymış diye onun dostlarına kızdım. Neyse ki tek tek kapılarını dolaşıp gerçek yüzlerini tanıyacağım fazla dostum yoktu. Bir an şanslı olduğumu düşündüm sonra kız arkadaşının evine yerleşip beni yalnız bırakan tek Dostum Erdinçe kızdım.
O parça bittikten sonra büyük bir enerji ve kahkaha ile Günaydınnn dedi bir sunucu Sabah sabah böyle enerjiyi nerden buluyor? Kesin rol yapıyor diye düşündüm. Sunucuya kızdım.
Mehmet Ekici Fenerbahçeden beş yılda maaş ve primler hariç 50 milyon lira alacak dedi başka kanalda biri. İlgimi çekti. Durdum. Trabzonsporlu futbolcunun Fenerbahçeye transferinden söz ediliyordu. Aslında o kadar da yüksek bir para değil dedi aynı kişi. 50 milyon lira, beş yıl için, maaş ve primler hariç, yüksek bir para değil kelimeleri kafamda dönüp durdu. 750 milyar lira borcumuz var, devlet vergi borcumuzu silsin deyip hala paraları çarçur eden yöneticilere kızdım. Sonra bir ara bir Futbol takımını tuttuğum için, bazen maçlara gidip forma ya da başka bir ürün aldığım için kendime kızdım.
Camı açıp içime temiz havayı içime çektim. Soğuk hava ve içindeki bol oksijen işe yaradı, sakinleştim. Yolun kenarında sarı parkasının arkasında Konak Belediyesi yazan bir işçi yola atılmış çöpleri temizliyordu. Sabırla yere yapışan izmaritleri, peçeteleri, gazeteleri kovasına dolduruyordu. Bu adam 5 yıl için maaş ve primler dahil kaç lira alacak acaba? diye düşündüm. İnsanlar arasında bunca farka yol açan sisteme ve yola o çöpleri atan kişilere kızdım.
İştahım kaçtı. O gün yemeyi planladığım boyoz ve yumurtayı artık canım çekmiyordu. Hem zaten boyoz hep bana onu hatırlatıyordu. Hem para cepte kaldı hem de biraz kilo veririm diye sevindim. Sonra beni boyoz parası hesabı yapmak zorunda bırakan sisteme kızacak gibi oldum. En azından maaşını alıyorsun şu dönemde. Aman dikkat diyorum diyen iç sesi dinledim, kızmadım.