2

Bunlar Size de Tanıdık Geliyor mu?


  • Oluşturulma Tarihi : 29.09.2016 06:20
  • Güncelleme Tarihi :

Kapı çaldı.

Sağ yanımdaki duvara monte edilmiş kumandanın açma düğmesine bastım. Kapı açıldı.

İçeriye gözlüklü, saçlarının önü dökülmüş, haki bir gömlek ve kahverengi yıpranmış bir pantolon giyen, 60-70 yaşlarında bir hasta girdi.

Muayene fişini masama koyarak gösterdiğim yere oturdu.

‘Merhaba doktor. Nasılsınız?’ diye sordu.

Hastaların bizim hal ve hatırımızı sorması pek de rastlanılan bir durum değildir.  Bilgisayarda hastanın bilgilerini kaydedeceğim sayfadan başımı hastaya çevirerek döndüm ‘İyiyim teşekkür ederim, siz nasılsınız?’ dedim gülümseyerek.

‘Benim biraz şikayetlerim var. Onun için sizi rahatsız ettim’ dedi.

‘Estağfirullah. Buyurun ne şikayetiniz var?’ dedim.

‘Esasen ben bu konuda Suriye’deyken doktora çıkmış ve tedavi almıştım. Ama buraya geldiğimden beri ilaçlarımı düzgün şekilde kullanamadım’ deyip hastalığından, ne zaman başladığından, şimdiye kadar yapılan işlem ve tedavilerden bahsetti.

Türkçeyi çok güzel ve akıcı kullanıyordu.

‘Kaç yıldır Türkiye’desiniz?’ diye sordum.

‘İki yıl oldu’ dedi.

‘Maşallah Türkçeyi çok güzel konuşuyorsunuz’ dedim.

‘Biz evde hep Türkçe ya da Kürtçe konuşurduk. Babam Kürt annem Türkmen’dir. Her iki dili de biliyorum’ dedi.

‘Ne güzel’ dedim.

‘Güzeldi evet. Ama hiçbir şey kalmadı artık o güzellikten. Ülkemiz, memleketimiz harap oldu’ dedi başını üzgün bir ifade ile sallarken.

‘Nerede yaşıyordunuz?’ dedim.

‘Halep’te’ dedi.

‘Şimdi orası kimin bölgesinde?’ dedim. Malum olduğu üzere Halep kentinin her bir tarafı farklı grupların kontrolünde.

‘Orada muhalifler var’ dedi.

‘Amca bir şeyi çok merak ediyorum. Bu olaylardan önce Suriye nasıldı?’ dedim.

‘67 yaşındayım, Sünni’yim. Bu güne kadar hiç bir zaman üstümüzde bir baskı olmadı. Suriye’de önceden herkes istediği gibi yaşıyordu. Gece saat kaç olursa olsun güvenli bir şekilde gezer, dolaşır, yer içerdik. Güçlü bir Suriye’yi istemeyen Yahudiler, Amerika, Suudi ve Katar gibi devletlerle beraber bizi Arap, Kürt, laik, dindar, Alevi, Sünni diye ayırıp birbirimize düşürdüler.

Biz 11 nüfustuk. Tek maaşla güzelce geçiniyorduk. Çatışmalar çıkınca önce erkek çocuklarım kaçtı. Çünkü muhalifler onları zorla asker yapmak istiyordu. Onlar Türkiye’ye geldiler. Ben ve kızlarım da iki yıl önce evimizi hiçbir şey alamadan bırakıp geldik. Zaten satsan da kimse almıyor ki. Türkiye sınırından Antep’e girdik. Oradan da otobüsle, daha önce gelen çocuklarımın yanına, İzmir’e geldik’ dedi.

‘Peki sen sınırdan nasıl girdin?’ diye merakla sordum.

‘O zaman sınır açıktı. Yürüyerek geçtik, girdik. Şimdi çok yüksek bir duvar yapmış Türkiye. Ama paran varsa onu da geçiyorsun’ dedi.

‘Nasıl geçiyorsun yüksek duvardan?’ dedim.

‘Kaçakçılar merdiven koyuyorlar. Para veriyorsun, oradan geçiyorsun’ dedi.

‘Vay be’ dedim kendi kendime. ‘Peki burada ne yapıyorsun? Nasıl geçiniyorsun?’ dedim.

‘Kızlar tekstilde, erkeklerden biri fırında, biri fabrikada, biri matbaa da çalışıyor, geçiniyoruz çok şükür. Allah Türkiye’den razı olsun’ dedi.

‘Peki barış olsa oraya dönecek misin?’

‘Orada barış olmayacak. En azından ben göremeyeceğim. Çocuklarımın döneceğini de sanmam’ dedi.

Hastayı tahlil ve tetkiklere gönderdikten sonra arkama yaslanıp düşündüm. “Bizi Arap, Kürt, laik, dindar, Alevi, Sünni diye böldüler” cümlesi kafamda dönüp durdu.

Size de tanıdık geldi mi?

Bunlar Size de Tanıdık Geliyor mu?
Dr. Deniz Arslan
Yazarımız Kim ?

Dr. Deniz Arslan