Sayfa Yükleniyor...
Yine yalnız bıraktın bizi
Bizde hatıraların dizi dizi
Ara sıra sesini duymak bile güzeldi
Zaten o avutuyordu bizi
Seni çok seviyoruz" diye yazacaklar mezar taşına.
"Seni seviyoruz" diyenler uzun zamandır buraya uğramamışlar gördüğüm kadarıyla. Kim bilir nerede, ne yapıyorlar. Ama kesin olan bir şey var ki sen artık akıllarında değilsin! Çünkü mezarında tek bir yeşil ot bile yok.Çünkü kimse bir damla su dökmeye gelmemiş! Daha önceden, belki öldüğün ilk zamanlarda, daha henüz acıları tazeyken, ekilmiş bir iki parça çiçeğin kökü, şimdi kurumamak için direniyor o kadar!
Oysa sen kim bilir ne emeklerle, ne çabalarla onları büyüttün. Belki kaç kere "siz yiyin, ben tokum" deyip aç yattın onlar bir kaç lokma daha yiyebilsin diye. Yanından geçtiğin lokantada insanlar fırından yeni çıkmış, sıcak ekmeği tas kebabının suyuna batırıp yerken sen sadece yutkundun, bir kuru simitle geçiştirdin öğününü. Olsun. Karnın doydu ya.
Yahut kaç sene aynı elbiseyi giydin, eskittin, yamattın ama onlara hep yenilerini aldın.
Onları okutmak için gece gündüz, hatta hastayken bile çalıştın. Rapor alsan yevmiyenden keseceklerdi.
Para lazımdı oysa sana.
Başka ülke insanları gibi emekli olunca da rahat edemedin. Zaten emekli maaşı dediğin kaç liraydı ki. "Araba almam lazım", "Oğlanın, kızın okul taksiti için biraz destek ver", "Elini öpeyim harçlık ver" dediklerinde onları hiç boş göndermedin. Gerektiğinde yıllarca taksitlerini ödediğin kooperatif evini sattın ve onlara verdin. Çünkü babalık, çünkü annelik buydu.
En büyük duan "Elden ayaktan düşmeden" çekip gitmekti artık. Çok defalar bunun için tanrıyla anlaşma yapmaya çalıştın. Artık elin ayağın tutmaz da hastane ve doktor gerekince etrafında "anneciğim, babacığım" diyenleri görmez oldun. Herkesin o günlerde hep "mühim" bir işi oldu.
Neyse ki kimseyi çok da üzmeden, yormadan artık rahat rahat dinlenebileceğin mekâna çekildin. Mezar taşına bir mani ve "seni seviyoruz" deyip kayboldular. Sen sıranı savdın artık Şakir Bey, Murtaza Bey, Hacer Hanım, Nahide Hanım ....
Bucadaki devasa mezar şehir sizler gibi binlerle dolu. "Teyze; biz eniştemi buraya gömdüğümüzde burası bomboştu" diyor yandaki mezara gelen, saçları topuz yapmış, cak cak sakız çiğneyen küpeli oğlan. Eniştesinin mezarına bakarken farkında olmadan bir başka mezara basıyor. Ayak bileğini saran o daracık pantolona nasıl girdi acaba? Peki bir gün o bastığı daracık yere gireceğini hiç düşündü mü? Hiç sanmıyorum!
Hangimiz düşündük ki? Ya da hangimiz düşünüyoruz?