2

DARFUR VE ANKARA


  • Oluşturulma Tarihi : 13.10.2015 06:58
  • Güncelleme Tarihi :

Ülkenin gündemine yetişmek mümkün değil. Mardin Savur’dan çıkarak ‘Akıllılık’ edip Amerika’ya kaçan ve orada Nobel ödülü alan Aziz Sancar ile ilgili birkaç yazı yazmıştım. Dün yayınlanan ‘Nobel ve Düzen’  yazımızda ülkemizden de Nobel ödülü alabilecek çalışmacıların çıkması için çözüm önerilerimizi sıralamıştık.

Bu gün de ‘Nobel ödülünün gerçek Hikayesi’sini yazmış               Nobel komitesinin nasıl olurda Mardin Savurlu bir Türk’e Nobel ödülü verdiğini, olayların perde arkasını yazmıştım.

Güya bugün yayınlanacaktı.

Heyhat ne mümkün.

Yine birileri bizden önce davrandı. ‘Gündem öyle olmaz böyle olur’ deyip Ankara’ya ‘Barış’ için mitinge giden insanların arasına dalan 2 ’canlı ama kansız’ ‘insan görünümlü hayvan’ kendileri ile beraber 100’ün üstünde insanı öldürdüler.

‘Neden hep sol görüşlü insanların yaptığı mitinglerde bombalar patlıyor?’ ile ilgili komplo teorilerini bir yana bırakıyorum. Çünkü bununla ilgili o kadar çok insandan o kadar çok saçma görüşler dinledim ki iki can düşman ‘PKK ve İŞİD işbirliği yapmış olabilir’ diyenler bile var. Bir hafta kadar önce bu mitingin duyurularını sosyal paylaşım sitelerinde gördüğümde aklıma ‘yine bir bomba patlayabilir’ diye gelmişti.‘Benim aklıma gelen bir şey neden başkalarının da aklına gelmiyor?’ diye de düşünmüyor değilim.

İnsanın içinden değil bir şey yazmak hiçbir şey yapmak gelmiyor.

Niye? Neden? Oluyor?

Ne zaman normal bir yaşam sürmeye başlayacağız.

Terörün amacı insanları birbirine düşürmek, kaygıya ve umutsuzluğa sürüklemek bunu biliyorum. Şahsen şu anda bunu da bir derece başardıklarını görüyorum.  Ama acaba haziran ayından sonra bir iktidar kurulmuş olsaydı durum aynı olur muydu? Bu kadar başıboşluk olur muydu? Sevgili siyasilerimiz bu konu da üzerlerine düşen sorumluluğu yapmadıklarının farkındalar mı?

Ya da acaba işinin ehli insanlar sorumlu mevkilerde olmuş olsaydı acaba bu bombalar patlamadan yakalanabilir miydi? Hemen birileri atlayıp ‘Valla doğru söylüyor falanca parti iktidar olsa bunlar olmazdı, falanca kişi bakan olsa bunlar olmazdı’ demesin. Bunun parti ya da bakanla bir ilgisi yok. Her partinin her dönemde yaptığı gibi atamalar sürekli eş, dost ve ‘bizim tarikattan, ‘bizden biri’, ‘falancanın yakını’ gibi kriterler ile yapıldığından hiçbir iş doğru düzgün yürümüyor.

Bunu ‘işkembeden sallayarak’ söylemiyorum. Bakın size net bir örnek vereyim. Sudan Nyala Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne açılıştan sonra giden ilk doktorlardan biriyim. O hastane Türkiye Cumhuriyetinin 37 milyon doları ile açılmış, her sene oraya 5,5 milyon dolar para gönderilen bir hastane. O hastane yaklaşık 2 yıldır açık ve bu iki yılda değişen yönetici ve başhekim sayısı 10 (yazı ile 10). İyi bir yönetim ile Orta Afrika’nın yıldızı olabilecek, Türkiye’ye o bölgede haklı bir ün kazandırabilecek bir hastane deneme tahtasına dönmüş durumda. Çalışmalar da bizim bıraktığımız dönemin çok çok altında ne yazık ki.

Peki, bunun sebebi ne? Hayatında hiç Sudan’a gitmemiş, Darfur’u görmemiş, belki de siyahi renkteki bir insanı ilk defa gören birini, sırf ‘bu iyi çocuktur, sözümüzden çıkmaz, bizim tarikattan, namaz kılıyor, terbiyeli, ya da falanca bakanın yakını’ gibi kriterler ile keyfi atamalar yapılırsa hastane kapanmaz ama hiçbir amaca hizmet etmeden de öylece kalır.

Orada 2 yıldır çalışan insanları ‘bunlar bizim siyasi görüşümüzde değil ya da bunlar bizim dediğimizi yapmaz’ diye yönetici yapmazsan hastane de batar, Ankara’da bomba da patlar.

Söylenecek çok şey var.

Ama bu kadar yeter.

Deveye sormuşlar ‘niye boynun eğri?’ diye ‘Nerem doğru ki?’ demiş. 

DARFUR VE ANKARA
Dr. Deniz Arslan
Yazarımız Kim ?

Dr. Deniz Arslan