Sayfa Yükleniyor...
Otelin havuz kenarında şezlonga uzanmış kitabımı okuyorum. İşimden ya da özel hayatımdan kaynaklanan ufak tefek sorunlar aklıma bile gelmiyor. Dinlenmek gerçekten de iyi geldi.
Havuz kenarındaki masalarda yemekten sonra oturan insanları izliyorum. Onları izlerken, nasıl biri oldukları, nasıl bir hayat yaşadıkları ile ilgili bir şeyler kuruyorum kafamda. Masada uzun boylu yapılı bir adam, karşısındaki 7-8 yaşlarında bir kız çocuğuna kızıyor, bebek arabasındaki küçük çocuğa bir şeyler yedirmeye çalışırken araya giren kadın da bu fırçadan payına düşeni alıyor.
Adam çok mutsuz diye karar verdim. Öyle ya bir karşı masada oturan bakımlı, uzun boylu, moda deyim ile kusursuz bir fiziğe sahip Rus kadını gören bir yanındaki hafif kilolu muhtemelen çocuklara bakmaktan saçı başı karışmış, doğum sonrası veremediği kiloları nedeniyle etek mayo giyen kadın kadına bakan adamın nasıl bir psikolojide olacağını tahmin etmek benim için zor olmamıştı.
Bir süre sonra adam havuza girip yanıma kadar yüzdü. Sırtını havuz kenarına dayadı, kafasını geriye attı. Göz göze gelince selamlaştık. Selamlaşmadan cesaret almış olacak ki Bu çocuklar beni öldürecek dedi bana. Havuz kenarında güneşlenip dinlenmek varken bir çocuk sohbetine girmeyi istemiyordum. Ancak adam bir cümle kurmuş ve Neden? diye sormamı bekliyor gibi gözlerime bakıyordu. Belli ki konuşmaya ihtiyacı vardı. Bu tür sohbetler konusunda hiç de iyi anılarım yoktur. Üniversite okurken İzmir-Bursa arasında yaptığım yolculuklardan bazılarında yanıma düşenlerin bu sohbet taleplerine verdiğim olumlu yanıtlardan bazıları gözümün önüne geldi. Bir imam beş saat boyunca hiç susmadan bana dinden bahsetmişti. Oysa ben sadece onun Öğlen, namaz saatinde mola verecekler mi? sorusuna Bilmiyorum diye cevap verme gafletinde bulunmuş, cevabımdan benim din-diyanet ile alakalı biri olmadığım sonucunu çıkarmış, birine doğru yolu gösterme konusunda bir görevi olduğu kanaatiyle yol boyunca konuşmuştu.
Neden? diye gözüme bakıp cevap bekleyen adama ortayı yaptım.
Bir şey yiyip içmiyorlar, sürekli mızmızlanıyorlar deyip sohbete başladı. Sohbet demek pek doğru bir tanımlama sayılmaz. O konuştu, ben dinledim. Ispartadan geldiğini, ticaretle uğraştığını, daha önce biri Almanyada olmak üzere dört evlilik yaptığını, masada beraber oturduğu kadının son eşi olduğunu, bir arka masada üçüncü eşinin annesi ve oğlu ile beraber oturduğunu söyledi.
O ana kadar sadece prosedür icabı dinleyip, Hımm, hı hı diyen ben birden Hem eski eşinle hem de yeni eşinle mi tatil yapıyorsun? diye şaşırarak sordum. Üçüncü eşimden bir oğlum var ve onları tatile götürmem lazım. Şimdiki hanım da beni onlarla yalnız göndermek istemiyor. Bende eski kayınvalidemle beraber hepsini getirdim dedi.
Anlaşıyorlar mı? dedim.
Anlaşacaklar, başka şansları var mı? Sonuçta ondan da çocuğum var, bundan da. Kendimi ikiye bölemem ya dedi.
Biz bunları konuşurken son eşi bebek arabasındaki çocuğu üçüncü eşin kucağına verdi ve havuza, adamın yanına geldi.
İstersen hanıma soralım. İkiniz anlaşıyor musunuz? diye masada kalan eski eşi gösterdi.
Neden anlaşmayalım. Sonuçta eski eşi o dedi.
Eski eşime de, her türlü ihtiyacını karşılıyorum, hayatına da karışmıyorum diye ekledi adam.
Biraz daha konuşup masalarına döndüler.
İki kadının birbirlerine olan davranışlarını izledim. Yakın iki arkadaş gibi sohbet ediyor, beraber kaydıraklardan kayıyor, şakalaşıyor, gülüşüyor ve beraber eğleniyorlardı.
İlginç geldi bana.
Eski ve yeni eşle beraber tatil
Mümkün mü?