2

Evladının Kokusunu Nerede Ararsın?


  • Oluşturulma Tarihi : 21.12.2016 10:59
  • Güncelleme Tarihi :

‘Dünyanın en güzel kokusu nedir?’ diye sorsam size. Sadece anne baba olanlar ilk anda doğru cevabı verir. Gerisi biraz parfümlerin, biraz çiçeklerin biraz da başka şeylerin etrafında dolaşır önce… Özellikle anneler bilir çocuğunun kokusunu. Öyle ya keçi ve koyunlar böyle bulurlar birbirine benzer binlerce yavrunun ortasında kendi yavrusunu. Unutmazlar anneler bir ömür o kokuyu. Bir anne gördüm ben dün bir resimde. Bir çift biraz eskimiş bot var elinde. Sarılıp kokluyor, birileri almak istiyor, o sımsıkı tutuyor onları elinde. ‘Bırakın almayın, onlar yavrumun botları, bir tek orada kaldı kokusu’ diye bağırıyor çevresine.

Bir an önce kendinizi koyun o annenin yerine. 9 ay taşıyorsunuz evvela içinizde. Sonra bin bir acı acı sonunda onu alıyorsunuz elinize. Yemeyip yediriyor, giymeyip giydiriyorsunuz, hiçbir şeyi eksik olmasın, boynu bükülmesin çevresinde diye. Hasta düşüyor, ateşlenip titriyor o. Siz başında kalıyorsunuz gecenin birinde, ikisinde, beşinde… Canınızdan öte koruyorsunuz. ‘Ya o, ya canın’ dese biri size, ‘Benimkini alın o yaşasın’ dersiniz, bir saniye düşünmeden bile.

Zaman hızlı geçiyor. Farkında değiliz ki hayat hengamesi içinde. ‘Ne zaman oğlanı everiyorsun?’ diye soruyorlar komşular size. ‘Aaaa durun, daha ne acelesi var ki. Hem o daha çocuk be’ diyorsunuz. Kaç yaşına gelirse gelsin o hala çocuktur ki sizin gözünüzde. ‘Ayol yaşıtlarının çocuğu oldu sen hala emzir onu, hatta ‘bebe’ diye ninni söyle’ derler. Desinler ne var ki? Keşke hiç büyümese, hep koynunda yatırıp koklasan, ömrün onunla böyle geçse…

‘Ana, komşunun kızı Hatçe çok güzel be. Bubama konuyu açıversen hele’ dediğinde, ‘Daha askerliğin var. Sen hayırlısı ile bitirip gel de’ dersiniz. Ama bir taraftan da sanki kızgınlıkla, kıskançlıkla bakarsın komşu kızı Hatice’ye. ‘Oğlumu alıp götürcek’ diye. ‘Kız bunlar ne zaman büyüdü böyle? Benim oğlan senin kıza tutulmuş, şunları bir baş göz etsek? Ne dirsiniz?’ diye sorarsın Hatice’nin annesine. ‘Hele sizinki bir askere gitsin, gelsin de bagarız’ der anne. ‘Kız evi naz evi’ diye boşuna dememişler büyüklerde.

Artık o gün gelmiştir. Arkadaşları süslü arabalarla, davullarla, zurnalarla almaya gelir. ‘Ana ben gidiyom, hakkını helal et’ der, elini öpmeye eğilir. Tutmaya çalıştığın yaşları tutamazsın, gürül gürül, çeşme gibi, sel gibi akar gelir. ‘Oğlumm’ der sarılırsın, öpersin, öpersin öpersin. Elinde olsa bırakmazsın ki. Hem o daha çok küçük, senin gözünde kundaktaki bebektir. Babası ‘Hanım bırak artık geç kalacak, otobüsü kaçıracak’ diye seslenir. Zaten o hep katı yüreklidir. Ne anlar ki, ne bilir annenin yüreğindeki nasıl bir sevgidir. ‘Soğuktur oralar, sakın çift çorap giymeyi unutma, Yimeklerini muntazam yi, yanına azık da al dağa çıktın mı. Sıkı giyin hasta olma, sık sık bize telefon etmeyi unutma hemi’ diye tembihlenir.

O arkasını dönüp gittiğinde her an, her saat, her dakika, her namazda, her lahzada Allah’a dua edersin. ‘Allah’ım koru, kolla yavrumu ve arkadaşlarını, kazadan beladan uzak olsun, sağlıkla sıhhatle bize dönsün’ dersin. Zaman kötüdür, ortalık yine karışmıştır ‘Allah aramıza nifak sokanların bilasını virsin, amaçlarına eremesinler’ der, ‘Bela okudum tövbe estafirullah, tövbe’ diye defalarca tekrar edersin. O bir yandan, sen bir yandan günleri sayar, o ‘şafak 30’ derken, sen ‘bir ay kaldı’ diye sevinirsin.

‘Kayseri’de bomba patladı. 13 şehit’ diye haber geldiğinde ‘İnşallah o iyidir’ diye komşuya koşar ‘Bey evde değil, oğlumun numarası bu, bunu bana çeviriver kuzum’ diye telaşla kağıdı verirsin Hatice’ye. ‘Şu an ulaşılamıyor, belki bugün izinli değildir, görevdedir, telefonu açmamıştır’ der korkusunu belli etmeden Hatice. Meğer kötü haber çoktan babaya ulaşmış, Baba yola çıkmıştır bile Kayseri’ye. Ağlarsın, çırpınırsın, saçlarını yolarsın ama nafile. Giden dönmez ki geriye. Kınalı kuzun, gittiği gibi, al bayrak sarılmış bir tabutun içinde omuzlarda döner evine. ‘Açın, son bir kez sarılayım, kokusunu alayım’ diye ne kadar feryat edip ‘Sen gitme yavrum ben gideyim yerine’ desen bile, giden çoktan misafir olmuştur peygambere.

Eşyaları getirirler bir poşette. İki boynu bükük bot durur öyle hüzünle. Onlar ona yoldaşlık etti, onlarla çıktı gezdi görevde ve izinde. Onlara sarılır, kokusunu almaya çalışırsın çaresizce… Bir ömür saklarsın onları çünkü bir tek onlar kalmıştır geride… 

Evladının Kokusunu Nerede Ararsın?
Dr. Deniz Arslan
Yazarımız Kim ?

Dr. Deniz Arslan