Sayfa Yükleniyor...
Yaklaşık dokuz yıl önce hastanemizin o zamanki başhekimi Bu adamlar çok fazla çalışıyorlar, iyi de çalışıyorlar, biraz deşarj olsunlar diye hastanemizde bir binanın altına küçük bir spor salonu açtı. Boş bir kenara da iki tane masa tenisi masası koydu.
İşleyen demir parıldar, vücudunuza ne verirseniz onu alırsınız. Üç şeyi unutmayın; Spor yapın, az yiyin, çok su için derdi 65 yaşına gelmiş olmasına rağmen hala dipçik gibi duran bir hocamız. O sözleri hiç aklımdan çıkmadı. Biz de Madem hastanede salon açıldı, fırsat ayağımıza geldi, değerlendirelim diyerek, mesaiden sonra eşofmanlarımızı giyerek spor salonuna gidiyorduk. Spordan önce ve veya sonra da masa tenisi ile haşır neşir olduk. Zaman geçtikçe daha çok öğrendik ve çekişmeli maçlar olmaya başladı.
Yine bir gün bir doktor arkadaşımla maç yapıyoruz. Spor salonunun olduğu binanın hemen girişindeki seminer salonunda Hastaların saldırılarından korunma yöntemleri gibi bir konuda sunum yapılıyor. Hastalar son yıllarda siyasilerden de destek alarak hastaneye tedaviye değil de personeli dövmeye geliyor olduğundan, mesai saati çoktan bitmiş olmasına rağmen, herkes başına gelen bir olayı anlattığından mı bilemiyorum toplantı uzamıştı.
Toplantı bitiminde, eve gitmeden önce bir aynaya bakıp saçını başını düzeltmek isteyen birkaç kişi bizim oynadığımız taraftan geçerek lavaboya gittiler. Birden Ayy şuraya bakın diye bir ses duyduk. Hastanede çalışanlardan, başhekim asistanı Asiye Hanım bir yeri gösteriyordu. Ne oldu? diye merakla o tarafa gittik. Ay bakın kuş buraya yumurtlamış diye patlak olduğu için kenara attığımız topu gösteriyordu.
Ne olduğunu tahmin edersiniz.
Kahkahalarla, karnımıza ağrılar girinceye kadar güldük. Maça devam edemedik.
Asiye Hanım Ne var niye gülüyorsunuz? diye bir bana bir diğer arkadaşa bakıyordu.
Asiye Hanım bu kuş yumurtası değil ki, masa tenisi topu dedik.
Asiye Hanım bunu gurur meselesi yaptı. Ertesi gün özel hocası ile beraber antrenmanlara başladı. Yaşı kırkın üstünde olduğu için doğal olarak biraz yavaş öğreniyordu. Ama o yılmadı, çalışmaya devam etti. Biraz öğrendikten sonra bizimle de maçlar yapmak istedi. Şevki kırılmasın diye topları dışarı vurarak, fileye takarak, ona zoraki birkaç sayı aldırıyorduk. İçimizden kahkahalarla gülerken, yüzüne Asiye Hanım çok iyi gidiyorsun. Bu gidişle çok iyi olacaksın diye söylüyorduk.
Asiye Hanım sektirmeden, bıkmadan, usanmadan, hemen her gün mesaiden sonra oynamaya devam etti.
Zaman su gibi akıp gidiyor tabiî ki. Birkaç yıl sonra salona uğradım. Deniz Bey sizinle bir maç yapalım dedi. Öğrendin mi? dedim gülerek. Biraz dedi.
Maça başladık.
Onun atak yaparken dışarı vurduğu ve fileye taktığı bir iki sayından başka tek sayı alamadım. Hezimete uğramıştım.
Deniz Bey bir zamanlar dalga geçtiğiniz, fakir ama gururlu bir kadın vardı. Hatırladınız mı? dedi.
Keşke hatırlamasaydım, valla çok acı oldu dedim.
Sadece beni yenmekle kalmadı. Geçen ay İzmirde hastaneler arasında yapılan turnuvada, genç, yaşlı tüm rakiplerini yenerek 54 yaşında kürsünün zirvesine çıktı, Şampiyon oldu.
45 yaşında başladı, 54 yaşında şampiyon oldu.
Dahası zaman geçtikçe Asiye Hanım gençleşti.
Dün bizi aradı. Deniz Bey bu şampiyonlukta sizin de katkınız büyük. Hep beraber kutlama yapacağız, siz de buyrun dedi.
Gittik, kendisini kutladık.
Bu yazıdan çıkarılacak sonuçlar:
1. Fakir ama gururlu genç olayı gerçekmiş
2. İstenirse her yaşta her şey mümkünmüş.