Sayfa Yükleniyor...
Varsın böyle geçse de bütün ömür kendimi avuturum gerçekten de yapılabilir bir şey mi?
Bütün bir ömür giden birinin ardından kendini avutabilir mi insan? Ne için bekler ki?
Sonunda istediği olursa eskisi gibi olur mu peki? Yoksa sadece kişi kendini hiç olmayacak bir hayalle mi avutur? Belki de gerçekten hep bir hayaldir gidenin ardından bir gün pişman olup döneceği gün. Nasıl davranırım, ne yaparım diye içinden defalarca düşünür bekleyen.
Hani bir şarkı var. Elbet bir gün buluşacağız diyor şair. Dönen aynı kişi olmayacaktır ki. Yaşadıklarının tortusunu taşıyarak geri gelecektir. Peki bekleyen? Bekleyen aynı kişi mi olacak?
Sanmıyorum. İkimizin de saçları ak, öyle durup bakışacak mıyız? Nerden mi çıktı bu şimdi?
Bir arkadaşım eski kız arkadaşını 18 yıl sonra görmüştü. Onunla ilgili konuşuyorduk. Elimizde şarap bardakları, ev yapımı kırmızı şarabı yudumluyorduk. Altımda minder olmadan, üçüncü belki de dördüncü kalite kötü malzemeden yapılmış halımsı bir şeyin üzerine oturmuş, arkamı çıplak duvara yaslamıştım. Rahmetli annem geldi aklıma birden. Bu durumlarda oğlum üşütürsün der mutlaka altıma bir minder, sırtıma bir yastık koyardı.
Arkadaşım biraz ucuz olsun diye internetten sipariş ettiği, tüm vidalarını, çivilerini kendi eliyle monte ettiği tek kişilik yatağına yan oturmuş sırtını duvara yaslamıştı. Yatağın üzerinde hareket ettiğinde ne kadar sıkmış olursa olsun tam yerine oturmadığı belli olan vidalardan gıcır gıcır sesler çıkıyordu.
Ne düşündün onu görünce?' dedim. Elindeki şarap kadehinin dibinde kalan, bardağı bir o yana bir bu yana eğerek oynadığı şarabı bir seferde bitirdi. Bıyıklarının üzerinde kalan şarap artıklarını dili ile yaladı. Biraz düşündü. Hiç böyle hayal etmemiştim dedi.
Nasıl hayal etmiştin ki? dedim merakla. Yani ne bileyim, kızarım, bağırırım, hakaret ederim, beni değil de onu tercih ettiği için onu aşağılarım, sonrada arkamı döner giderim diye düşünürdüm. Ama öyle yapamadım dedi.
Sonra bir nefes aldı. Başını önüne eğdi, kaldırdı. Camın önündeki lekeli perdeyi anlamsızca baktı. Şaşırdım zaten birden karşıma çıkınca, ilk önce o mu değil mi, birine mi benzetiyorum acaba diye düşündüm. Çok değişmiş, çok yaşlanmış, çok yıpranmış. Gülümseyerek yanıma geldi. Gülümsemesi hiç değişmemiş ama. Aynen eskisi gibi. Sustu. Dalmıştı.
Sonra birden hareketlendi. Ben bir şarap daha alacağım deyip mutfağa yöneldi. O çıkınca o ana kadar dikkatimi çekmeyen müzik sesini duydum. Her zamanki gibi sevgiliye sitem dolu arabesk bir parça çalıyordu. Zaten ne zaman bir şey içsek aynı parçaları açıyor biliyorum. Bu parçaları bende ezberledim.
Uğrunda ölüm bile bana kolay. Karşısında dururum diyor şair. Çıkabildiği en tiz seslere kadar çıkmış bestekar. Sanatçı bağırabildiği kadar bağırıyor, hakkını veriyor bu acının. Parçaya dalmışken elinde bir şarap bardağı ile geldi. Biraz önceki pozisyonunda yine yatağının üzerinde çapraz oturdu.
Sonra ne yaptın? dedim. O bana doğru gelirken bende ayağa kalktım. Hiç bir şey söyleyemedim. Öylece yüzüne baktım. Oda bir şey söylemedi. Öylece birbirimize baktık. Sonra Hoş geldin dedim ve konuşmaya başladık. O adamdan iki çocuğu olmuş. Sonra anlaşamamışlar. Doğrusu neden diye sormadım. Ayrılmışlar. Senin yanına neden gelmiş? diye sordum. Facebooktan beni takip ediyormuş. Buraya gelince de beni görmek istemiş dedi.
Sonra ne yaptınız?' diye sordum. Yemeğe çıktık. Konuştuk bütün gece dedi. Yine daldı.
Biliyor musun bunca yıl ne hayal kurmuştum, ne yaşadım. Çok değişmiş. Hayalimde başka birini, kafamda kurduğum eski kız arkadaşımı beklemişim. Sadece gülüşü değişmemiş diye devam etti.
Sonra aninden tekrar ayağa kalktı. Bu meret de yanında bir şey olmadan gitmiyor. Ben bir meyve getireyim deyip mutfağa yöneldi. Mutfaktan bir kahkaha sesi yükseldi. Ne oldu? dedim merakla.
Odanın kapısında geldi. Bir elinde ayva diğer elinde bir meyve bıçağı vardı. Bir tek bunu buldum hacı dedi. Ulan buda mı gol diye kahkaha ile gülüp bulduğu ayvayı yedik.