Sayfa Yükleniyor...
Bu sabah uyanır uyanmaz aklıma geldin yine.
O kiminle uyanıyor? diye düşündüm bir an. Gerçi her an, her ıvır zıvır şeyde aklıma geliyorsun zaten. Bu benim için sıradan bir şey. Artık alıştım. Aklıma gelmediğin zamanda Aklıma bir şey gelmeliydi diye düşünüyorum. Komik değil mi? Gerçi sen gülmezdin kolay kolay. Oysa senin yüzünde küçücük bir gülümseme olsun diye nasıl da çabalardım.
Uzun zaman oldu senin resimlerine bakmamıştım. Kendi kendime söz vermiştim. Madem o unutabiliyor ben neden yapamıyorum? deyip o malum sitede, elim her ismine gittiğinde kendimi engellemiştim. En azından bunu başardığım için kendimi takdir ediyordum. Öyle ya ilk zamanlarda neredeyse her dakika her saniye Acaba ne yaptı? diye resimlerine bakmak, onlarla ilgili kafamda senaryolar kurmaktan başka bir şey yapamaz olmuştum. Beni engelle demiştim, yapmamıştın. Sanırım acı çekmem hoşuna gidiyordu ya da hiç umursamıyordun.
Bugün kendimi tutamadım. Bir şey dürttü sanki beni, Bak, bak hadi dedi. Adını girdim ve bastım. Karşıma ilk çıkan şeye inanamadım, dondum kaldım, kıpırdayamadım. Nefes bile alamadım. Göğsüme bir acı girdi. Sevdiğimi başkalarıyla göreceksem eğer kör olsun bu gözler, görmeyeyim bir daha diyordu bir şarkıda. Onu diledim o anda. Yar ellerin nerede? diyordu. Bir masanın başında elin başka birinin elinde, üzerine sarı güller serpilmiş pembe bir pastayı kesiyordunuz
Gülüyordunuz. Mutlu olduğunda yüzünün sağında çıkan gamze de vardı. İnsan bir şey düşünemiyor biliyor musun o anda. Sadece ve sadece o anda olmamak, o anda puff diye yok olmak, başka bir boyuta, başka bir dünyaya gitmek, başka biri olmak, hiçbir şey hissetmemek istiyorsun. Gözlerini, hiç bilmediğin, daha önce hiç uyanmadığın bir yerde, yalnız başına açmak istiyorsun.
Ne kadar süreyle öyle kaldığımı bilmiyorum. Hipnoz olmuş gibi baktım o resme. Senin ve onun kıyafetlerinize, masanın üstündeki güllere, pastanın yanına konulan eski mumluklara, arkadaki perdelere, perdelerin üstündeki işlemelere, etrafınızda alkışlayan kişilere, odadaki her şeye
Kızdım kendime, bize. Sonra artık biz diye bir şey olmadığını gördüğümde yine döndüm kendime. O eli tutan sen olabilirdin, o yüzük senin yüzüğün olabilirdi, pastayı sen kesiyor olabilirdin diyerek.
Sonra aslında kendime kızmanın saçma bir şey olduğunu, gitmeyi senin seçtiğini, bunun sadece benim elimde olmadığını hatırladım. Sen onun mutlu olmasını istiyordun değil mi? diye sordum. Cevabı evetti. Öyleyse? Öyleyse bundan sonra mutlu olacağına göre senin için kaygılanmaya, Acaba o da mutsuz mu? diye düşünmeye gerek yoktu. Artık senin bir gün döneceğin ile ilgili şeyler düşünmeyecektim. Artık bende kendime yeni bir sayfa açabilecektim.
Kalktım. Kendime bol kremalı bir kahve yaptım. Kulağıma kulaklığı taktım ve bir parça açtım.
Hep sonradan gelir aklım başıma hep sonradan diyordu