Sayfa Yükleniyor...
Uzun süredir internette paylaşımlarını görmediğim bir arkadaşımı merak ettim. Profiline bakmak istedim. Artık öyle bir profil yoktu.
Bunun iki nedeni olabilirdi. Ya artık kendisi sayfasını dondurmuştu. Biliyorsunuz kapatmak mümkün değil. Bir kere girdiğiniz zaman o bilgiler orada kalıyor artık. Ya da beni arkadaşlıktan çıkarmıştı. İkincisi de mümkün. Kırk yıl evli kalanlar bile bir süre sonra birbirlerine tahammül etmeyip ayrıldığına göre sanal arkadaşlıkların bitmesi çok da şaşırtıcı olmamalıydı.
Bunun cevabını almak zor değildi. Aradım.
Sema nasılsın? İyi misin?
İyiyim arkadaşım. Teşekkür ederim. Sen nasılsın? Nereden aklına geldim böyle? dedi.
Valla birkaç zamandır seni internette göremediğimi fark ettim dedim.
Çok geç fark etmişsin dedi gülerek. Ben profilimi donduralı çok oldu diye devam etti.
Hayır ola? Ne oldu? Biri senin moralini mi bozdu? dedim.
Orası da var tabi ki. Ancak sadece biri demek doğru değil. Benim moralimi bozan bir kişi değil. Ortam. Artık o ortamdan hoşlanmadığıma, beni mutsuz ettiğine, gerdiğine karar verdim. Keyif almadığım bir ortamda da neden bulunayım? dedi.
Yani mesela ne moralini bozuyor? dedim.
Örneğin bir yerlerde insanlar ölürken birileri sanki bunlar hiç olmamış gibi Roma, Paris ya da bilmem neresinde çektirdiği resimleri, kocasının kendisine aldığı hediyeyi, aldığı evi, çılgınlar gibi dans ettiği eğlenceli gecenin video ve resimlerini koyuyor. Bunu görmek de beni üzüyor. Bu bir örnek dedi.
Ama öylesine alıştık ki artık zaten bu durumlar anormal gelmiyor. On kişiden az ölüm bizi çok etkilemiyor artık dedim.
İşin acı tarafı da o biliyor musun? Kötü şeylere alışmak... Ölüme, çatışmalara, farklılıklar üzerinden gittikçe bölünmeye alıştık. İnternette de böyle. Birileri diğerlerinin ölümünden keyif aldığını açıkça yazabiliyor artık. Ölenler bizden değildi diye istifini bozmuyor bir taraf. Bu insanlarda bizim arkadaş çevremizden. Onları çıkarmaktansa kendimi çıkarmayı daha kolay gördüm dedi.
O insanlara da belki bir şeyler öğretilebilirdi. Kapatmak kolaya kaçmak olmuyor mu? dedim.
Denizciğim, bazı insanları ne yaparsan yap değiştiremiyorsun. Çünkü o, küçük dünyasında olduğu haliyle, kendi doğruları ile çok mutlu ve değişmek gibi bir niyeti olmadığı gibi, tam tersine o seni kendine benzetmeye çalışıyor. Yaptığın şundan, şundan yanlış diyorsun Yanlışsa sana ne? diyor mesela. Hadi cevap ver bakalım. Onun için kendimi beyhude paralamamın bir anlamı yok dedi.
Rahat mısın böyle? dedim.
O kadar çok rahatım ki sana anlatamam. Ne gereksiz yere vakit geçiriyormuşum orada. Ne gereksiz yere geriliyormuşum. Ne saçma şeyleri beğenmek zorunda kalıyormuşum. Şimdi bunların hiçbiri yok. Akşamları internetle değil kitaplarla vakit geçiriyorum. O akşam okuduğum şey neyse onunla beraber kendi hayal dünyama dalıyorum. Rahatlıyorum. Beynimi gereksiz şeylerle işgal etmiyorum. Mutlu uyanıyorum. Sana da tavsiye ederim dedi.
Valla ben genelde yazılarımı paylaşmak için kullanıyorum. Ama açıkçası beni de üzen, geren şeyler olmuyor da değil. Bununla ilgili bende birkaç defa tartışmalar yaşadım. Bence biz gereksiz yere bazı şeyleri düzeltmeye uğraşıyoruz ve yapamadığımızı gördüğümüzde de kendimize dert ediyoruz. Oysa sadece kendimizden sorumlu olduğunuzu bilip ona göre hareket etsek daha kolay olmaz mı? dedim.
Fikrimi değiştiremezsin, ben böyle iyiyim. Hiç dönmeye niyetim yok dedi.
Yazılarımı oku bari dedim.
Canım Facebooku kapattım diye interneti ilelebet kapatmadım tabi ki. Gazetenin internet sitesinden okuyorum. Takipçinim merak etme dedi.
Bir okuru kaybetmediğime sevindim ama söyledikleri de kafamı karıştırdı.
Her şeye gözümüzü kapatsak daha mı mutlu oluruz acaba?