Sayfa Yükleniyor...
Ankarada TOBB üniversitesinin konuğu olarak gittiğimiz sunumda yaşadıklarımızı anlatıyorduk.
Olmamışın bir sunumu olmuş tutmuş bir hafta anlatmış dediğinizi duyar gibiyim. Belki de haklısınız. Ancak madem kolay Gelin aynı işi siz yapın kardeşim! demek de geçiyor içimden.
Yani her gün yeni bir konu bulmak kolay değil ki. Hem bu benim yaşadığım bir şey de olduğu için sizde acaba doğru mu söylüyor, yalan mı söylüyor? diye tereddüt yaşamazsınız.
Neyse uzatmayalım.
Nerede kalmıştık? Hatırlayanlar için kaldığımız yerden devam ediyoruz. Hatırlayamayıp kaldığımız yeri merak edenler Afrikada bir Türk Doktor ve TOBB sunumu ve Yüro ya kulum başlıklı yazılarımıza baksınlar.
İlk konuşmacının konuşmasını anlatıyorduk.
İlk konuşmacı başarılı bir girişimci ve hani hep derler ya Hayata sıfırdan başlayıp zirveye yükselmiş, Karsın bir köyünden, laylon kaplı pencereleri olan ilkokuldan çıkıp hayalinin peşinden ısrarla koşarak başarıya ve paraya ulaşmış pek çok üniversitede bu başarı hikayesini anlatmış, bu konuda seminerler vermiş biri.
Beni kaç kişi tanıyor? diye bir giriş yaptı. Birçok kişi el kaldırdı ki bu son derece normal bir durumdu. Çünkü organizasyonu yapan otuz kişilik TOBB TALKS tanıtım ekibi bu etkinliği günler öncesinden, konuşmacıların kimler olduğunu, neden oraya davet edildiklerini, sosyal medya üzerinden, yetmemiş broşürlerle, afişlerle sağır sultana bile duyurmuşlardı.
Girişten hemen sonra Affınıza sığınıyorum, ben okumadım, cahilim diyerek konuşmasına devam eden girişimci konuşmacı bir topluluğa hitap edebilme konusunda özel ders almış olmalı ki duygusal yerlerde sesini yumuşatıp alçaltıyor, gerektiğinde yükseltiyor, mimiklerini, jestlerini, hatta tüm vücut organlarını etkileyici bir şekilde, yerinde kullanıyordu.
Buraya kadar her şey çok güzel, her şey çok normal, örnek alınacak biri.
Adamı davet etmişler adamda gayet güzel anlatıyordu.
Ama belli bir noktadan sonra konuşması o kadar tekrara döndü ki artık şöyle küçük bir anımı daha anlatayım diye başladığı ama o küçük anının içine başka küçük anılar sığdırarak iyice şişirdiği, küçük anıları, en azından benim için sonu hep başarı ile biten belli hikayelere döndü.
Sürekli olarak tekrarladığı bir hayaliniz olsun ve peşinden koşun, parayı ancak böyle vurursunuz manasında sözleri bir süre sonra bende Ulan yazıklar olsun bana, peşinden koştuğum bir hayalim bile yok, bizde 8 değil de 11 kardeş olaydık, okulun penceresi cam değil de laylon olaydı, sobada odun değil de tezek yakaydık, doktor değil de araba tamircisi olaydım, Afrikaya gidip fakirlere yardım etmek yerine, bir özel hastane açıp paraya vuraydım, şimdi bende bu kadar başarılı olurdum gibi kendimi aşağıladığım bir duruma dönüştü.
Şiştim adeta.
Bütün enerjim gitti. Bak bu kadar başarılı bir adam varken ben neyim ki, beni niye çağırdılar şimdi? diye diye oturduğum yerde iyice küçüldüm, ezildim, bir nokta gibi oldum adeta.
Mercedesten aldığı arabanın içinde iki bardak, bir şişe, bir çakmak yeri, bir iki masaj aleti koyup, jantı, tekerleği, farı değiştirip aynı arabayı Almanlara geri satan bu arkadaş Almanlar benden modifiye ettiğim arabaları almak için 8 ay sıra bekliyorlar diye övündü. Almanları bekletiyor be ya helal olsun diye alkışladı herkes.
Bir ara Birader bizim Başbakan Türk arabası yapacak bir babayiğit arıyorum demişti. Sanırım seni bilmiyorlar. Almanların arabası üzerinde değişiklik yapmak maharet değil, kolay iş, daha iyisini yap, bir Türk arabası yap, Almanlar sat, o zaman 8 ay beklesinler, bende gelip senin öpeyim diyesim geldi. O kadar öğrenciye ayıp olur diye kendimi tuttum.
45 dakika olması gereken konuşması Bütün samimiyetiyle söylediği anıları bittiğinde 70 dakika olmuştu. ABD başkanı Obama bile makam arabasını modifiye etmek istemiş de görüşmek için randevu vermişler adama. Bu derece mühim işler yapan kişi, haklı olarak konuşmasını bitirmek istemiyordu. Sorunuz varsa alabilirim dedi. Rektör lafı gediğine koydu. Çocukların hayallerini daha fazla kırmayalım dedi. Konuğa plaketi sunarken de organizasyonu yapan Başkana dönüp Burada mikrofonu alıp konuşmak kolay. Keşke beni de davet etseydiniz diye devam etti.
Biz ne demek istediğini anlamıştık.
Allahtan ki sonraki konuşmacı ben değildim.
Türkiyenin Dünyaca ünlü Gitar virtiözü, Hacettepe Tıpı kazanıp doktor olmak istemediği için bırakan, daha sonra ODTÜ Mimarlık bölümünü bitirip o işi de yapmayan, hayali olan Gitar çalmak konusunda ünlü bir sanatçı olmuş olan Ahmet Kanneci, konuşmasını yapmak üzere kenarda uzun süredir bekliyordu.
Yaşı itibari ile ilk konuşma onu da yormuştu.
Sahneye kurulan bir masaya oturdu.
Derin bir nefes alarak Sizin değerli vaktinizi çok da almak istemem. Ben şimdi size ne anlatayım ki diye başladı.
Devamı yarına