Sayfa Yükleniyor...
Çok şükür bir sevgililer gününü daha kazasız, belasız, kavgasız ve sevgilisiz atlattık.
Dünkü yazımı okuyan bir kız arkadaşım, Canımcım sen daha uzun yıllar 14 Şubatları yalnız geçireceksin gibi geliyor dedi. Bunu söylerken, uzun kelimesini oldukça uzatmıştı.
Neden canımcım? dedim bende cım hecesini uzatarak.
Kendinden sürekli, Hesap kitap yapan biri olarak bahsediyorsun. Kadınlar hesap kitap yapan erkekleri pek sevmezler dedi.
Niye? Kadınlar paranın ağaçtan toplandığını mı zannediyorlar? dedim karşılık olarak.
Ha ha ha. Evet canım. Sanki dünyada bir tek siz erkekler çalışıyorsunuz. Biz de en az sizin kadar para kazanmanın zorluklarını biliyoruz. Lakin iş harcamaya geldiğinde hesap kitap yapmak istemiyoruz dedi.
Valla canikom bende sınırsız para kazanan, cebime limitsiz bir kredi kartı koyacak bir kadın bulursam hemen evlenirim dedim.
Sorun evlenmek ya da evlenmemek değil. Kadınlar yeni tanıştığı dönemde de öyle çok hesap kitap yapan, cimri insanlardan hoşlanmazlar. Bunu hep biz aramızda konuşuruz. İlk buluşmalardan sonra bir araya gelen iki kadının birbirine sorduğu ilk soru nedir biliyor musun? diye sordu.
Kafamdan çeşitli tahminler geçiriyordum. Muhtemelen, Yakışıklı mı, nazik mi, beğendin mi, beğenmedin mi? gibi sorular olmalıydı. En azında biri ile buluşmadan gelen bir erkeğe başka bir erkeğin sorduğu ilk soru, Nasıl, güzel miydi? olurdu. Ancak söz konusu kadınlar olunca tahmin etmek mümkün değildi. Hem zaten kadınları kim anlamış ki? Ünlü psikolog Freudun bile, Ömrümü kadınlar üzerinde çalışmaya ayırdım ama hala sorusunu bulamadığım bir soru kaldı; Kadınlar ne ister? dediği iddia ediliyor. Gerçi Facebookta paylaşılan sözlere bakacak olursak Freudun, Yatak odasını kız tarafı almalıdır dediğini de bulabilirsiniz ama neyse.
Sorduğu soruya, Bilmiyorum diye cevap verdim.
Senin bilmemen doğal zaten, kime soruyorum bende. Neyse, sen de öğrenmiş ol. Biri ile buluşmadan gelen bir kadına diğerinin sorduğu ilk sorulardan biri, Nereye götürdü? sorusudur. Yani gidilen mekan her şeyden çok önemlidir dedi.
Yani diyorsun ki, 3 liralık bir makarnaya 30 lira verdiyse adam iyi izlenim bırakmıştır dedim öyle bir adamın zavallı olduğunu düşünerek.
Canımcım, izlenim çok önemlidir. Sen ilk buluşmada çorbacıya götürürsen tabii ki son buluşman olur bu dedi.
Çorbacı deyince aklıma Balçovadaki Hakan Çorba geldi. Sonra bol limonlu, sarımsaklı, üzerine biraz pul biber ve sirke atılmış işkembe çorbası geldi. Yanında kaşarlı, tırnaklı pide, roka ve kara lahana turşusu Off off nasıl da canım çekti. Farkında olmadan arka arkaya yutkunmuştum.
Hayrola? İyi misin? diye sordu.
İyiyim, iyiyim dedim.
Yaa işte böyle canımcım. Sen gel beni dinle. Yazılarında öyle cimrilikten, eli sıkı olmaktan falan bahsetme. Altında güzel bir araba olsun, kıyafetlerin marka olsun, cep telefonun mümkünse en son çıkan model olsun. Olsun ki biraz karizman olsun. Ola ki yazılarını okumayıp da senin hesap kitap işlerini yaptığını bilmeyen birine de denk gelirsen onu güzel bir yere götür. Paradan kaçma dedi.
O bunları anlatırken bile Çorbacı Hakanı düşünüyordum. İşkembe çorbası değil de ayak paça mı içseydim? Allahım nasılda çorba içmek istedim.
Acıktım ben ya dedim.
Valla bende acıktım. Nereye götüreceksin beni? dedi gülerek.
Çorbacı Hakana gidelim. Yolda ne içeceğimizi karar veririz dedim.
Bu kadar sözden Çorbacı Hakan sonucunu çıkardın ya. Pes! Valla sen daha çok yalnız kalırsın dedi. çok sözcüğünü olabildiğince uzatarak.
Şöyle bol sarımsaklı, limonlu, sirkeli bir çorba nefis olmaz mı? dedim.
Ay valla benimde canımı çektirdin. Gidelim valla dedi, gittik.