Sayfa Yükleniyor...
Dün akşamüstü biraz deniz havası almak üzere sahile çıktım. Canım sıkıldığında deniz havası hep iyi gelmiştir.
Sahile inip balıkçı barınağında ağlarını temizleyen balıkçıları, onların temizlediği balıkları kapmak için bekleyen kedileri ve teknelerin üzerinde tur atan martıları seyrettim. Kenarda yürüyüş yaparken birden Deniz ne haber? diye bir ses duydum. Geri dönüp baktığımda tanıdık ama tam da çıkaramadığım bir yüz bana bakıyordu. Hatırlayamamış olabilirsin. Uzun zaman oldu dedi. Ne yapacağını bilemiyor insan böyle durumlarda. Biraz da karşımdakine ayıp olduğunu düşünürüm nedense.
Ben Özgür. Seninle lisede aynı sınıfta okuduk dedi.
Uzun zaman oldu dedim özür manasında.
Ya uzun zaman oldu. Hayat çok çabuk geçiyor işte. İnsanlar değişiyor dedi.
Öyle valla diye onayladım. Onu tanımamış olmamı pek de umursamamıştı.
Ne yapıyorsun buralarda? dedi.
Hava almaya çıktım, iyi geliyor bazen dedim.
Bende arada bir hava almaya geliyorum. Daha doğrusu onunla sık sık buraya gelirdik dedi.
Unutamadığı biri olmalı diye aklımdan geçti.
Hiçbir şey sormadan sadece yüzüne baktım. İçinde ikimizin dışında birinin geçtiği bir cümle kurulmuş ise mutlaka devamı gelirdi.
Canı sıkıldığında hadi kalk gidelim sahile derdi. Gelirdik buraya. Taşların üzerine oturur, saatlerce sohbet ederdik. Her şeyini anlatırdı bana. Bende öyle bildiğin ağabeylerden değildim hani. Erkek arkadaşlarından da bahsederdi. Belki çok detaylı değil ama bahsederdi, gizlemezdi benden. Çok çalışkandı kardeşim çok. Üniversite sınavında öyle yüksek puanlar aldı ki. Doktor, mühendis, her şeyi olabilirdi isteseydi. Ama o Abi ben gazeteciliği seviyorum dedi ve burslu olarak Sabancı Üniversitesine girdi. Her şey iyi gidiyordu dedi. Bir ara durdu. Denize bakarak daldı.
Kız kardeşin mi? dedim.
Evet dedi.
İstanbulda mutluydu. Hiç sıkıldığından, üzüldüğünden bahsetmedi. Birgün ev arkadaşı aradı. Onu baygın buldum, hastaneye kaldırdık, yoğun bakımda. Sizin gelmeniz lazım diye bizi aradı. Apar topar gittik. Meğer kardeşim intihar etmiş. Çoktan vefat etmiş ama bize söylememişler. Meğer birini sevmiş, sonra artık ne geçtiyse aralarında . İntihar etmiş. Hiçbir şeyden bahsetmedi. Derdim var, sıkıntım var demedi. Oysa her şeyi anlatırdı bana dedi. Ağlamaya başladı. Ne yapacağımı şaşırdım. İnsan ne söyleyebilir ki? Nasıl teskin eder böyle bir durumda birini? Ne söyler?
Bir süre bir şey söylemeden ağladı sadece. Arada Ah be güzel kardeşim, neden söylemedin neden? Neden anlatmadın sıkıldığını, bir çözüm bulamadığını? Neden? diye tekrarladı.
İnsan bazen kendini boşlukta hissedebilir, çıkış, çözüm bulamayabilir ya da en önemlisi onsuz bir hayatı yaşamak istemeyebilir diye geçti içimden. Ama seslendirmedim.
Sonra birden bana döndü Abi insan sevdiği için canına kıyar mı? diye sordu. Cevabını bilmediğim zor sorulardan biriydi.
Hiçbir şey söylemeden denize baktım. O da sorusuna cevap bekliyor gibi görünmüyordu. Bir süre daha oturduk, konuştuk, dertleştik, sonra tekrar görüşmek üzere vedalaştık.
Oradan ayrılırken kafamda tek bir soru işareti vardı; insan sevdiği için canına kıyar mı?