2

KİME BAKIYORSUN SEN!


  • Oluşturulma Tarihi : 28.10.2015 07:44
  • Güncelleme Tarihi :

Sudanda beraber çalıştığım Türk tarihinin en büyük cerrahlarından biri olan arkadaşım Erdinç Kınalı’nın İzmir Bayındır’a tayini çıktı.

Dün taşındığı yeni evine bir şeyler almak için ev araç gereçleri satan bir mağazaya alışverişe gittik. Erdinç’in çok iyi bir cerrah olmasının yanında başka özellikleri de var tabi ki. Bu arkadaşım bulduğumuz prizlerde bir ‘pürüz’ buluyor, ‘Acaba kıyıda köşede kalmış daha düşük fiyatlı bir priz bulabilir miyiz’ diye bir 3’lü priz almak için o alışveriş merkezinde bizi 3 defa dolaştırdı. Sizinde anladığınız gibi biraz eli sıkı ya da tutumlu diyebiliriz.

O prizleri kurcalarken bende etrafa göz gezdirdim. Eski kız arkadaşım geldi birden aklıma. O olsaydı ‘sen şimdi hangi kadına bakıyorsun?’ diye fırçayı basardı. Neyse ki artık özgürüm ve rahatça etrafa göz gezdirebiliyorum. En azından ben öyle sanıyordum. ‘Nereye bakıyorsun?’ dedi bir kadın sesi. Birden rüyasında kabus görmüş gibi irkildim. Sesin geldiği tarafa döndüm. Önünde bir bebek arabası, meydana çıkarsan sumo güreşine katılabilecek ebatlara gelmiş, yağlı saçlarını topuz yapmış, altında eşofman, üstünde öyle sıradan tişört giymiş bir kadın,  yanında göbekli, gözlüklü ve hayatından bezmiş gibi duran bir adama kızgınca bakıyordu. Adam da kadına dönmüş aynı bezgin yüzle ‘o kız bizim işyerinde çalışıyor, ondan baktım hayatım’ diyordu.

‘Sen işyerinde çalışan kadınların popolarına öyle yiyecek gibi mi bakıyorsun?’ dedi kadın dişlerini gıcırdatarak.

‘Yok hayatım. Dalmışım öyle’ dedi adamcağız sesini kısarak.

Kadın kaşlarını çattı. Başını ‘sen akşama görürsün’ der gibi salladı.

Onları izliyordum ve bir an adam ile göz göze geldik. Hemen gözümü çevirdim. Öyle ya ‘karıma niye baktın?’ diye cinayetlere memleketimizde sıklıkla rastlanıyordu. Kuzguna yavrusu şahin görünür derler.

Adam karısını dünya güzeli olarak görüyor olabilirdi. Nitekim bunun çeşitli örneklerine gördüm daha önce. Anlatayım efendim;  

Sudanda çalıştığımız dönemde bizimle beraber Türkiye’den gönüllü gelen hemşire arkadaşlarda vardı. Ancak bunları seçen kişiler muhtemelen ‘Şimdi biz Sudan’a güzel kızları gönderirsek, orada başına bir iş gelirse maazallah iki ülke arasında kriz çıkar’ diye düşünmüş olacaklarından kantarda 100 okka çekenler arasından seçim yapıyorlardı. Biz kendi aramızda ‘Sudanlılar bize acıyordur. ‘Tüm Türk kadınları böyleyse bu adamların Afrika’ya kaçmış olması normal’ diye düşünüyorlardır’ deyip gülüşüyorduk.

Ancak yanlış düşündüğümüzü sonradan anladık. Bizim gibi ‘özellikle 100 okka üzerinde hemşire kimsenin ilgisini çekmez’ diye düşünüp onları oraya gönderenlerde yanlış biliyordu. Çünkü çalıştığımız bölgede ‘kilolu olmak makbuldü.’ 

Darfur Afrika’nın tam ortasına denk geliyordu ve ‘şişman sevicilik’ ‘yamyamlık döneminden kalan bilinçaltı bir davranış mı acaba?’ diye de şüphelenmedik değil hani. Ama orada öyleydi. Bir manken kadar zarif ve incecik kızlar hiç kimseye cazip gelmiyor, erkek arkadaşı ya da koca bulmakta güçlük çekiyor, sonuçta da evde kalıyorlardı. Butlu, kilolu, şişman, kalın kemikli tüm kadınlar ise adeta havada kapışılıyor, kapanın elinde kalıyordu.

Hal durum böyleyken üç ayda değişen Türk sağlık ekibinin birinden zayıf incecik bir hemşire geldi. Kocası devlet büyüklerinden birinin korumasıymış. O devlet büyüğünden torpil yaptırarak ‘Karım gitsin Afrika’yı görsün bari’ diyerek oraya göndermişlerdi. Bu kızcağıza ‘Evet şahitlik ederim ki bu gerçekten bu kadın’ demek için 100 erkeğin şahitlik etmesi gerekiyordu. Allah beni affetsin ‘yarattıklarını sorgulamak istemem’ ama bazıları gerçekten aceleye geliyordu demek ki.

Bu kızcağızda bir akşam kocasıyla telefonda konuşurken, sanırım fantezi olsun diye ‘Biliyor musun hayatım, burada herkes bana çok ilgi gösteriyor, çok beğeniyorlar, Türkler, Afrikalılar hep benim peşimde’ demiş. Tahmin ediyorum adamcağıza büyü yapılmıştı, ya da görme özürlüydü. Çünkü o kadıncağızı ‘Türkiye güzeli’ zannediyordu. Onun ‘Benim karımı götürecekler’ telaşı ve o değerli devlet büyüğünü devreye sokması ile hastane de küçük bir kriz doğdu. Sağlık Bakanı bizzat yöneticiyi aradı. ‘O kadına hangi erkek bakıyorsa Türk ise derhal geri gönderin, Sudanlı ise işten çıkartın’ dedi.

Yönetim toplandı. Başhekim ‘Abiler biliyorum o kadıncağıza bakmanız için 10 yıl kadın yüzü görmemiş olmanız lazım. Ama ortada böyle bir problem var. Nasıl hallederiz?’ diye fikir sordu. Olay uzun ama biz çok uzatmayalım. Köşe yetmeyecek.

Olay görme özürlü bahçıvan 80 yaşındaki Yakup amcaya fatura edildi. Suçu üstüne aldı. ‘İtiraf ediyorum hemşire hanıma ben baktım’ dedi. Aramızda topladığımız bizim için çerez ama onun için ‘yüklü’  bir miktar para karşılığında. Zaten emekliliği gelmişti.

İki ülke ilişkileri de krizin eşiğinden döndü.

Alışveriş merkezindeki o adama çok acıdım. Ama sonuçta herkes seçimini kendi yapar.

Onlar yanımdan geçerken 4,3 şiddetinde bir yer sarsıntısı oldu. Raf sallandı.

Rafların önünden çekildim. Erdinç’e ‘hacı çabuk seç prizi. Abla bir daha dönerse tezgah üstüne devrilebilir’ dedim. Anlamadı. 

‘Yok bu prizin kablosu kısa, yok bunu kontrol düğmesi yok, yok bu çok pahalı’ dedi. ‘Aman bana bir şey olmasında’ deyip, ne olur ne olmaz dönerler diye ortadaki boşluğa geçip oturdum.

Eski kız arkadaşımı düşündüm. Güldüm.

‘Niye gülüyorsun’ diye bir ses duyar gibi oldum.

‘Yok artık’ dedim. Allahtan hayalmiş sadece…

 

KİME BAKIYORSUN SEN!
Dr. Deniz Arslan
Yazarımız Kim ?

Dr. Deniz Arslan