Sayfa Yükleniyor...
DENİZ ARSLAN
Bu yazı dünkü yazımın devamıdır. Bu cümleyi yazmayı sevmiyorum çünkü devam yazıları ilk yazılar kadar okunmuyor. Mesela birinci gün 300 kişi okumuşsa ikinci gün bu sayı 150ye düşüyor. Bu durumda iki ihtimal var. Ya okurlar aşırı zeki ve olayın devamında ne olacağını ilk yazıda çözüyorlar ya da ben ilk yazıda yeterince merak uyandırmıyorum.
Her neyse, sevmesem de o cümleyi yazmak zorundayım. Çünkü bu günkü yazıyı anlamak için önce dünkü yazıyı okumalısınız. Bazı yazıları iki bölüm halinde yayınlamak zorunda kalıyorum. Çünkü yaşadığım ve size de yaşatmak istediğim şey bir yazıya sığmıyor. Köşemde başlığın hemen altında yazarın diğer yazıları butonunun altında tüm eski yazılarımı bulabilirsiniz.
Oto sanayi sitesinde kahvaltı yapmak için girdiğim çay ocağında yaşadıklarımı anlatıyordum. Etrafı tente ile çevrili küçük odada benimle beraber -çaycıyı saymazsak ki zaten kendisi pek görünmüyordu- üç kişi daha vardı.
Diğerlerine göre nispeten daha genç olanın olduğu masaya, tam karşısına oturmuştum. Ben içeri girerken birbirleri ile konuşuyorlardı ama girmemle beraber herkes susmuştu. Poşetlerdeki lor peyniri ve yeşillikleri ağır ağır masaya koydum. Ani hareket edersem karşımda sağ eli ceketinin cebinde oturan gencin silahı çıkartıp beni vuracağını düşünmüştüm. Neden elini orada tutuyordu?
Sağ yanda ellili yaşlardaki sakallı adam gözünü ayırmadan bana bakıp sakalını sıvazlıyordu. Bir an Yanlış bir yere mi girdim acaba? diye düşündüm. Onlar bana dikkatle bakarken önce simidin kağıdını masaya serdim. Üstüne lor peyniri ve yeşillik poşetini koydum. Şişman, ince bıyıklı, kısa boylu çaycı, sol ayağı sekerek duble çayımı getirdi ve tekrar içeri girdi. Radyoda Çarşambayı sel aldı türküsü çalıyordu. İçeride garip bir sessizlik vardı. Çiğnediğim rokanın sesini bile duyabiliyordum
Birden muşamba kapı aralandı. Altmışlı yaşlarda Ayhan İpek bıyıklı bir amca içeri girdi. Günaydın dedi oturanlara bakarak Ne o sessiz sessiz oturuyorsunuz? diye sordu.
Ben de aynı şeyi merak ediyordum.
Yıldıray Çınarı dinliyoruz dedi sakallı. Ne adamdı değil mi? Sanatçı vardı eskiden. Ahlaklıydılar. Şimdikiler gibi sabah burada akşam orada, onunla olmazlardı. Olsalar da milletin gözüne sokmazlardı. Mesela ben gözümle gördüm. Taksimde Nuri Sesigüzel arabası ile geçiyordu. Millet arabasının önünü kesti, sonra arabayı aha böyle yukarı kaldırdılar sevgiden diye eliyle kafasının hizasını gösterdi. Düşün üç tonluk manda mersedesler vardı, onlardan. Öyle seviliyordu yani. Bir gün bir ahlaksızlık yaptığını görmedik. Futbolcular da öyleydi. Şimdi bakıyorsun adam çıkıyor Karım benimle evliyken üçüncü şahıslarla beraber oldu diyor. Neydi o futbolcunun adı? diye sakallıya sordu.
Fenerbahçeli Caner dedi sakallı. Abi Beşiktaşlı o diye düzeltti karşımdaki genç serzenişli şekilde. Belli ki Fenerbahçeyi tutuyordu Bu esnada sağ cebinden çıkardığı tarakla saçlarını taradı. Neyse işte. İnsan bunu söyler mi? Senin eşin o ya. Çocuğunun anası. Evliliği oyuncak sanıyorlar. Bir gün bakıyorsun evlenip ertesi gün Anlaşamadık, boşanıyoruz diyorlar. İşin kötü tarafı da ne biliyor musun? Bunları gençler örnek alıyorlar, beğeniyorlar, aynısını yapmak istiyorlar. Onlarda reklamın iyisi kötüsü olmaz deyip her şeyi .okunu çıkarıyorlar dedi.
Amca eskiden internet, Facebook, Instagram yoktu ki her şeyi göresin? diyecek oldum. Sohbetin doğal seyrini etkilerim diye bir şey söylemedim. İçeride eskilerin seyirciye, halka saygılı oldukları, buna göre davrandıkları, ve hatta giyindikleri, değerlerini para için değiştirmedikleri, günümüzdeki sanatçı ve sporcuların ise ne kadar bencil, ve zirvede kalmak için her şeyi mubah gördükleri ile ilgili bir sohbet döndü.
Birden sakallı saate baktı. Hadi bakalım şimdi biraz iş zamanı deyip kalktı Afiyet olsun genç dedi bana çıkmadan. Sanki herkes onun bu talimatını bekliyor gibi bana afiyet olsun, birbirlerine de hayırlı işler dileyerek ayrı ayrı yönlere gittiler. Bende bu sırada kahvaltımı bitirmiştim, kendime bir keyif çayı söyledim. Mafya toplantısı diye korkmuş, güzel insanların eski ve yeniyi kıyasladığı bir konuşmaya şahitlik edip, mutlu olmuştum.