Sayfa Yükleniyor...
Deniz ARSLAN
Birkaç gündür anlamsız bir şekilde canım sıkılıyordu. Ortada ana bir sebep de yoktu. Yani hayatımda son zamanlarda oluşan büyük bir değişiklik yok.
Geçen hafta 14 Mart Tıp Bayramı etkinlikleri kapsamında 30 yılını dolduran meslektaşlarımıza bir plaket verilmesi sırasında 22 yıldır çalışıyor olduğum gerçeğini fark ettim. Ardından uzun süre Vay be! Ne zaman geçti bunca yıl? Zamanımı iyi değerlendirdim mi acaba? diye düşündüm. Bu sorunun ardından gelen muhasebe canımı sıktı sanırım.
Cumartesi günü oğlumun gittiği tekvando kursundaki hocası Yarın sabah erkenden Teleferik ormanında koşu yapacağız. Sabah saat 08.30da gelmek isteyen herkesi bekliyorum dedi. Açıkçası pazar sabahının bu erken saatinde sıcacık yatağı bırakıp dağa yürüyüş yapma fikri beni pek cezbetmedi. Ama oğlum Baba ben gitmek istiyorum deyince yapacak başka bir şey kalmamıştı. Yine de onun fikrini değiştireceğini, uykudan uyanmayacağını umuyordum.
Gece Beni erken kaldırmayı unutmayın deyip uyudu. Sabah öyle güzel uyuyordu ki bir ara onu uyandırmaya kıyamadım. Ancak gitmezse çok üzüleceğini de biliyordum. Hadi geç kaldık, arkadaşların bekliyor dediğimde yataktan fırladı.
Yürüyüş noktasına vardığımızda tahmin ettiğim gibi az kişi vardı. Sonrasında birkaç kişi daha katıldı ve yürüyüşe başladık. Normalde 200 metre yürüdüğünde Baba ben çok yoruldum diyen oğlum arkadaşları ile beraber güle eğlene yokuşları çıkıyordu. Ben grubun oldukça gerisinde kaldım ama pes etmeye de niyetim yoktu.
Yaklaşık üç kilometrelik bir yürüyüşten sonra sıra kahvaltı yapmaya gelmişti. Sabahları bir şeyler yedirmek için şekilden şekle girdiğimiz çocuk elini attığı her şeyi bir lokmada mideye indiriyordu. Doğada yürüyüş ve kahvaltı iştahını açmıştı. Bizde bu arada veliler olarak tanışıp kaynaştık.
Biz kahvaltı yaparken dağı tırmanan bir Doğa yürüyüşü grubu da olduğumuz yere geldi. Pek çoğu altmış yaşının üzerinde bu gruptakileri izledim. İçlerinden biri ile yaptıkları faaliyetlerle ilgili biraz sohbet ettik. Bu yaşta ne işin var dağda? diyorlar. Evde oturup ölümü mü bekleyeceğim? Dağlarda hayat var. Yeniden yaşadığımı fark ediyorum buralarda. Kaderi yani resmi değiştiremezsin ama hangi resimde olacağına kendin karar verebilirsin. Ben bu muhteşem resimdeyim işte diye dağı, ağaçları, kelebekleri, kuşları gösterdi.
Geri döndüğümüzde yol boyunca onun söylediklerini düşündüm. Hayatı biz çizmiyorduk. Kaç yıl yaşayacağımız, nerede ne zaman öleceğimize biz karar vermiyorduk ama bize verilen zamanı iyi ve güzel bir şekilde değerlendirmek, mutlu ya da mutsuz olmak konusunda kendimiz tercih yapabilirdik. O gün o yürüyüş yapma tercihi beni mutlu etmiş, sıkıntılarımı atmamı sağlamıştı.
İki gündür mışıl mışıl uyuyorum.
Bu vesile ile yürüyüşü organize eden Dokuz Eylül Tekvando Kulübüne, hocalarına ve yürüyüşe katılma konusunda ısrar eden oğluma teşekkür ediyorum.
Demek ki neymiş; sıkıldığımızda biraz doğaya gidip kendimizi dinlememiz gerekiyormuş.