Sayfa Yükleniyor...
Ne yapsam da onu içimden çıkarıp atsam, unutsam? diye sordum.
Zamanla dedi. Biraz durdu. O durduğu süre bitmek bilmiyordu sanki. Tahlil sonucunu merak edip Ne kadar yaşayacağım? sorusunu sormayı bekleyen hasta gibi onun yüzüne bakıyordum. Birden ölümcül bir hastalığa yakalanmış olmak ile ilgili bir şeyler düşündüm. Bir gün böyle bir hastalığa yakalanırsam yanımda biri olacak mıydı? Yavaşa yavaş ölmeyi mi bekleyecektim yoksa başka türlü bir şey mi yapacaktım? O gelecek miydi? O gelince moral bulup iyileşecek miydim?
Zaman gerçektende en güzel ilaçtır. Ama bu ilacın tedavi etme süresi yaşadıklarının şiddeti ile doğru orantılıdır. Ne kadar yoğun yaşadın? Ne kadar süre? diye sorup bana baktı.
Bir şey sorduğumda bana soru ile karşılık verilmesinden hoşlanmıyordum. Üzgündüm ve kısa, kesin, derdime çözüm bulacak bir cevap vermesini istiyordum. Oysa şimdi düşünmek istemediğim şeyleri düşünmeme neden oluyordu. Onunla ilk tanıştığım günü düşündüm. İlk olarak bir tarafı kısa, diğer tarafı biraz uzun kızıl saçları geldi aklıma. Sonra Dolce vita in garden kokusu. Her şey unutulur koku kalır diye bir reklam cıngılı geldi sonra aklıma. Sonra onun birden bana dikkatle baktığını, sorduğu sorunun cevabını beklediğini gördüm. Emekli bir öğretmen olduğu için mi cevabı böyle sert bekliyordu?
Onunla bir ilgisi var mı? dedim. Madem öğretmen olan oydu, soruların cevabını o vermeliydi.
Evet. Bir şeyi ne kadar uzun süre, ne kadar yoğun yaşadıysan, ne kadar çok şey paylaştıysan onu unutman da o kadar uzun sürer dedi.
Onu tanıdığımdan ayrıldığım süreye kadar kaç ay geçmişti? Konuşmaya başladığımız dönemi sayacak mıydım? Yoksa o süre sayılmıyor muydu? Kaba bir hesap yaptım. Hocanın dediği doğruysa benim onu çoktan unutmuş olmam gerekirken hala pek çok şeyde aklıma geliyordu. Ama diğer yandan da Hoca doğru söylüyor. Mesela eskiden sabah uyandığımda, akşam yattığımda, yediğim yemekte, dinlediğim her hüzünlü şarkıda, her şiirde, birbirlerine sarılan, el ele tutuşan, bir yerde yemek yiyen bir çift gördüğümde, her bir şeyde aklıma gelirken şimdi arada aklıma geliyor diye düşündüm.
Ama bu dönemde sakın saçma şeyler yapma. Öyle çivi çiviyi söker diyenlere inanıp saçma sapan ilişkilere girme. Otur biraz kafanı dinle. Yaptığın hataları, yapmadığın şeylerin muhasebesini yap. Ama şuna da dikkat et. İnsan bu dönemlerde hep kendini suçlar. Ben şöyle yapsam böyle olmazdı der ama gerçek böyle değildir. Benimde sevdiğim bir şarkıda Önünde dağ gibi dursam kendine bir tünel kazar gidersin diyordu. Ya da ona benzer bir şey işte. Her şeyin kendinden kaynaklandığını düşünme, kendini suçlama. Ayrıca sen yazarsın, bundan faydalan, yaz mesela. İnsanlar aşk hikayelerini sever dedi.
Sever mi insanlar? Daha çok mutlu hikayeler tercih etmezler mi hocam? diye sordum.
Sonu mutluluk ile biten çok hikaye var mı? dedi.
Düşündüm. Benim hikayemin sonu mutluluk ile bitmemişti. Üstelik artık hikayeyi ben yazmıyordum, benden çıkmıştı.
O zaman sonu mutlulukla biten hikayelere diye kadehi kaldırdım.
Hadi bakalım, onların çoğalması dileğiyle dedi hoca kadehini tokuştururken