Sayfa Yükleniyor...
Ankaradan verdiğimiz sunumdan dönüşümüzü anlatıyorduk.
Güvenlik kontrolünden geçerken ilk geçişte hassas makine ötmüş olduğundan tekrar geçmemiz gerekiyordu. Üzerimde makineyi öttürecek herhangi bir metal kalmamıştı. Sudandan aldığım Bakır Firavun bilekliği (Hani güya kem gözlerden korusun, şans getirsin diye takıyorum ama sanırım tam ters etki gösteriyor. Yine de çok hoşuma gittiği için takmaya devam ediyorum) çıkarıp bir daha geçtim. Ama kırmızı lamba bir daha öttü. Bu makinenin bana garezi var. Eskiden bir el cihazı ile vücudu tararlardı. Bu sefer bir erkek güvenlik görevlisi elle yokladı. Yokladı diyorum ama harbiden detaylı bir muayeneden geçirdi. Yani bir tek vazelin sürüp Beyefendi memleketinize doğru demediği kaldı.
Söylemesi ayıptır o muayene ederken biraz gıdıklandım. Gülecek gibi oldum. Güvenlik görevlisinin arkasında bana dikkatlice bakan polisle göz göze geldim. Şüpheli şahısmışım gibi bana dikkatlice bakıyordu. Gülüşüm yüzümde dondu. Neticede sadece sorgudan geçirmeye niyetlense uçağı kaçırabilirdim.
Gülüşüm yüzümde dondu. Merhaba anlamında başımı öne doğru eğdim. Bakışı değişmedi.
Güvenlik görevlisinin geçebilirsiniz demesi ile derin bir nefes aldım.
Uçak için bekleyeceğim salona geldim. Kısa bir süre sonra da birkaç görevli gelip uçağa yolcuları almak için hazırlık yapmaya başladılar. Onları gören yolcular da hızlı bir şekilde önlerinde kuyruk oluşturdular. Ancak bazı uyanıklar kuyruğun sonuna gitmek yerine hemen ilk buldukları boşluğa girip sanki daha önceden oradaymış gibi davranmak istediler.
Uyanık ve bitirim tipli yolculardan biri, gözlüklü, uzun boylu, kilolu bir adamın önüne kaynak yapmak istedi. Sanırım tip itibari ile onun ses çıkarmayacağını düşünmüştü.
Gözlüklü yolcu onu sert bir şekilde Kuyruk arkada diye uyardı.
Oda karşılık olarak Ne olacak ki sonuçta aynı uçak, aynı yere gitmiyor mu? dedi.
Ne güzel söyledin işte, o zaman neden arkaya gidip sırana girmiyorsun? diye cevapladı gözlüklü.
Kendini zeki başkalarını geri zekalı yerine koyan bu uyanık vatandaş tıpış tıpış kuyruğa girmek zorunda kaldı. Sudana ilk gidişimizde Hartumdan Darfura uçakla seyahat edecektik. Orada misal uçak saat birde kalkacak derler ama kimse aslında ne zaman kalkacağını bilmez. Uçak dolmuş gibidir. Dolunca kalkıyor. Bazen sebepsiz yere kalkmadığı da olabiliyor. Biz de saat 1 deki uçak için saat 12 de havaalanındaydık. Saat 2.30 da bir Arapça anons ile Darfur uçağı için yolcuların hazırlanması duyuruldu. Saniyeler içinde öylesine çabucak kapıya doğru koşturma, bir yığılma, bir gürültü oldu. Herkes önce girmek istiyordu.
Ulan adamlar medeniyet görmemişler, Avrupada bunlar yok dedik kendi kendimize. Tüm yolcular bindikten sonra yavaş yavaş uçağa gittik. İşte o anda yolcuların neden acele ettiğini anladık. Çünkü biletleri verirken numara vermiyorlar. Kimse kaç bilet satıldığını bilmiyor. Dolayısıyla uçak dolduğunda biletin varsa dahi gidemeyebilirsin. Çok şükür o gün hepimiz binebildik ama daha sonraki günlerde ekipten bazıları uçakta yer kalmadığı için başka günler gelmek zorunda kaldılar.
Allahtan Türkiye gibi yarı Avrupai bir ülkede yaşıyoruz. Uçakta yer bulamama korkumuz yok ama nedense herkes Beni almadan gider şimdi. Ne olur ne olmaz diye düşündüğünden mi bilmem bir an önce o uçağın içine kafayı sokmak istiyor.
Uçağa sakince, acele etmeden bindik ve düşmesin diye dua ede ede güzel memleketim İzmire dönüş yolculuğuna başladık.