Sayfa Yükleniyor...
Gece yarısını çoktan geçen bir saatte yazıyorum bu yazıyı.
Uyuyamadım. Hadi yat artık diye yazdığın mesajın üstünden bir saatten fazla bir zaman geçti oysa. Yatamıyorum.
Yat artık dedikçe beynim direniyor uykuya. Yatmamam gerek diye düşünmem gerekiyor sanırım. Sürekli senin Sen de benim canımı yakacak mısın? sorusunu düşünüyorum. Senin canını yakacak mıyım? Ya da neden senin canını yakayım ki? Birini sevmek onun canını yakar mı?
Senin canını kim yaktı? diye sormak istedim aslında. Sormaya korktum. Detaylarını öğrenmek istemiyorum geçmişinin. Ben seni bir yere sığdıramazken senin canını kim yakmış olabilirdi? Hala onu düşünüyor olabilir misin? Ya bir gün çıkıp gelirse? Ya seni benden alıp gitmek isterse? Derin bir nefes çektim. Bir yandan diğer yana döndüm.
Ya hala onu düşünüyorsan?
Ya ben? Geçmişte yandığım zamanları unutmuş muydum? Tamamen sana, senin sevgine hazır mıyım? Geçmişten biri geldiğinde Seni unutamadım dediğinde vereceğim cevabı biliyor muydum? Kafamdan yaşadıklarımı geçirdim birer birer. Muhasebesini yaptım. Nedense kendimi suçladım her zaman ki gibi. Hatalarım geldi gözümün önüne. Bari bu sefer aynı şeyleri yapma diye sert bir ses geldi içimden. İçimdeki bir yerden başka bir yere seslenmişti.
Seninde içinden böyle bir ses seni uyarıyor mu? Sen benim sana gösterdiğim sevgiyi görebilecek misin? Mesela beni onun kadar sevecek misin? Hatalarından, yaptıklarından ders aldın mı? Yoksa o yaşadıkların nedeniyle hemcinslerini suçlarken beni de bunun içine sokacak mısın? Bir köpek tarafından ısırılan birinin tüm köpeklerden korkması gibi
Geçmiş ve gelecek ile ilgili bilumum şeyler geçti kafamdan işte. Neyi ne zaman yaşayacağız? Sana hissettiklerimi ilk ben mi itiraf etmeliyim? Yoksa ben bunu sana itiraf ettiğimde tavırların değişecek mi? Birden havalara girip bu itirafı yaptığıma pişman mı edeceksin beni? Önce senin bir şeyler söylemeni mi beklemeliyim? Ev arkadaşıma bakarsan içimden geçen her şeyi dümdüz şekilde söylememeliymişim, dolaylı olarak anlatmalıymışım. Her zaman senin kafanda soru işareti bırakmalıymışım.
Oysa ben seni ne kadar çok tanımak istediğimi açıkça haykırmak istiyorum. Seni kimsenin mutlu etmediği kadar mutlu etmek istiyorum. Eline bilmem kaç karatlık tek taş bir yüzük değil annemden kalan eski bir yüzüğü takmak istiyorum. Daracık, ikimizin güçlükle sığdığı bir kanepede sana sarılarak film izlemek istiyorum. Senin seveceğin bir şey olsun (Umarım korku filmi sevmiyorsundur). İşten koştura koştura eve değil sana gelmek senin altını yaktığın peynirli poğaçayı çayımla beraber yerken senin gülen gözlerine bakmak istiyorum.
Birbirimizin canını yakmak yerine evimizin bir köşesine koyduğumuz mumları yakalım, dilek feneri yakalım, şömine yakalım, yemeğin altını yakalım, geçmişimizi yakalım olmaz mı?
Ya da ille de yanacaksak birlikte yanalım ne dersin?