Sayfa Yükleniyor...
Abi ya çok güzel yazıyorsun. Yazıyı adeta yaşıyorum, oradayım sanki. Acaba sonra ne olacak diye merak ediyorum. Sonra bir bakmışım ki bitmiş dedi.
Ne güzel şeyler söyledin. Mutlu ettin beni. Sana öyle hissettirdiysem demek ki iyi tasvir yapıyorum dedim.
Valla çok güzel yazıyorsun dedi.
İyide benim yazdıklarıma hiç beğeni yaptığını, yorum yaptığını ya da paylaştığını görmedim. Doğruyu söyle, bana moral vermek için mi söylüyorsun bunları dedim göz kırparak.
Abi valla doğru söylüyorum ya. Hatta geçen yazdığın Sevdiğini kaybetmek Nasıl bir şey? yazısında sanki o teknede bende vardım. Sizinle beraber o sehpadan bozulma çilingir sofrasında oturdum, sohbeti dinliyormuş gibi hissettim. Yeri gelmişken, abi beni de götür be bir gün o arkadaşların yanına dedi.
İyi de sen içki içmezsin ki dedim.
Olsun be abi. İçki içmek şart mı? Önemli olan o ortamda bulunmak, sohbete katılmak değil mi?
İyide ayık sarhoşun sohbetinden anlamaz derler duymadın mı? dedim.
Abi sen beni götür, ben anlarım. Söz en güzel şarabı alıp geleceğim o arkadaşlara dedi.
Sorarım Tacoya. Vize verirse, gelirsin dedim.
Abim be. Büyüksün be dedi.
Telefonumdan Facebook sayfamda paylaştığım eski yazılarımı açtım. Kim beğenmiş, kim yorum yapmış, kim paylaşmış hepsine teker teker baktım. Henüz Yılmaz Özdil gibi Beni günde beş milyon kişi okuyor, beğeniyor, paylaşıyor diyecek kadar popüler değilim. Şimdiye kadar en popüler yazı olan Aşk, Otobüs ve Ankara yazısı bile en fazla 1000 defa paylaşılmış.
Hemen facebook sayfama girip sayım yapmanıza gerek yok. Sizi mi kıracağım? 500 olsun.
Bak bakarım, bakıyorum diye tehdit ediyorsunuz. Buyurun bakın bakalım diyorum.
Tabi işin içine paylaşandan görüp de paylaşanı da katın lütfen.
Misal ben beğenip paylaştım, sen sayfamda gördün paylaştın, sen daha popülersin, binlerce arkadaşın var, senin sayfandan da 30 kişi gördü paylaştı gibi. Bu silsile birden binlere, on binlere ulaşmanı sağlar. Ben henüz milyonlara ulaşamıyorum, biliyorum.
Neden ulaşamıyorum? Yanımda o arkadaşım vardı ve bunun hıncını ondan çıkarmak niyetindeydim.
Sen harbiden benim yazıları okuyor musun? dedim.
Abi valla okuyorum. İstediğini sor dedi.
Söyle bakalım Mahalle Bakkalımızın adı nedir? dedim
Muhittin. Hatta Ziya Amca da varmış hemen karşısında
Peki eski sevgilimin adı ne? dedim.
Abi bende onu soracaktım bak. Sürekli birilerinden bahsedip duruyorsun. Sanırım kapanmamış bir yara var. Ama ablanın hiç adı geçmiyor yazılarda
Ne yarası be diye zoraki gülümsüyor gibi yaptım.
Abimsin, büyüğümsün, bak sıkıştırmayayım seni diyorum ama mesela Benim ve onun hikayesinde biraz bahsetmişsin, Gidenlerin ardından 1 ve 2 de bazen birisi gider ve içinizde kocaman bir boşluk bırakır demişsin.
İyide onlar hikaye be gülüm dedim.
Abi. Bana da mı hikaye? Bak bakayım bana. Gözlerime bak dedi.
Tam karşıma geçti.
Şimdi gözünü çevirmeden söyle bana. Hikaye miydi onlar.
Her iki elimle ittim onu Ya çekil be oğlum. Psikolog mu oldun başımıza dedim.
Bunların hikaye olmadığını biliyordum zaten dedi kahkaha ile gülerek.
Ne zaman ayrıldınız abi? dedi.
Gittikçe sıkışıyordum. Oldum olası dertlerimi, üzüntülerimi, sıkıntılarımı çok kolaylıkla anlatan biri değilim.
Oluyor be oğlum. Niye sıkıştırıyorsun ki? Zevk mi alacaksın yani şimdi ben şurada ağlasam.
Yok be abi. Öylesine sordum işte. Hani hep başkalarının hüzünlü hikayelerini yazıyorsun ya. Acaba kendi hikayesini neden yazmıyor? diye merak etmiştim.
Yeri gelince yazarım dedim.
Abi şu anda tam yeri bence.
Valla köşe de yer kalmadı. Hem benim hikayem öyle 3-5 satırla geçiştirilemeyecek kadar uzun bir hikaye. Onu kitap yapmayı planlıyorum dedim.
Abi valla süpersin. Yemin ediyorum o kitabı ilk alanlardan olacağım, çok merak ediyorum dedi.
Ver gazı ver dedim gülerek.
Abi be, beni de yazcan değil mi Romanda.
Yazdım bile oğlum. Senin haberin yok. Yarın oku dedim.
Umarım yazıyı beğendin.
Beğendiysen, beğen, paylaş, başkaları da görsün.