Sayfa Yükleniyor...
Her seferinde Gelecek sefere daha erken çıkacağım" diyorum. Ama her seferinde yine son ana kadar bekleyip, son anlarda eşyalarımı hazırlamak için acele ediyorum. Gideceğim yerde iki gün kalacağım ama elime aldığım her şeyi sanki orada bana lazım olacakmış gibi küçük sırt çantama koyuyorum. Oysa daha önce, pek çok kez bu eşyaların çoğunu kullanmadan geri döndüğümü biliyorum.
Sonuçta bu ilk yolculuğum değil.
Yolculuğun olmazsa olmazları; cep telefonu, şarj cihazı ve kimliğimi çantamın ön gözüne koyuyorum. Sonra parfüm, diş fırçası ve diş macunu, yedek çorap ve iç çamaşırları...
Gömlek lazım olacak mı? İyi de ben zaten gömlek giymeyi sevmem ki. Peki, yedek pantolon? Daha neler, oldu olacak takım elbise de al bari! diyor içimden başka bir ses.
Peki ya önemli biri ile karşılaşırsam? Ya böyle salaş görüntüm ile onda olumsuz bir imaj oluşturursam? Neticede Ankara bu. Adım başı bir bürokrata rastlanılan bir yer burası. İyi de ben maç izlemeye gidiyorum. Bürokratın maçta ne işi var diyor içimdeki başka ses.
Peki ya federasyon başkanı? Ya seni görürse böyle eşofmanlarla? Hadi cevap ver bakalım! diye anında cevabı yapıştırıyor diğeri.
Valizin başında kararsız bir şekilde beklerken gözüm saate takılıyor. Acele etmeliyim.
Son eşyaları da valize hızlıca yerleştirip yola çıkıyorum.
Çıkmadan cebimi yoklayıp cep telefonunu arıyorum. Telefon yok! Nerede bıraktım ki? Alelacele etrafa bakınıyorum. Yok! Hiçbir yerde bulamıyorum. Yatağında mışıl mışıl uyuyan yeğenimi uyandırıp beni aramasını söylüyorum. Seni niye arayayım dayı? diyor gözlerini ovuştururken. Telefonu bulamıyorum" diyorum. Telefonunu alıp beni arıyor, ses sırt çantasından geliyor. Ah aptal kafam, sırt çantasının ön gözüne koymuştum ya! Yeğeni uyandırdığım için özür dileyip kapıdan hızlıca çıkıyorum.
Havaalanı yolundaki otobandaki üç şeritte arabalar birbirine yakın mesafede gidiyorlar. Bu ne kalabalık? Böyle giderse geç kalacağım! Otobandan havaalanına dönen yol daha da kötü. Uzun bir kuyruk var. Yavaş yavaş akan trafiğe karışıp gidiyorum. Sanırım yetişemeyeceğim.
Neyse ki yavaş da olsa trafik akıyor. Gitmeden önce yol üstündeki fırında kahvaltı yapmayı planlamıştım oysa. Bu plandan vazgeçiyorum.
Arabamı her zaman bıraktığım yere, taksi durağına yakın bırakıp oradaki fırına giriyorum. Ne yesem? diyerek vitrine bakıyorum. Su böreği gözüme çarpıyor. Akşamdan hazırladığım roka, maydanoz, marul ve domatesle güzel gider diyerek bir dilim istiyorum. Tezgahtar tepsinin köşesindeki dilimi vermeye niyetlenirken, orta dilimi işaret edip alıyorum.
Bir taksiye atlayıp havaalanına gidiyorum. Keşke havaalanındaki otopark bu kadar pahalı olmasaydı diye geçiyor kafamdan. Aklım arabamda kaldı.
Havaalanı girişindeki polis memuru bize dikkatle baktı ama durdurmadı. Sanki böyle bomba bulacaklar, tamamen göz boyama diyor taksici.
Neyse ki zamanında yetişip içeri giriyorum. Önümdeki teyze, orasından burasından metal aksesuarlar, bozuk para, tırnak makası, kol saati, küpe, kemer, zincir çıkartarak Bismillah deyip dedektöre giriyor. Dızt diye kırmızı ışık yakıyor makine. Güvenlik teyzenin mantosunu çıkartıp bir daha geçmesini istiyor. Yine dızt diye kırmızı ışıkla beraber teyzenin hay gözün kör olsun" sesi duyuluyor. Güvenlikçi kız teyzenin yağ kıvrımları arasını eliyle yokluyor.
Ben dedektör ötmeden geçmek istiyorum. Tüm ceplerimi kontrol edip geçiyorum. Dızt diye sesle beraber kırmızı ışık yanıyor. Mahcup bir şekilde güvenlikçi çocuğun gözüne bakıyorum. Küçük Emrah gibi kaşlarımı çatıp yüzüme valla ben suçlu değilim abi ifadesi veriyorum. Bir daha geçer misiniz? diyor güvenlikçi. Bir daha ceplerimi kontrol ediyorum. Bir şey yok! Kollarınızı kaldırın diyor genç çocuk. Kollarımdan itibaren eliyle yoklamaya başlıyor. Başka birinin dokunması beni huzursuz ediyor. Yoksa homofobik miyim? Bel bölgesinde gıdıklanıyorum ama gülmemek için kendimi zor tutuyorum. Neyse ki mahrem bölgelere dokunmuyor. Artık içerdeyim...
Belki devam edecek... (Belki diyorum çünkü maç izlemeye gidiyorum ve yazmak için vaktim olur mu bilemiyorum. Olursa inşallah devamını yazarım. Yazmasam da mühim bir hikaye değildi değil mi?)