Filistin’de iki aydır zalimin zulmüne karşı mazlumun var olma mücadelesi söz konusudur. Filistin’deki bu mücadele, iki aya veya başlangıcına dönersek bir asıra yaklaşmaktadır. Ancak bu mücadele insanın yeryüzüne indirildiği günden beri vardır. Çünkü hak ile batıl hep mücadele halinde olmuştur. Bu bağlamda hak ile batıl mücadelesi insanlık tarihi kadar eskidir. Bu mücadele insanın ve şeytanın yeryüzüne indirildiği günden beri vardır.
Kibri nedeni ile ilahi rahmetten kovulan şeytan, buna sebep kabul ettiği insanı, sırat-ı müstakimden yani hak yoldan ayırmak için batıl bir mücadele ile saptırmaya çalışmıştır. İnsanlık tarihiyle başlayan hak ile batıl mücadelesi şeytanın kibir ve gururundan kaynaklı isyanıyla başlamış günümüze kadar gelmiş, kıyamete kadar da varlığını sürdürecektir.
Başlangıçta şeytan ile Hz. Âdem arasında başlayan hak ile batıl mücadelesi, insanlar arasında da ilk defa Habil ile Kabil arasında baş göstermiştir. Beşer arasındaki hak ile batıl mücadelesi dünyada ilk defa iki kardeş arasında başlamış günümüzde de ırk, renk, cinsiyet, milliyet, inanç gözetmeksizin devam etmektedir.
İnsanlar aynı dünyayı, inancı, rengi, ırkı paylaşmalarına rağmen birbirleri ile hak ve batıl anlamında mücadele etmektedir. Oysa Hz. Ali ne güzel söyler: “İnsanlar ya hilkatte eş ya da inançta kardeştir.” Beşer, eş veya kardeş olmasına rağmen bir kısım insanlar batıl dava adına, hak ve hakkın müdafisi bir başka beşer ile mücadele etmiştir, etmeye de devam etmektedir.
Bunun için Hz. İbrahim ateşe, Hz. Yusuf zindana atılmış, Hz. İsa çarmıha gerilmiş, Hz. Muhammed hicrete zorlanmıştır. İnsan ve şeytan arasında başlayan hak ve batıl mücadelesi sadece şeytan ile insan arasında kalmamıştır. Denilebilir ki zamanla şeytan aradan çekilmiş bazı insanlara batılı savunma ve hakka savaş açma görevini tevdi etmiştir. Bundan olacaktır ki insanlar birbirini öldürebilmekte, birbirlerinin malına, canına, ırzına zarar verebilmektedir. Hem de hiçbir inanç, ırk, cinsiyet, bölge, renk, düşünmeden.
Çocuklar yetim, eşler dul, analar gözü yaşlı bırakılmaktadır. Hak ile batılın anlaşılması ve bu uğurda verilmiş olan tarihî mücadelenin tespiti için, ilk peygamberden son peygambere kadar elçilerin ve onların izini takip edenlerin mücadelelerine bakmak gerekir. Hak ile batıl mücadelesi dünya tarihinde görülen en uzun ve yaman bir mücadeledir.
Bu savaşta bazen en yakınlar da batılın safında savaşmışlardır. Tıpkı Hz. Nuh’ın oğlu, Hz. İbrahim ve Hz. Peygamberin amcaları gibi. Şeytanın, secde etmeyerek ilahi rahmetten kovulmasına sebep olan insandan intikamı olarak başlayan bu mücadelenin zamanla insanlar arasında birçok gerekçesi olmuştur. Güç, yönetmek, mal, yer üstü ve yeraltı kaynaklarına sahip olmak, inanç gibi. Ancak bütün bunlar birer sebep olmakla birlikte tarih boyunca bu mücadelenin ana kaynağı inanç olmuştur.
Günümüzde de hala bu gerekçe varlığını muhafaza etmektedir. Şu an Filistin’de, Kudüs’te olan zulüm ve ölüm bunun en bariz örneğidir. Ancak şuna inanıyoruz ki her ne kadar bu mücadelede bazen hak müdafileri yenilse de ya da batılı savunanlar galip gelse de en nihayetinde Kur’an-i ifade ile: “Allah nurunu tamamlayacaktır.” (Saff, 61/8) Hak her zaman galip gelmeye, batıl ise yok olmaya mahkumdur. (İsra,17/81) Tarih boyunca da öyle olmuştur.
Yeter ki hakkı, İslam’ı, vatanı, milleti ve bayrağı savunanlar gevşemesin. Zira Kur’an, “inanıyorsanız üstün gelecek olan sizsiniz” (Âl-i İmran, 3/139) buyurur. O halde hakkı savunanlar ve bu uğurda batıla karşı mücadele ederken canlarını seve seve verenler hüzünlenmeyin. Çünkü “Allah bizimle beraberdir.” (Tevbe, 9/40) Başta Filistin’de/Kudüs’te olmak üzere dünyanın bütün kıta ve ülkelerinde hakkın batıla karşı galip gelmesi duası ve temennisi ile…