İbadetin Özü: Dua


  • Oluşturulma Tarihi : 20.07.2014 07:54
  • Güncelleme Tarihi :
İbadetin Özü: Dua

 İnsan, Kur'an'ın ifadesi ile en şerefli varlık ve yegane akıl sahibi mahluktur. İnsan aynı zamanda Allah’ın yeryüzündeki halifesi konumundadır. Bütün bu sıfatları kendinde barındıran insan, dağların ve taşların taşıyamadığı emaneti kendisi üstlenmiştir.

Yüce Mevla insana bu meziyetleri vermekle beraber ona bir takım görevler de yüklemiştir. Bunların en önemlisi ve birincisi Kur’an-i ifade ile: “Allah’a ibadettir

Sayısız nimete karşı Allah’ın insana böyle bir görev yüklemesi kadar doğal bir şey olamaz. Bir imtihan sahası olan bu dünyada Allah’u Teala insanları sınava tabi tutarak bu sınavdaki durumlarına göre ahirette bir yer vermektedir.

Bir imtihan sahası olması hasebiyle bu dünyada insan, bazen fakir bazen zengin, bazen mutlu bazen sıkıntılı, bazen hasta bazen de sıhhatli… olabilmektedir.  Bunun yanında, insanın yaşam koşullarına ve felsefesine göre bitmez istek ve ihtiyaçları olabilmektedir.

İşte bütün bu hallerde insan, yardım görecek, halini arz edecek birisini ister. Böyle bir atmosferde insana manevi anlamda en yakın kişi şüphesiz hallerin kendisine sunulduğu insana herkesten hatta insanın kendisinden de manen yakın olan Allah’tır.

Nitekim bu Kur’an-ı Kerimde: “Allah, insana şah damarından daha yakındır.” Şeklinde ifade edilmiştir.

İnsanın bütün hallerini gören ve bilen Allah, Kur’an-ı Kerimde insanın çaresizlik içinde,  zor şartlarda kendisinden yardım dilemeyi ve de bütün bunlar için dua etmeyi istemektedir. Öyle ki: “Kullarım beni soracak olursa muhakkak ki ben onlara pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm.” Mealindeki ayetinde dua edeceklerin duasına icabet edeceğini vaat etmektedir.

Yaratıcıdan bir hacet isteme vesilesi olan dua aynı zamanda insanın Allah’a iman ettiğini gösteren önemli alametlerden biridir.

Nitekim Kur’an-ı Kerimde dua müminlerin temel vasıflarından birisi olarak sayılmaktadır. Dua İslam inancında müminlerin bir vasfı olduğu gibi aynı zamanda bir ibadettir.

Dua bir ibadet olduğu için bütün Peygamberlerin hayatında ona rastlamaktayız.

-Hz. Adem’in ağaçtan yemesinden sonra, cennetten yeryüzüne indirilişinde,

 -Hz. Nuh’un gemiyi yapmada ve insan neslini kurtarmada,

 -Hz. Musa’nın kızıl denizi geçmesinde, Firavuna karşı tebliğinde,

  -Hz. İsa’nın Peygamberliğini teyit etmek için mucize istemesinde,

  - Ve son Peygamber Hz. Muhammed’in hayatının birçok alanında görebilmekteyiz duayı. Öyle ki son Peygamber “Dua ibadetin özüdür-iliğidir.” Sözü ile duanın ibadet yönünü özetlemektedir.

 Bir ibadet şekli olan dua’nın sabit bir zamanı olmamakla beraber Cuma günü, Kadir gecesi, iftar vakitleri, ezan’dan sonra, seher vakti, abdesten sonra… gibi özel vakitlerde karşılık görme olasılığı her zaman daha fazladır.

 Tabiî dua etmek için bu vakitleri de beklememek lazım. Her zaman ve her şartta yüce Mevla’ya ellerimizi açıp yalvarmamız dahası göz pınarlarımızı akıtmak, kalplerimizi yumuşatmamız gerekir.

Onca uğraşa rağmen duamız kabul görmüyorsa bile dua’dan geri durmayalım zira yüce Mevla dua’ya mutlaka karşılık vereceğini bildirmektedir.

Lakin duanın kabulü için maneviyatımızın da güçlü ve temiz olması gerekir. Kin’den, hasletten, yalandan… kısaca manevi kirlerden kalbimizi temizlememiz gerekir ki duamız tesir göstersin ve kabul görsün.

Kısaca dua biz insanların her şeyidir. İnsanın iç yaşantısının dış tezahürüdür. Kur’an-i Kelam ile:” Allah’ın bize değer vermesine vesile bir fiildir

Öyle ise Allah indinde değere sahip olmak için göz pınarlarımızı akıtalım, ellerimizi rahmet için havaya kaldıralım. Dualarınızın tesir göstermesi duası ile…   

 Sorular ve Cevaplar      

 Kadınların teravih namazına gitmesinde bir sakınca var mı?

 Kadınların, sünnet olan namazlarını evlerinde kılmaları daha faziletli olmakla birlikte günümüzde camide vaaz dinleyerek, bilmedikleri dini bilgileri öğrenmeleri, imamın arkalarında namaz kılarken hatalı okuyuşlarını düzeltme imkanı elde etmeleri ve cemaat faziletlerini kazanmaları bakımından tesettür ve İslami adaba riayet ederek teravih namazı için cami ve cemaate gitmelerinde dinen bir sakınca yoktur.       

 Mesleği gereği sürekli olarak yolculuk yapan kişi oruç ibadetini nasıl yerine getirebilir?

 İslam dini Ramazan ayında oruç tutamayan hasta ve yolcuların sonradan kaza etmelerini emreder. Mazeret devam ettiği sürece ruhsat da devam eder. Sürekli mazereti bulunan kişiler, mazeretleri ortadan kalkınca, zamanında tutamadıkları Ramazan oruçlarını kaza ederler. Kur'an-ı Kerim'de; "… Kim de hasta veya yolcu olursa, (oruç) tutmadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun." buyurulmaktadır (Bakara, 2/185).

Devamlı olarak uzun yola giden kaptan ve sürücüler de yolcu hükmündedir. Şu kadar var ki, yolculuğu esnasında bir sıkıntı çekmeyenlerin oruç tutması daha faziletlidir.

Her Müslüman fıtır sadakası vermek zorunda mı?

Hanefi mezhebine göre fıtır sadakası yükümlüsü sayılmak için kişinin varlıklı olması gerekir. Varlıklı olma ölçüsü Hanefilere göre meskeni, ev eşyası, elbisesi, ailesinin bir yıllık geçim masrafları ile borçları dışında artıcı nitelikte olsun olmasın 85 gr altın değerinde malı olan kimse bu mala sahip olduktan sonra bir yıl geçmiş olma şartı da aranmaksızın fıtır sadakası ile yükümlüdür.

Şafii mezhebi fıkıkçılarına göre ise, fıtır sadakasının farz olması için zenginlik ölçüsü olan nisaba malik olmak şart değildir. Şafiilere göre zengin, fakir her müslüman fıtır sadakası ile yükümlüdür. Ancak şafiilere göre fıtır sadakası için kişinin temel ihtiyaçlarının yanı sıra bayram günü ve gecesini yetecek kadar azığa sahip olması gerekir.

 Teravih namazını kılmamak insana günaha düşürür mü?   

Bir Müslüman’a yakışan kendisine farz kılınan ibadetleri yerine getirmesidir. Ayrıca sünnet olarak tavsiye edilmiş nafile ibadetleri de yerine getirerek manevi dünyasını zenginleştirmelidir.

Teravih namazı sünnet bir namaz olduğundan bu namazı kılmamak Müslüman’ı günaha düşürmez ama bundan alacağı sevap ve fazilet düşünüldüğünde teravihi kılmamak iyi bir davranış olmaz. 

Değeri 85 gr altından fazla olan ama ağırlığı 85 gramın altında olan eşyaya zekat gerekir mi?

Altın ile gümüşün nisaplarında, bunlardan zekat verilmesi için kıymetlerine değil, ağırlıklarına bakılır. Buna göre altından yapılmış bir tepsinin ağırlığı nisap miktarından az  olduğu halde kıymeti nisap miktarından fazla ise ittifakla zekata tabi olmaz.

 Yani kişinin elinde 50 gramlık bir altın varsa ama bunun kıymeti faraza bir kiloluk altına tekabül ediyorsa bu kimsenin bu 50 gramlık altına zekat vermesi gerekmez. Çünkü nisapta önemli olan kıymet değil ağırlıktır.

Günün Ayeti

Sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun.

Günün Hadisi

 Sadaka vermeye bakmakla sorumlu olduklarından başla.

 (Nesei, Zekat 60)

 Günün Sözü

 Mal, sadakalar vermekle hiç eksilmez. Hayırlarda bulunmak, malı yitmekten korur.

 Hz. Mevlana

Günün Duası

 “Ey Allah'ım! Bu günün bereketinden nasibimi bol ver; hayırları ulaşma yolunu bana kolaylaştır; iyi amellerinin kabulünden beni mahrum bırakma.

Ramazan Kavramları    

 Takva nedir?

İman edip emir ve yasaklarına uyarak, Allah’a karşı gelmekten sakınmak, dünya veya ahirette insana zarar verecek ilahi azaba sebep olabilecek inanç, söz, eylem, davranış ve günahlardan sakınmak demektir.

Günün nüktesi

Köle Çocuk…

Peygamber Efendimizin sevgili torunu Hz. Hasan Medine’de dört tarafı duvarla çevrili bir bahçenin yanından geçiyordu. Gözü, orada oturan küçük bir zenci çocuğa ilişti. Çocuğun elinde bir ekmek, önünde de bir köpek vardı. Yavrucak, ekmekten bir parça kendisi yiyor, bir lokma da köpeğe veriyordu. Bu şekilde yaparak bütün ekmeği bitirdi.

Hz. Hasan ona neden böyle yaptığını sordu. Çocuk; “Gözlerim o köpeğin gözlerine bakarken daha fazlasını yemekten utandım” diye cevap verdi.

Hz. Hasan bu sözden çok etkilendi ve kölenin ve bahçenin sahibi olan İbban bin Osman’dan hem bahçeyi, hem de çocuğu satın aldı.

Kölenin yanına giderek;”Ben seni satın aldım” deyince o tatlı çocuk ayağa fırladı; “Allah’ın ve O’nun peygamberinin, sonra sizin emirlerinizi dinleyip itaat edeceğim” dedi. Hz. Hasan ise; “Benim tarafından azad edildin ve bu bahçeyi de sana bağışladım” buyurdu.

Bir Ayet Bir Yorum

“Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim” (Sad Suresi, 32)

Bu ayette Hz. Süleyman’ın, sahip olduğu ihtişamlı mallarla ilgili olarak Allah’ı övgüyle yücelttiği haber verilmiş, mala olan sevgisinin kaynağının Allah’ı zikretmek olduğu vurgulanmıştır. Hz. Süleyman sahip olduğu malları kendisine Allah’ın verdiğinin farkındadır, bunlardan zevk almakta ve şükretmektedir.

Kuran’ın diğer bazı ayetlerinde, mal sevgisinin insanları saptırabileceği haber verilir. Bazı insanlar ellerindeki malı sahiplenerek bundan dolayı kibirlenirler. Allah’a muhtaç olduklarını unutur ve daha fazla mal edinmek için hırsa kapılırlar. Allah’a kulluk etmek için yaşayacaklarına, zenginlik için yaşarlar.

Hz. Süleyman kıssası bize müminlerin mal ve mülke bu tür insanlardan çok daha farklı baktığını, bunları sadece Allah’ı zikretmek için birer vesile olarak gördüğünü göstermektedir. Müminler tüm malın ve mülkün Allah’a ait olduğunu, O’ndan geldiğini ve yine O’nun dilemesiyle yok olacağını çok iyi bilirler.

Kendilerine verilen zenginlikten dolayı kibirlenmez, şımarmaz ya da ellerindekini kaybetmekten korkmazlar. Allah’ın vermiş olduğu tüm imkanlara şükreder ve bu imkanları O’nun rızası için O’nun yolunda kullanırlar. İman eden bir kimse, Allah kendisine büyük bir mülk, ihtişam ve iktidar nasip ettiğinde de, bunların hepsini birer nimet ve imtihan vesilesi olarak görür, Allah’a olan saygı, korku ve sevgisi daha da artar. Hz. Süleyman, kimseye nasip olmayan bir iktidarı elinde tutmasına rağmen, her zaman Allah’a karşı içli ve derin bir saygı içinde olmuş ve tüm imkanlarıyla O’nun dinine hizmet etmiştir.

Hz. Süleyman, malı, Allah rızası için sevmiştir. Kuran’da Hz. Süleyman’ın Allah’tan, yine O’nun yolunda harcamak için kendisine büyük bir mülk nasip etmesini istediği bildirilmektedir. Hz. Süleyman kainattaki tüm ilimlerin, mülkün ve hükmün gerçek sahibinin alemlerin Rabbi olan Allah olduğunu her zaman bilerek, her işinde Allah’a yönelmiş (Sad Suresi, 30), Rabbimiz’e karşı boyun eğici ve teslimiyetli davranmıştır. Sahip olunan zenginlikler Allah’ın rızasını kazanacak işlerde kullanılırsa, bu yapılanlardan Allah’ın razı olması umulur.

İbadetin Özü: Dua
Doç. Dr. Zeki Uyanık
Yazarımız Kim ?

Doç. Dr. Zeki Uyanık