Sayfa Yükleniyor...
İnsanoğlunun doğması tabii olduğu gibi yaşlanıp, ihtiyarlaması, saçlarının ağarması ve de ölmesi de gayet tabiidir. Bunun önüne geçmek mümkün olmadığı gibi kaçmakta mümkün değil, kaldı ki saçların ağarması daima insana ölümü ve ahireti hatırlatır ve de hatırlatması gerekir.
Nitekim Hazret-i Ömer kendisine ölümü hatırlatacak bir kişiyi ücretle tutmuş saçlarında beyazlık çıkınca artık uyarılmasına gerek kalmadığını çünkü beyaz saçlarının daima kendisine ölümü hatırlatacağını söylemiştir.
Buna rağmen şartlar dahilinde insanlar bazı ruhsatlardan yararlanabilirler. Saç boyama da onlardan bir tanesidir.
İslam fıkıhçıları kadının saçını her türlü renge boyayabileceğini söylemişlerdir. Erkeğin ise siyah dışında her türlü renge boyayabileceğini söylemişlerdir.
Nitekim Hazret-i Peygamber saçları bembeyaz olmuş bir sahabeyi görünce, "Beyaz saçlarının bir renk ile değiştir. Fakat siyaha boyamaktan kaçın." Tabi buradaki istek bir emir değil tamamen bir ruhsattır. Dileyen kullanır dileyen kullanmaz.
Saç boyası abdest ve gusle mani midir?
Abdest alırken, yıkanması gereken uzuvlardan birinde kuru yer kalırsa, abdest sahih olmaz. Gusülde ise vücutta, suyun ulaşabildiği her yerin yıkanması gerekir.
Buna göre abdest veya gusül alacak kimsenin, yıkanması gereken uzuvlarında, suyun altına ulaşmasına engel olacak bir tabaka bulunmamalıdır. Oje gibi vücut üzerinde tabaka oluşturup suyun bedene ulaşmasına mani olan maddeler abdest ve gusle engel olur. Bunların abdest veya gusülden önce giderilmesi gerekir.
Buna karşılık deri üzerinde tabaka oluşturmayan saç boyası, kına gibi maddeler abdest ve gusle mani değildir.
Ölünün yaptığı her vasiyet yerine getirilmek zorunda mı?
Ölen kimsenin ölmeden önce yapacağı vasiyetin üç şartı vardır. Birincisi vasiyet, mal varlığının üçte birini (1/3) geçemez. İkincisi mirasçıya böyle bir vasiyet yapılamaz. Çünkü miras paylarını bizzat Allah belirlemiştir. Üçüncüsü de vasiyetten maksat bir insanın ihtiyacını gidermek, bu yolla Allahın rızasını kazanmak olmalıdır. Mirasçıların paylarını azaltmak niyetiyle yapılması yasaktır. Bu bir maddi vasiyettir.
Ancak maddi vasiyetten başka bir de mecazi ya da manevi diyeceğimiz vasiyet vardır. Örneğin: Bir kimse anne-baba öldükten sonra çocuklarından bir şeyin yapılmasını ya da yapılmamasını talep ediyorsa sadece kendilerini ilgilendiren ve imkân dâhilinde olanlar yerine getirilir.
Ama tamamen sorumluluğun çocuklara ait olduğu ve sadece kendilerini ilgilendiren bir konuda ise çocuklar buna uymak zorunda değiller. Mesela anne veya baba falancayla konuşmayacaksın dese ya da mubah bir iş için şu işi yapmayacaksın dese çocuklar bunlara uymak zorunda değildir ve anne-babalarına saygısızlık etmiş olmazlar.
Kendini duyacak kadar namazda gülenin abdesti de bozulur mu?
Kişi namaz kılarken kahkaha atarak veya başkası duyacak kadar gülmesi halinde Hanefi mezhebine göre namazı ile birlikte abdesti de bozulur. Şafii mezhebine göre ise böyle bir gülme ile kişinin sadece namazı bozulur abdesti bozulmaz.
Kahkaha atmadan hafif bir sesle kimsenin duymadığı bir gülme ile her iki mezhebe göre de sadece namaz bozulur.
Günün Ayeti
Ey insanlar! Allahın size olan nimetini hatırlayın. Allahtan başka size göklerden ve yerden rızık veren bir yaratıcı var mı?
Fatır suresi 3
Günün Hadisi
Muhakkak insanlardan bazıları, hayrın anahtarları ve şerrin kilitleridir. İnsanlardan bazıları da şerrin anahtarları, hayrın kilitleridir.
Günün Sözü
Güven ruh gibidir, terk ettiği bedene asla geri dönmez.
Shakespeare
Günün Duası
Allahım bu yeni günümüzü ve haftamızı bizim için hayırlara vesile kıl. İşimizi ve ibadetlerimizi bereketlendir.
Bunları biliyor muyuz?
İftira nedir?
Bir kimseye işlemediği bir suçu isnat etmek demektir.
Günün Nüktesi
Nice Zengine verilmeyene sahip olmak
Hz. İsa aleyhisselam, bir gün kırlarda dolaşırken, bir ağacın altında bir adamın kendinden geçmiş bir halde dua ettiğini görür. Yakınına geldiğinde, adamın ayaklarının tutmayan bir kötürüm olduğunu fark eder. Daha da yaklaştığında, buna ek olarak gözünün de görmediğini, vücudunda baras hastalığının bulunduğunu anlar. Ancak, adamcağız bütün bunlara rağmen ellerini kaldırmış mutluluktan uçacakmış gibi şöyle dua etmektedir: "Ey nice zenginlere vermediği nimeti bana ikram eden Rabbim! Sana şu ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun"
Hazreti İsa adama yaklaşıp sorar:
- Ayağın yürümüyor, gözün görmüyor; bedenin de sağlıklı görünmüyor. Buna rağmen çoğu zenginlere verilmeyen nimetlerin sana verildiğini düşünmekte, bunun için de büyük mutlulukla şükretmektesin. Nice zenginlere verilmediği halde sana verilen hangi nimettir?
Görmeyen gözleriyle sesin geldiği yana yönelen kötürüm adam şöyle cevap verir:
- Efendi! Allahu Teala bana öyle bir kalp vermiş ki, o kalple onu tanıyorum. Öyle de bir dil vermiş ki, o dille de ona şükredebiliyorum. Hâlbuki dünyanın serveti elinde olan nice zenginler var ki, kalbinde O'nu tanıma sevinci, dilinde de O'na şükretme mutluluğu yoktur. Ama gel gör ki, ayakları topal, gözleri kör, bedeninde hastalıklar bulunan bu kötürüm adama Rabbim, bu sevgiyi ihsan eylemiş. İşte bunu düşününce kendimi tutamıyor ve: "Nice zenginlere vermediği nimeti bana veren Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun diye teşekkür etmekten kendimi alamıyorum.
Adama yaklaşan İsa aleyhisselam:
- Ver şu elini öyle ise! Diyerek elinden tutar ve eğilerek görmeyen gözlerini mesh eder. Peygamber'in mesh ettiği gözler hemen açılır. Karşısındakinin İsa aleyhisselam olduğunu anlayınca heyecanlanan adam:
- Sen şu ölüleri dirilten, hastalara şifalar dağıtan mucizelerin sahibi Peygamber değil misin? Der.Tebessüm eden İsa peygamber,
- Belli olmuyor mu? Deyince,
- Gözlerimden belli oluyor da ayaklarımdan henüz belli değil. Der. Tekrar tebessüm eden İsa aleyhisselam,
- Sen hele bir ayağa kalkmayı dene! Deyince, silkinen kötürüm adam dimdik ayağa kalkar. Hayretle ayakları üzerinde durabildiğini anlayınca söylediği ilk söz şu olur:
- Ey Allah'ın Nebisi, Sendeki bu mucizeler de O'ndan değil mi? Öyle ise izin ver de geç kalmayayım. O'na şükredeyim. Diyerek hemen yere kapanır, başını secdeye koyar ve der ki:
- Rabbim! Seni tanıyan bir kalple, şükreden bir dil nimetinin şükrünü yapmaktan acizken, şimdi gören bir çift gözle, yürüyen iki de ayak lütfettin. Artık bilemiyorum bu eşsiz nimetler karşısında nasıl şükretmem gerekiyor?
Bu sırada çevreden toplanan halk, gösterdiği bu mucizelerden dolayı İsa aleyhisselamın elini öpmek isterler. Allah'ın Peygamberi işaret eder:
- Benim değil secdedeki şu kötürüm adamın elini öpün!
Derler ki,
- Onu secdeye indiren nimetlere biz baştan beri sahibiz. Ama hiçbirimiz onun duyduğu gibi bir mutluluk duymadık.
Hazreti İsa onlara şu cevabı verir:
- Öyle ise tefekkür edin, siz de düşünün. Düşünen sahip olduğu nimetin farkına varır. Düşünmeyen ise kendisini mahrumiyette sanır