Sayfa Yükleniyor...
Dinimiz, vatan, millet ve devlet gibi kutsal sayılan değerlere büyük önem vermiştir. Bu değerlerin korunmasına çalışırken şehit ve gazi olanlar, Allah ve resulü tarafından övülmüştür. Öyle ki Kuran-ı Kerimde konu ile ilgili olarak şöyle buyrulmaktadır:
Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü zannetmeyin. Bilakis onlar hayatta olup, Rablerinin katında yaşarlar, rızıklanırlar. Allahın lutf-u kereminden ihsan ettiği nimetlere kavuşmaktan dolayı sevinç içindedirler.
Sevgili Peygamberimiz de şehitlik mertebesinin yüceliğine işaret ederken bir Hadis-i Şeriflerinde şehidin ahiretteki durumu hakkında şöyle haber vermektedir:
Cennete giren hiç bir kimse, dünya üzerindeki her şey kendisine verilse bile, dünyaya dönmek istemez. Ancak şehid müstesnadır. O, göreceği ikramdan dolayı tekrar dünyaya dönüp on defa daha öldürülmeyi (şehid olmayı) temenni eder.
İslam tarihine baktığımızda Müslümanların ölürsem şehit, kalırsam gazi inancı nice zorlukları ve savaşları aşmada onlara yardım etmiştir. Böylece kendilerinden sayıca çok üstün durumda bulunan ordulara karşı pek çok zaferler elde etmişlerdir.
İslam inancına göre şehit olan kimsenin kul hakları müstesna günahları affedilir ve ahiret gününde peygamberler, veliler ve salih insanlarla birlikte haşrolunmakta ve cennete koyulmaktadır.
Nitekim sevgili peygamberimiz bu hususta şöyle buyurmaktadır: Kim Allah'ın adını, hükmünü yüceltmek, her şeyin üstüne çıkarmak için savaşırsa, o Allah yolundadır" (Buhârî, Cihâd,15).
Milletin huzur ve istikrarı özellikle vatanın birliği ve bütünlüğü tehlikeye düştüğü an başvurulacak tedbirlerin başında elbette millî ve manevî değerlerimiz gelmektedir. Çünkü inancımızda vatan, iman, ezan, bayrak ve hürriyet gibi değerlerin korunması uğruna atılan her adım, harcanan mesai, tutulan nöbet ve akıtılan gözyaşı ibadet kabul edilmiştir.
Bu fedakârlığın devamında ise gazilik ve şehitlik mertebesi vardır. İslam tarihine baktığımızda sırası geldiğinde bu değerleri korumak için ecdat malını ve canını ortaya koyarak bu değerleri muhafaza etmiştir.
Allahu Teâla yüce kitabımız Kur'an-ı Kerimde bu dereceye ulaşanları şöyle övmüştür: İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler, rütbe bakımından Allah indinde daha üstündürler.
Vatanın bütünlüğü tehlikeye düştüğü an İslam inancında, sen, ben, o ve başkası değil, tek millet, tek inanç ve tek yürek vardır. Bu acı tecrübeyi halkımızla birlikte yaşayan millî şâirimiz Mehmet Akif ne güzel söylemiştir:
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdât inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor TEVHİD'i...
BEDR'in arslanları ancak bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe" desem sığmazsın
Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber,
Sana âğuşunu açmış duruyor PEYGAMBER.
Kısaca şehitlik mümin için yüce bir mertebedir. Ecdadımızın yüce değerler uğruna üstün fedâkarlıklar göstermesinin temelinde, bu ilahi ve peygamberî müjdeler bulunmaktadır.
İslam tarihinde yer alan Bedir, Uhud, Malazgirt Çanakkale, kurtuluş savaşları ve kahramanlıkları ümmetin tek vücut olması, birlik, beraberlik halinde bölünmez bir bütün oluşturması ve «Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez!» rûhunun yaşanmasında yatmaktadır.