Sayfa Yükleniyor...
Boşama lafızları sarih ve kinaye olmak üzere ikiye ayrılır. Sarih demek; kişinin açık ve net olarak hanımını boşaması ve sözünün başka anlama gelememesi demektir. ‘Seni boşadım’ demek gibi. Kinaye ise; Söylenen sözün iki anlama gelmesi demektir. Yani hem boşamaya hem de başka bir manaya gelmesi demektir. Şayet kinayeli bir sözde koca boşamayı kastetmiş ise nikah düşer boşama geçerli olur. Ama koca sözünde boşamayı kastetmemiş ise o zaman boşama meydan gelmemiş olur. Dolayısıyla ‘babanın evine git’ sözü de kinayeli bir sözdür. Böyle bir söz boşama için söylenmiş ise, yani ben seni boşadım ben seni istemiyorum onun için babanın evine git anlamında söylenmiş ise bu boşama olmuştur, nikah düşmüştür. Babanın evine git sözü boşamak niyeti ile söylenmemiş ise o zaman da boşama olmaz nikah yerinde kalır.
Ölü doğan bebeğin namazı kılınır mı?
Çocuk doğarken canlı doğmuşsa, yani bağırmış yahut hareket etmiş, canlı doğduğuna kanaat getirilmişse, bu çocuk cenaze işlemleri açısından tıpkı büyük insan gibi muamele görür. Canlı olarak doğduktan hemen sonra da vefat etse, ismi konulur, cenazesi yıkanır, bir beze sarılır, namazı kılınır ve sonra defnedilir. Yeter ki canlı doğduğuna kanaat getirilsin. Lakin doğan çocuk canlılık işareti göstermemişse, ağlamamış, aksırmamış, esnememiş, ölü olarak doğduğuna kanaat getirilmişse; yine bir isim verilir, yıkanır, beze sarılır, ama namazı kılınmadan defnedilir. Ölü olarak doğması, sadece namazdan mahrum bırakır, diğer hususlar aynen icra edilir. Bu durumdaki çocuklara böyle bir işlemin yapılması insanlığa gösterilen saygının bir ifadesidir. Öyle ki ölenin insan oluşu, onu böyle bir hizmete lâyık kılar. Çünkü insan küçük de olsa mükerrem, hürmete lâyık bir varlıktır.
Yapılan bir ibadetin ya da işlenen bir günahın imana etkisi nedir?
İman inanılması gereken hususlar açısından artmaz ve eksilmez. Bir kimse, iman esaslarının tümünü kabul edip de, bir ya da birkaçına inanmazsa, iman etmiş sayılmaz. Bu durumda, iman gerçekleşmediğinden, artması ve eksilmesi söz konusu değildir. Ancak güçlü ve zayıf olmak açısından farklılık gösterir; kiminin imanı kuvvetli, kiminin zayıftır. İmanda bu çeşit farklılığın bulunduğuna Kur’an-ı Kerim’de işaret edilmiştir: “Herhangi bir sure indirildiğinde, içlerinden (alaylı bir şekilde) ‘bu hanginizin imanını artırdı?’ diyenler olur. İman etmiş olanlara gelince, inen sure onların imanını artırmıştır.” (Tevbe 9/124); “O, inananların imanlarını kat kat artırmaları için kalplerine huzur ve güven indirendir.” (Fetih 48/4); “Allah’ın ayetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların (mü’minlerin) imanlarını artırır.” (Enfal 8/2) Buna göre kişi günah işleye işleye imanını zayıflatmaktadır. Aynı şekilde kişi hayır işleye işleye ibadet ede ede de imanı artar.
GÜNÜN AYETİ
“Bunun sebebi şudur: Onlar Allah’a ve Resulüne karşı geldiler; Kim Allah’a karşı gelirse Allah’ın azabı şiddetlidir.” Haşr, 59/4
GÜNÜN HADİSİ
“Görmediği bir şeyi iki gözüyle görmüş gibi göstermek, iftiraların en büyüklerindendir.” Buhârî, “Tabîr”, 45.
GÜNÜN SÖZÜ
Verilmesi en kolay şey nasihat alınması en güç şey ibrettir.
GÜNÜN DUASI
Allah’ım bizi faydalı ve hayırlı insanlarla karşılaştır. Hayırsız ve faydasız kişilerden uzak eyle.
BUNLARI BİLİYOR MUYUZ?
Faite Nedir?
Gaflet, uyku, unutmak, hastalık, düşman korkusu gibi bir özürle kaçırılan farz veya vacip namaz.
GÜNÜN NÜKTESİ
Adamın Önemi...
Halife Hz. Ömer bir mecliste hazır bulunanlara sordu, “Eğer dileğiniz hemen kabul ediliverecek olsa ne dilerdiniz?” Birisi, “Benim falan vadi dolusu altınım olsun isterim. Onu harcayarak İslâm’a daha çok hizmet edeyim diye” dedi. Bir başkası, “Şu kadar sürüm (davar, koyun, keçi), mal ve mülküm olsun isterdim. Gerektikçe onları sarf ederek dine yararlı olayım diye” dedi. Herkes buna benzer şeyler söyledi. Hz. Ömer hiçbirini beğenmedi. Bu defa meclistekiler, Hz. Ömer’e sordu, “Ya Ömer peki sen ne dilerdin?” Cevap verdi, “Ben de Muaz, Salim, Ebû Ubuyde gibi Müslümanlar yetişsin isterdim. İslâm’a onlar vasıtasıyla hizmet edeyim diye.”