Sayfa Yükleniyor...
Dahili ve harici düşmanlar ülkemizi dört bir yandan kuşatarak kutlu yürüyüşünü durdurmak istemektedirler.
Bu kuşatmayı yapmak isteyenlerin muhakkak ki bir takım hedefleri ve emelleri vardır. Bu hedef ve emeller için kitap yazılır. Ancak kanaatimce yaşanmış olan şu iki kıssa ve bir fotoğraf yazılacak bir kitaptan durumu çok daha etkili ve net anlatmaktadır.
Söz konusu kıssalardan birisi şudur:
Diyanet İşleri Başkanımız Prof.Dr. Mehmet Görmez ziyaret için bulunduğu Kudüste bir Cuma namazında Mescid-i Aksada başından geçen olayı şöyle anlatır: Kudüs Müftüsü İkrime Sabri ile Mescidi- Aksaya girdik. Halkın arasından geçerek mihraba yöneldik. Sünnetimizi kıldık. İkrime Sabri kalktı minbere doğru giderken yanıma geldi, Hutbeyi vermeye siz buyurun zira siz buradayken bu hutbeyi veremem, namazı kıldıramam çünkü bu Selahattin Eyyübinin, Yavuz Sultan Selimin minberidir dedi.
İkrime Sabrinin jesti ya da teklifi sayın görmez Hocanın şahsına değil onun temsil ettiği makama ve dolayısıyla devletedir. Yani ayağına pranga vurulmak istenen ümmetin bin yıldır hamisi ve lideri Türkiyeyedir. Yani bu teklif, ümmetin lideri Türkiye varken benim burada imamlık yapmam uygun değildir demektir.
İkinci kıssayı da yine Diyanet İşleri Başkanımız Prof.Dr. Mehmet Görmez hocamız anlatıyor:
Kâbe'de tavaf ediyordum. Ben tavaf ederken bir Arap'ın Türkiye için dua ettiğini gördüm.
Allah'ım, Türkiye'ye yardım et diye yalvarmaktadır.
O sözleri duyunca irkildim.
Kardeşim, niye kendi ülkene dua etmiyorsun da Türkiyeye dua ediyorsun? diye sordum.
Bana şöyle cevap verdi: Ben ülkeme dua edersem, sadece kendi ülkem için dua etmiş olurum. Ama Türkiye'ye dua edersem, İslâm Âlemi için dua etmiş olurum.
Arap kardeşimiz Türkiyeye dua ediyor. Zira o da biliyor ki nerede mazlum, mağdur, muhtaç Ülke ya da kişi varsa orada Türkiye var.
O da biliyor ki ümmetin umudu Türkiyedir. Türkiye var oldukça ümmetin ve İslamın bayrağı yere düşmeyecektir. Onun için kendi ülkesine değil, ümmetin kalesine dua etmektedir.
BURAYA FOTOĞRAF KONACAK
Yaşadığımız sancılı süreci özetleyen ya da anlatan vesikalardan birisi de yukarıdaki bu fotoğraftır. Söz konusu bu fotoğrafta da görüldüğü gibi Başbakan Binali Yıldırım, Tataristan'ın başkenti Kazan'da Kul Şerif Camii'nde namaz kıldırıyor.
Bunda ne var denilebilir. Ancak fotoğrafa bakılırsa şu görülecektir. Cemaatin içinde Tataristan Cumhurbaşkanı Rüstem Minnihanov ve iki din adamı var. Bu din adamlarından birisi Tataristan'ın başkenti Kazanın Müftüsüdür.
Aslında imamlığı Kazan müftüsü yapması gerekirken başbakanımıza yaptırıyorlar. Başbakanımıza imamlığı yaptırmakla aslında ümmetin rehberi, önderi ve imamı Türkiye varken bizim öne geçip namazı kıldırmamız edeben uygun değildir demek istiyorlar.
Yaşanmış iki kıssanın ve söz konusu bu fotoğrafın bize verdiği mesaj şudur. Devlet adamı da, din adamı da, halk da ümmetin lideri ve umudu olarak Türkiyeyi görmektedir.
Ümmetin ve İslamın düşmanları da bunu böyle bildiği için bütün oyun ve tuzaklarını Türkiye üzerine kurmaktadır.
Bunu bildikleri için ülkeyi içerden dışarıdan kuşatmakta, her gün bir eylem yapmakta ya da bombalar patlatmaktadırlar.
Çünkü onlar da biliyorlar ki Türkiye Türkiyeden büyüktür.
Dolayısıyla ülke ve millet olarak bizim yorulmaya bıkmaya, tökezlemeye, ümitsizliğe düşmeye Hakkımız yok. Çünkü ümmet-i İslam yangın yeri ve bizden yardım beklemektedir.
Selam ve dua ile